12 yıl önce Dolmabahçe Sarayı’nda hayata geçen Soba Atölyesi’ni ziyaret ettiğimiz esnada tarihe tanıklık ettiğimizi de söyleyebiliriz. Saray hanedanının yaşamından günümüze kadar gelen 150 yıl boyunca restorasyonu yapılmayan bir koleksiyon, usta Halit Uçaroğlu’nun emeği ile 12 yıl önce hayata dönmeye başladı. Her paçasının ayrı bir konumda olduğu ve bunları tamamlamanın kimi zaman yıllar aldığına değinen Uçaroğlu “Milli Saraylar’da Sultan II’inci Abdülhamid Han sayesinde şu an dünya genelinde resmi konutlarda yer alan en çok sobaya sahibiz. Ülkemizde üretilmemiş ama şu an 150 tane sobası olan bir Milli Saray’ımız var. Yüzde 80’i de koleksiyoner soba” diyor. Uçaroğlu il padişahların sobaya olan düşkünlüğünü konuştuk.
“Tüm dünya, kalorifer öncesi soba kullanmıştır. İstanbul, Bizans iken hep sobalarla ısınıyordu. Bugün hangi Rum’un evine giderseniz gidin bir-iki tane çini soba bulabilirsiniz” diyor Halit Uçaroğlu ve ekliyor: Türkiye’de bugün profesyonel olarak bu işi yaptığımız Antikacılar Çarşısı’nda bir atölyemiz var. 50 yıllık çini soba geçmişi olan babamdan aktarıldı bu meslek ağabeyim ve bana. Çocukluk döneminde antika ile çok fazla haşır neşir olduğumuz için şimdilerde Dolmabahçe Sarayı’nda yer alan objelerle ilgili yüzde 80’lik bilgiye sahibim.
200-300 YILLIK ESERLER GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR
12 yıldır sarayın atölyesinde bozulmuş, tek bir bütün parçası olmayan birçok sobaya hayat veren Uçaroğlu, babadan aktarıldığı için bu işi ve saraydaki sobaları daha da önemsiyor. Uçaroğlu her işte sabır olduğu gibi çini sobalarında da fazlaca sabır gerektirdiğini söylüyor ve ekliyor: Bazen 200 hatta 300 yıllık eserlere dokunuyorsunuz. Kimi zaman parçalar elinizde kırılıyor. O yüzden özel bir özen gerektiriyor. Milli Saraylar bünyesinde çini soba geneline girdiğimiz zaman Orta Çağ’ın sonlarında 15’inci yüzyılda Avrupa’nın kuzey bölgesinde fabrikalarda üretilmeye başladığını görebiliriz. O dönemlerde daha çok klasik değil de düz sıralamalarda sobalar üretiliyordu. 19’uncu yüzyıllara geldikçe art deco dönemlerini geçip rokoko modellerine giriliyor. Bu dönemde de daha klasik, daha motifli, daha estetik desenli çini sobalar üretiliyor. Bunlar Alman, Fransız, İtalyan, İsveç, Avusturya sobaları. Bu sobalar daha ihtişamlı, büyük ve geniş oluyor. Çini sobada üstat diyebileceğim iyi seramik, iyi parça üretebilen parlaklığıyla, rengiyle, motifiyle Almanlar olmuş. Biz bunlara parçaların arkasındaki kaynaklardan ulaşabiliyoruz.
ÇİNİ SOBAYI EN ÇOK SEVEN PADİŞAH...
Sultan II. Abdülhamid Han’ın çini sobaları çok sevdiğini söyleyen Uçaroğlu, haremin belki de bütün dairelerinde çini sobaların kullanıldığına değiniyor ve ekliyor: Çini sobada Milli Saraylar’ın bir özelliği var. Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz Dönemi’nde birkaç tane soba geliyorken Sultan II’inci Abdülhamid Han daha çok çini sobayı seviyor. Çini sobanın Avrupa’dan ithali Sultan II. Abdülhamid Han’ın şehzadeliği döneminde veliaht dairesinde başlıyor. Saltanatı döneminde de devam ediyor. Çini sobayı çok seven Sultan, haremin belki de bütün dairelerinde çini soba kullanıyor. Hatta bazı dairelerde birden fazla da görülebiliyor. Resmi konut olarak Yıldız Şale Köşkü’nü kullanan Sultan Abdülhamid Han, oralarda daha ihtişamlı, daha büyük sobalar kullanıyor. Sultan II. Abdülhamid Han, çini sobaları çok sevdiği için Avrupa’da üretilen ilk sobaların Osmanlı’ya getirildiğini düşünüyoruz. Sarayın haricinde Yıldız Teknik Üniversitesi’nin rektörlük binasında yer alan sobayı sökerken şunu gördüm; odun yanar kül olur ama bu sobada toprak kül haline gelmiş. O kadar çok kullanılan soba, bir buçuk metre eninde üç metre boyunda. Sultan II. Abdülhamid Han’a Allah razı olsun diyorum. Böyle bir sanatı ülkemize getirmiş ve şimdi ben de bu sanatla haşır neşir olabiliyorum.
Milli Saraylar’da Sultan II’inci Abdülhamid Han sayesinde şu an dünya genelinde resmi konutlarda en çok sayıya sahip olduğumuzdan bahseden Uçaroğlu Avrupa’dan ithal edilen ilk sobaları sorduğumuzda “Bizim ülkemizde üretilmemiş ama şu an 150 tane sobası olan bir Milli Saray’ımız var. Bunların her biri de farklı farklı modellerde. Yüzde 80’i de koleksiyoner soba diyebilirim. Birkaç tanesinin benzeri olsa da çoğu özel sobalar. Avrupa’da bir soba üretildiğinde hemen Osmanlı’ya ithal etmişler. Yeni gelen sobalar ile diğerlerini bodrum katlara indirmişler. Bir başka rivayete göre de İstanbul büyük bir deprem geçirmiş ve sobalar parçalandığı için bodrum katlara indirilmiş” diyor. 12 yıl önce saraydaki Soba Atölyesi’nin kurulduğundan bahseden Uçaroğlu, atölyeden sonra daha geniş araştırmalar yapma fırsatı bulduğundan bahsediyor: Harem ve Selamlık bölümünün altında puzzle halinde soba parçaları yer alıyordu. Hangisi hangisine ait olduğu bilinmeyen yüzlerce soba parçasına ait ne bir belge ne de bir fotoğraf yoktu. Bir parçası Selamlık’tan, bir parçası Harem’den bir parçası Yıldız Şale’den, bir parçası da Beylerbeyi Sarayı’ndan çıkan sobalar oluyor. Bunun sebebi içinse az önce bahsettiğim ülkemize gelen yeni soba ya da deprem olayı çıkıyor karşımıza. Bir de Cumhuriyet Dönemi’nde tahrip olduğunu düşünürsek, sobaların bu kadar parçalanmış olması gayet normal hale geliyor.
Bu atölyeyi Milli Saraylar bünyesindeki diğer atölyelerden ayrılan tarafı, saray hanedanının yaşamından günümüze kadar gelen 150 yılda hiç restorasyonu yapılmaması. Belki mobilyalar, tablolar, avizeler restorasyona girse de çini sobada 150 yıldır restarasyon yapılmamış. 150 yıl boyası hiç akmadan duran bu sobaların üzerindeki sır, bir çakmak taşının tozunun inceliğinde ve fırınlanmış. Asırlar bile geçse üzerindeki sıra, renge hiçbir şey olmuyor. Yaksanız dair yine de bir şey olmaz.
Sultan II. Abdülhamid Han beyaz üzerine varaklı, rokoko modelli ve oyuntulu olan sobalara çok düşkündü.
GEÇ ISINIP GEÇ SOĞUYAN SOBALAR
Çini sobalar odun ile kullanılan sobalardır. İçi toprak olduğu için ateşi daha fazla muhafaza ediyor. Demir gibi çabuk yanıp, çabuk sönen bir malzeme değil. İlk önce kendini, sonra çinisini sonra da dışarı mekanı ısıtmaya başlıyor. Soğurken de yaklaşık üç-dört saat geç soğuyor. Mesela akşam 12’de çini sobanın içerisinde köz varsa, gece yine aynı közü görebilirsiniz. Odun koyduğunuzda ısınmaya devam edebilirsiniz. Tarihte bu sobalarda hem ısınıp hem de yemek yapma imkanı bulmuşlardır.
TARİHE VE ANTİKAYA İHANET EDEMEYİZ
Parçaları eksik olan yerleri kendisinin bir ay ile altı ay arasında tamamladığından bahseden Uçaroğlu “Bazı parçalar hiç olmuyor. O parçaya uygun kalıp çıkarmak ve aynı renge boyayarak eksik olan yeri doldurmam gerekiyor. Bunların hepsi de tecrübe, mimarlık ve birikim gerektiriyor. Raflarda beni bekleyen daha onlarca soba parçaları var. Bugüne kadar 50 sobayı kurtardığımızı söyleyebilirim. Geriye dönüp baktığımızda 100 olan envanter sayısı şu an 150 oldu. Artık sobalara ayrı bir duygu ile bakıyorum. Bu sobaları tamamlamam içinde parçalarının yaklaşık yüzde 80’ine ulaşmış olmamız gerekiyor. Eğer sadece yüzde 50 gibi bir kısmına ulaşırsam parçaları bir araya getirmiyorum. Çünkü o zaman tarihe ve eskiye ihanet oluyor. Bir parçanın antika olabilmesi için 100 yılı geçirmesi gerekiyor. Bu süreçte de parçalarının orijinal parçalar olması gerekiyor. Bu sobaların her biri bir, iki, üç metre boyunda rengarenk sobalar” diyor.
HAREM’İ ANIMSATAN PEMBE SOBA
Parçaları kayıp olan bu sobaya başka bir sobanın parçalarını ararken denk geldim. Daha sonra başka bir yerden bir parçasını daha buldum. Selamlık, Harem gibi farklı bölümlerden bulduğum sobaların zamanla tüm parçalarına ulaştım. Kapağını, ayağını, kemerlerini bir araya getirip sobayı tamamladım. Ziyaretçiler rengini çok seviyor Harem’i anımsattığı için.