13 Mayıs 2025 Salı / 16 Zilkade 1446

Bir tutam nostalji ve Radyo Tiyatrosu

Nişastayla karda yürüdüğümüzü hayal ettiğimiz Arkası Yarın’ın, devri alemlere çıktığımız Radyo Tiyatrosu’nun lezzeti bugün tadı damağımızdaki nostalji sıralamasındaki yerini özenle koruyor.

Saadet Özcan6 Şubat 2016 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Bir tutam nostalji ve Radyo Tiyatrosu

Sizlerle telefonun, internetin, televizyonun olmadığı, her sokaktaki evlerin pek çoğunda dahi radyonun bulunmadığı o eski günlere gidelim mi?

Şair Nedim’in dediği gibi; “Bu şehr-i stanbul ki bî misl-ü bahâdır bir sengine yekpâre acem mülkü fedâdır.” Bu şehr-i İstanbul’un Arnavut kaldırımlı sokaklarında narin kadınların incecik topuklu, sivri burunlu ayakkabılarıyla yürümek için cambazlık ettiği zamanlara bir yolculuğa ne dersiniz? Geceleri bekçilerinin keskin düdüklerini çalarak emniyeti tahsis ettikler, mahalle halkının hep birbirini tanıdığı, bekçisinin sokak satıcılarının bile uzak akraba muhabbeti gördüğü günler o günler...

Radyo dantelsiz olmaz!..

Bu günlerde görece varlıklı evlerde radyo mutlaka vazgeçilmezdi. Bu radyo ‘aynalı’ tabir edilen önü camlı, üzerinde şehir isimleri ve dalga boyları bulunan üstünde hasır temalı bir bölümü olan dekoratif radyolardı. ‘Lambalı’ olarak adlandırılan bu radyolar öyle açar açmaz hemen ses vermezlerdi... Önce lambasının ısınması için bir süre beklemek gerekirdi. Sonra düğmelerini döndüre döndüre istasyon arama faslı başlardı ki; şüphesiz en sevilen kısım da buydu.

Ses kes, ‘Ajans’ dinliyoruz!..

Çocuklara dünya radyonun içine girmiş gibi gelirdi hele... Anteniniz güçlüyse Bükreş, Sofya, Atina hatta Moskova’yı dahi alırdı. O zamanlarda radyolar da antenle çalışırdı. Hemen hemen her evin çatısında, ağır içi boş daire şeklinde demirden orta boy tencere kapağı büyüklüğünde anten vardı. Akşamları saat 19.00’da haberler (Ajans) olurdu ki, çocuklar sıkılsa da büyükler soluksuz ‘Ajans’ı dinlerdi.

Bir saatte Devr-i Alem...

Radyo demek hayal dünyası demekti. Ayak seslerinden, yıldırım çakmalarına, motor sesinden tabak çatal şıkırtılarına kadar efektlerler eşliğinde hayla yolculuğuna çıkardık. Cılız bir ampulün aydınlattığı loş, kocaman bir odada dinlediğimiz zaman müthiş hayal gücüyle, o eserin içine girer ve bire bir yaşardık... Pazar günleri hariç haftanın 6 günü her sabah saat 09.40’ta ‘Arkası Yarın’ vardı ki lezzeti bugün dahi damaklarda iz bırakmıştır. Türk ve dünya klasikleri radyoya taşınır ve 6 günde eser tamamlanırdı. Cuma günleri, “Arkası Yarın’da yarın son bölümde buluşmak üzere!” diye yayın yapar, “Cumartesi 6. ve son bölüm” denirdi. Eğer eser uzunsa iki hafta, seyrek olsa da 3 haftaya uzardı. Oyun sonunda tüm aile yorum yapardık.

Çocuklara ıhlamur, büyüklere çay

Radyo Tiyatrosu, Arkası Yarın gibi yayınlar özellikle çocukların hayal gücünü, algılarını ve hayatını etkilemiş, ailelerin birbiriyle kaynaşmasına neden olmuş yayınlardır. Kömür sobasında kestaneler kavrulur, çocuklar için ıhlamur, büyükler için çaylar demlenirdi. Kediniz göğsüne yatmış, sıcacık sobanın yanında akşamın loş ışığında tahta tavanda oluşan gölgelere bakarak ‘Radyo Saati’nde oyunları dinlemek yok mu? Tarifsiz bir keyifti o... Bu arada kapınızın önünden geçen bekçinin çaldığı düdük sesi, sokağın başındaki diğer bekçinin ‘asayiş berkemal’ nidâlı cevap mahiyetindeki karşılık... Bunun verdiği huzur ve emniyet hissi... Tıpkı radyo günleri gibi şimdilerde o da mazi oldu.

Alo, alo muhterem samiin!

Türkiye’de ilk radyo yayını, 6 Mayıs 1927 tarihinde, Sirkeci Büyük Postane’de yapıldı. Henüz kimsede radyo alıcısı olmadığı için, her akşam postane binasının kapısının üzerine yerleştirilen hoparlörler aracılığıyla yayın halka duyuruldu. ilk radyo spikeri, Gazi Sadullah Bey’dir (Evrenos). Radyo’da yapılan ilk anons ise şöyleydi: “Alo, alo muhterem samiin, burası İstanbul Telsiz Telefonu 1200 metre tul-i mevç, 250 kilosaykıl... Bugünkü tecrübe neşriyatımıza başlıyoruz.”

Sadullah Evrenos’tan sonra Mesut Cemil hem spiker hem de saz sanatkârı olarak, Eşref Şefik spor müsabakalarını anlatmak için radyoda göreve başladı.

Türkiye’nin ilk kadın spikeri, 1937’de Ankara Radyosu’nda göreve başlayan Emel Gazimihal’dir. Atatürk’ün isteğiyle eğitim için BBC’ye gönderilen Gazimihal, II. Dünya Savaşı yıllarında dünyada savaş haberlerini okuyan ilk kadın spikeri oldu. Türkiye’nin ilk kadın spor spikeri ise Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitiren ve 1959’da Ankara Radyosu’na giren Özcan Atamert’tir. Atamert, 1962’de Bayanlar Balkan Kros Şampiyonası’nı sundu.

‘Arkası Yarın’ günü perşembe

Veee işte en önemli kısım... Perşembe akşamları Ajans’tan sonra saat 20.00’de ‘Radyo Tiyatrosu’ başlardı. Dünyaca ünlü kitapların tiyatroya bire bir uygulanmış ve oyunlaştırılmış haliyle birer sesli roman olarak merak ve dikkatle dinlerdi. Sefiller, Suç ve Ceza gibi ertesi perşembeye sarkan eserleri beklemesi en güç zamandı. Gözler saatlerde “bu hafta bitecek mi, haftaya uzayacak mı?’ diye heyecan içinde bir saatlik oyunun bitmesini beklenirdi. Dinlerken kimsede çıt çıkmaz, sanki bir tiyatro sahnesinde oyun izleniyormuşcasına oyuna adapte olunur ve hikâyeyi her birimiz kendi gözümüzde yaşatırdık.

Radyonun altın çağı 

Büyük bunalım yıllarındaki ABD’de her üç evin ikisinde radyo vardı. 14 saat yayın yapan 4 ulusal ve 20 bölgesel radyo adeta insanlar için bir kaçış noktasıydı. Müziğin yükselişinde radyonun payı büyük olmuştur. Toplumsal bir olgu haline gelen radyo, 1950’lere gelindiğinde evlerin yüzde 90’ında dinleniyordu. Radyo başında dans etmek ise artık gayet doğaldı.

Muhtıra duyurusu ve Hasan Mutlucan

Radyo cihaz markaları ve modaları yükselişe geçti. Televizyonun henüz kısıtlı olduğu o günlerde ajans haberleri, hava durumu, arkası yarın radyo oyunları ve müzik yayınlarıyla radyo en önemli ve yaygın medya haline gelmişti. E tabi bir de ihtilal muhtırası ve akabinde çalan Hasan Mutlucan türküleri radyoyla özdeş olmuştu.