13 Aralık 2024 Cuma / 12 CemaziyelAhir 1446

Dönem dizilerindeki kumaşlar döşemelik

Atilla Özkan Türkiye’yi kostümcü, dansçı, halk dansları eğitmeni ve müzisyen olarak Çin Seddi’nden Cebelitarık’a kadar temsil etmiş bir isim. Kendini ülkemizin folklorik giysi zenginliğini geliştirmeye adayan Özkan’ın şimdiki hedefi yılların birikimini bir kitaba dönüştürerek paylaşmak.

Kübra Doğru/[email protected]20 Ekim 2012 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Dönem dizilerindeki kumaşlar döşemelik

-Bu işe nasıl başladınız?

15 yaşımda halk oyunları öğrenmek için EFE-DER’e (Ege Folklor Sanat Kültür Eğitim ve Araştırma Derneği) kayıt oldum. Halk oyunları çalışmalarına, zamanla enstrümanlar çalmaya başladım; davul, bağlama gibi... Hocalarımız halk oyunları kıyafetlerinin her zaman otantik olması gerektiğini söylerdi. Zamanla baktım ki kıyafetleri araştırmaya başlamışım. 80’li yıllar öncesinde ekipler orijinal, sandıklardan çıkma kostümler giymişler. Sonrasında da bu kostümlerle ilgili herhangi bir kurum, kuruluş zaten yoktu. Ekipler bir öncekilerin kostümlerine bakarak kendi kostümlerini kendileri diktiriyordu. Ben de halk oyunları ekiplerini çalıştırmaya başlayınca ortaya kostüm ihtiyacı çıktı ve hobim işim oluverdi. Vitray, bakır rölyef çalışmaları yapardım eskiden. O yüzden elimde yatkındı bu işlere. Başlıklar, silahlıklar, tokaları yaparak da bu işin aksesuar kısmına başladım. 1998 yılının ortalarında da Özkan Kostüm’ü açtım.

-Yaptığınız işi nasıl tanımlarsınız?

Geleneksel halk kıyafetleri kostümcüsüyüm. Yöresel bir giysiyi dans kıyafetine dönüştürüyorum. Nakış ve kesim özelliğini korurken dans edenin rahat hareket etmesini sağlayabileceğimiz kostümleri tasarlıyoruz.

-Araştırmalarınızı nasıl yaparsınız?

Türkiye’de 50’li yıllardan beri müzelere devamlı etnografik malzeme alınmış. Ancak derin bir kaynak bilgisi tutulmamış. Kültür Bakanlığı’nın çıkardığı birkaç kitap var. En eski kaynak 1873 yılında basılan Elbise-i Osmaniye. Yurtdışına çıktım, dünyada birçok ülkeyi ziyaret ettim. Geleneksel yapısını, folklorunu koruyabilen en iyi ülkelerden biriyiz. Bizden sonra da Balkanlar geliyor.

GİYSİ DERSİ VAR ÜRETİM YOK

-Üniversitelerde kıyafetlerle ilgili bir bölüm var mı?

Sadece konservatuarların halk oyunları bölümlerinde giysi dersleri var. Ancak direkt giysi üretimine yönelik çalışmalar yapabilecek bir ders ya da bölüm yok. Biz yaptığımız işin her türlü araştırmasını yapıyoruz. Sırf orijinali olsun diye... Bunun için özel makineler bile ürettirdim. El tekniğiyle, birebir işlemeler yapan nakış makineleri... Birçok orijinal kostüm parçaları elden ele dolaşıp yurtdışından gelen bu işin araştırmacısı insanın eline gidiyor.

-Diziler, filmlerde gördüğünüz dönem kostümleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Maalesef o da ayrı bir yara. Teknik anlamda kendilerini geliştirenler bir de kültür anlamında değerleri bu denli koruyup geliştirebilseler... Son dönemlerde dizilerde döşemelik, perdelik kumaşlar görür olduk. Takılar belli ki acele ve acemice üretilmiş.

-Kumaşları nereden buluyorsunuz?

Eski dokumacıları bulup eski tezgahlarda özel dokutturuyoruz. Kullandığımız aksesuarlara varana kadar...

-30 yıllık bir zaman dilimi.. Heves olarak başladığınız işi mesleğe dönüştürmüş, şimdi ise bildiklerinizi aktarmaya hazırsınız. Bundan sonrası için planlarınızda neler var?

Keşke genç arkadaşlar ilgilenseler, duysalar, bilseler, heyecanla ve isteyerek gelseler, sorsalar, öğrenseler. Büyük bir arşivim var, görsel ve yazınsal... Hedefim bunları bir kitaba dönüştürmek. Dünyada Türk Halk Oyunları çalışmaları yapan herkese, her yere ulaşmış bir kurum olduk ama maalesef ülkemiz insanı kendi değeri olan bu alana ilgili değil. Bizde modacılar ne zaman bir şeyler üretemez duruma gelse Anadolu’da giyilen herhangi bir kıyafeti alıp kesip parçalayarak “Kendi modamı yarattım” diyor.

ROMALI ASKER, BİTLİS FİGÜRÜ YAPTI!

-Bir dönem çok konuşulan Sultans Of The Dance grubunun ilk kostümlerini siz hazırlamışsınız?

Sultans Of The Dance’in ilk geleneksel kıyafetlerini yaptık. Takılarını, başlıklarını elimizden geldiğince özüne sadık hazırladık. Başlangıç dönemlerinde onlarda bu konulara dikkat ediyorlardı, sonrasında dünyadaki büyük dans gruplarını taklit ederek onlar gibi giyinmeye başladılar ve o duruşu bozdular. Danslarıyla da Türkiye’de artı bir yöre daha oluşturmuş oldular: Anadolu Ateşi Yöresi! O bozulan duruş kültürün, dansların, müziğin yozlaşmasına, büyük derecede yara almasına neden oldu. Hele ki son projeleri... Anadolu Halk Oyunlarını kullanarak, Kuzey Kafkasya figürleri yaparak Truva Efsanesi diye bir şey yazdılar. Bana göre komik! Romalı askerler gibi giyinip Bitlis figürü yapan adamlar...