15 Mayıs 2025 Perşembe / 18 Zilkade 1446

Edgar Allan Poe’yu neden okuyoruz?

Bir yazar kimseye hayatı öğretmek istemediği için yazar elbette. O sadece yazar; yazdıklarından hayatı öğrenmek okura bırakılmış bir tercih olur. Ama bir de hayatı yazan var...

Erdinç Akkoyunlu8 Ağustos 2014 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Edgar Allan Poe’yu neden okuyoruz?

İşte yollar da burada çatallanıyor. Amerikan edebiyatının kurucu babalarından Edgar Allan Poe, yazdığı kadar yaşadığıyla da okura hayatı öğretenlerdendi. Hayır; Stefan Zweig olmaya özenmedim. Onun yapmadığını yapıp Poe’nun yaşam öyküsünü anlatacak değilim. Fakat kayıtlara göre, pastırma yazının gaddarlığı intihar fikrini günün en masum düşüncesi haline getirdiği; daha doğrusu Amerikalıların o günün diğerlerinden hiçbir farkı olmadığını düşündükleri o bunaltıcı sıcakla nefes almaya çabaladıkları 7 Ekim 1849’da, Baltimore Hastanesi’ndeki küçücük odasında can veren Edgar Allan Poe henüz 40 yaşındaydı. Ryans adlı meyhanede bilincini yitirene dek içtiği biliniyordu fakat kesin ölüm nedeni doktorlar arasında tartışmaya bile sebebiyet vermeden ileride kimsenin anlayamayacağı bir muammaya (tıpkı öykülerinin kurgusu gibi) sebebiyet verilerek karalandı. Poe, öldüğü anda yine öykülerindeki ölülere beziyordu. Bıyığı olmasa çocuk denilecek kadar minyondu fakat ölüyken bir dev kadar korkutucuydu. Kocaman alnının iki parmak üzerinden fışkıran gür siyah saçı can verirken terden ıslanmış, hem geceler boyu yazmaktan hem de içmekten torbalanmış gözleri iğneyle patlatılıp da kan hücum etmişçesine kızıldı. Kuzeni, karısının bir akrabası, bir yazar dostu ve okul arkadaşından oluşan dört kişilik katılımcının huzurunda Baltimore’da defnedildi.

KAHIRLI YAŞAM

Yaşarken yazdıklarını kimse önemsememişti. Kendini edebiyat çevrelerine kabul ettirememiş, katiller, caniler, kayıp kişiler ve cinai hikayeleri sadece zekasını kullanarak çözen karakterleriyle dönemin edebi zevkini bozuyordu. Ölümünden haberdar olmayan edebiyat tarihçileri, ölümünden yaklaşık 50 yıl sonra onu Amerikan edebiyatının ilk ve en önemli kısa öykü yazarı saydılar. Şiirleri de hiç fena değildi. Fakat 1849’da yaşamını yitirdikten 10 yıl sonra İngiltere’de doğan Arthur Conen Doyle, Edgar Allan Poe’nun kimsenin yüzüne bakmadığı Morg Sokağı Cinayetleri adlı öyküsündeki Mösyö C. Auguste Dupin karakterinden bugün dünyanın dedektiflik mesleği için kullandığı terminolojiye dönüşen Sherlock Holmes karakterini yarattı. Gel gör ki hiçbir edebiyat tarihi kitabında ya da eleştirmenin düşünceleri arasında Doyle’nun Poe’dan Dupin karakterini alarak Holmes’e hayat verdiği düşüncesi geçmedi. Geçmedi çünkü Dupin, Morg Sokağı’nda yaşayan anne kızın bacaya sıkıştırılmış cesetleri ve her tarafı kapalı evinden yola çıkarak cinayeti Afrika’dan satılmak üzere getirilmiş ve denizcinin elinden kaçmış bir gorilin işlediğine ilişkin sadece ‘çözümleme’ yaparak ulaştığı başarısını başka hiçbir öyküsünde gösteremedi. Çünkü Dupin, Edgar Allen Poe’nun dünya tarihinin gördüğü en dehşetli yazı zihnindeki bir anlık parlamalardan biri olarak kaldı. Çünkü Poe, Morg Sokağı Cinayetleri öykülerini sırf edebiyat anlayışı dönemin baskın edebiyat anlayışından farklı diye kimseye beğendiremedi ve edebiyatı yönetenlerden ya da okurlardan ‘Dupin’e devam et’ övgüsünü duymadı. Bu suskunluk da Poe’yu başka öyküler ve şiirler yazmaya yönetti. Oysa ki Arthur Conan Doyle’nun Sherlock Holmes’u İngiliz gazetelerinde neşredilip yayıncılar tarafından basıldıkça İngiltere Kraliçesi tarafından ‘sir’ unvanı ile ödüllendirildi ve Osmanlı padişahı II. Abdülhamit’in övgüsüne erişip İstanbul’a davet edildi fakat padişaha suikast ihbarı alındığı için aylarca İstanbul’da köşk, saray ve yalılarda adına verilen davetlerde iyice semirdikten sonra padişahla tanışamadan ülkesine döndü. Başka bir deyişle yaşamın yazarı, Poe’nun hayatını sıkıntılı, uğursuz yaşatıp erken ve kimsesiz sonlandırırken, Doyle’nun hayatı ise Sherlock Holmes’u maceradan maceraya sürüklerken övgüler ve zenginlikle geçen türden oldu. Oysa ki Doyle’nun ilk yapıtı olan ve Sherlock ile tanıştığımız Dörtlerin Yemini (İş Kültür Yayınları Modern Klasikler Serisi, Çev. İpek Babacan) adlı romanından başka öteki yapıtları nitelikli edebiyat sınıfına pek girmez. İş Poe’ya geldiği zaman ise Morg Sokağı Cinayeti adlı yapıtı, hem kısa öykücülüğün hem öyküde zeka ve merak unsurunun hem de yaratıcılığın anayasası sayılır. Poe’nun Morg Sokağı Cinayeti öyküsünün yanında az bilinen diğer öyküleri Can Yayınları tarafından Kuyu ve Sarkaç adlı seçme kitapta bir araya getirildi. Nazire Ersöz’ün çevirisinden kitap, Poe’nun kahırlı yaşamının nasıl edebiyat dolu olduğunu bir kez daha gösterirken, nitelikli edebiyatın yolunun da mutlaka çileden geçmesi gerektiğine ilişkin çok ama çok öğretici örneklerle dolu...

ÖNERİLEN VİDEO

Doğal gaz patlaması saniye saniye görüntülendi

Kapat
Video yükleniyor...