19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Eğitimde uygulama dönemi başlıyor

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un geçen hafta açıkladığı liselerde uygulanacak yeni eğitim modeli genel anlamda hem eğitimciler hem de öğrenci ile veliler tarafından büyük bir heyecan ve umutla karşılandı. Yıllardır yakındığımız ezberci eğitim yerine uygulamalı ve pratiğe dönük bir öğrenme metodunu temel alan yeni modeli eğitimcilerle değerlendirdik.

MERVE YILMAZ ORUÇ25 Mayıs 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Eğitimde uygulama dönemi başlıyor

Türkiye’de öteden beri en temel meselelerimizin başında ‘eğitim’ geliyor. Eksikleri gidermek ve çocuklarımızı geleceğe daha iyi hazırlamak için değişen her müfredat ve sınav sistemi ise beraberinde çokça tartışmayı getiriyor. İnsan kaynağını doğru kullanamayan ülkelerin gelecek vizyonlarının hayat bulması da pek mümkün görünmüyor. Yapay zekanın hayatın pek çok alanında etkin olduğu bir çağda teknolojiyi kullanabilecek ve ona yön verecek becerilere sahip çocuklar yetiştirecek bir sisteme ihtiyaç var. Özellikle lise döneminde alınan eğitim gençlerin geleceğine şekil veriyor. Hayata hazırlanmaya bu dönemde başlıyorlar. Bu anlamda sektörün içinden bir isim olarak eğitim sistemindeki eksiklerin ve beklentilerin farkında olan, eğitim dünyasındaki tüm paydaşların sesine kulak veren Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk geçen hafta yeni eğitim modeline ilişkin ayrıntıları açıkladı. Öğrenci, veli, eğitimci ve öğretmenlerin büyük bir umutla beklediği bu yeni sistem aslında dünyada kabul gören bir eğitim metodunu içinde barındırıyor. Bakan Selçuk yaptığı açıklamada 2023 eğitim vizyonunun Türkiye’nin eğitim sisteminin tamamını, bütün alt sistemleri ve birleşenleriyle beraber ele alındığı bir vizyon planı olduğunu hatırlattı. Ders sayısında azalma, deneyime yönelik eğitim, atölye ve laboratuvar çalışmaları, alan derslerinde proje ve uygulama çalışmaları yeni modelin ana felsefesini oluşturuyor. Bu sistemde bilgi kuramı dersi ve HEY (Hayal, etkinlik, yaşam) çalışmaları gençleri düşünme, hayal etme, üretme, toplumsal fayda sağlama ve sorumluluk alma konusunda teşvik edecek. Türk toplum yapısının özellikleri göz önünde bulundurularak Türk kültürünü, tarihini, coğrafyasını akılcı bir yöntemle ele alan yeni içerikler hazırlanacak. Bunu yaparken yerli literatür ile yerli bilimsel çalışmalara ağırlık verilecek. Bu eğitim modeli “evrensel” metodolojiler ile yerli ve milli unsurlar göz önüne alınarak hazırlanmış. Elbette sistemin oturması ve sonuç vermesi biraz zaman alacak. Sabırlı olmakta fayda var. Yeni müfredat ile ilgili yankılar sürerken biz de eğitimcilere ve eğitim alanında çalışma yapan akademisyenlere yeni sistemle ilgili değerlendirmelerini sorduk. 

OKUL ARZU EDİLEN BİR YER OLACAK  

Eğitim sistemlerinde yaşanan değişimlerin normal olduğuna değinen Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi’nden Öğr. Üyesi Dr. Ali Özdemir, önemli olan noktanın bütüncül bir sistem değişikliği olduğuna vurgu yapıyor. “Eğitim sistemi içinde alt sistemler var. Müfredat, öğretmenler, öğrenciler bu alt sistemin parçaları. Sadece müfredatı değiştirmek ile sistemin genelinde iyileşme olmuyor. Biz de zannediyoruz ki yine sistem değişti ama iyi olmadı. Müfredat değişebilir. Önemli olan bu değişen yapıya ayak uydurmak. Çok sık yaşanan müfredat değişiklikleri aslında normal. Avrupa Birliği ülkelerinde müfredat değişikliği ortalaması 7 yıldır. Bu değişim teknolojinin, internetin hayatımıza girmesi ile daha hızlı oluyor. Bunu destekleyecek bir örnek var karşımızda. Dünya çapında yapılan bir araştırmada 2004 yılında en çok arzu edilen üç meslek 2010 yılında yapılan araştırmalarda en çok tercih edilen mesleklerde ilk ona girememiş. Yine 2010 yılında yapılan araştırmada en çok dile getirilen üç meslek 2015’teki araştırmada ilk sıralarda yer almamış. Dünya değişiyor. İstekler farklılaşıyor. Bu açıdan bakıldığında müfredat değişimleri de normal aslında. Bu doğrultuda Milli Eğitim’in de değişmesi lâzım.” diyen Özdemir, değişimin tüm sistemi kapsaması gerektiğini, alt sistemleri değiştirerek genel bir iyileşme sağlanamayacağını söylüyor. 

MEB Bakanı Ziya Selçuk’un göreve geldiğinden beri yaptığı çalışmaları ilgiyle takip ettiğini belirten Özdemir, topyekün sistem değişikliğini desteklediğini belirtiyor. Derslerin azalmasını olumlu karşıladığını söyleyen Özdemir, “Herkesin aklında olan bir soru vardı. Gençleri nasıl bir geleceğe hazırlıyoruz? Hali hazırda var olan sistemde 15-16 çeşit ders var. Hepsi için yılda 50-55 tane sınava giriyor çocuklar ve her biri için stres yaşıyorlar. Merkezi sınavları saymıyorum bile. Bu derslerin hepsini özümsemelerine zaten ihtimal yoktu. Yüzeysel geçiliyordu. Bu yüzden ders sayılarındaki azalmayı olumlu karşılaşıyorum.” şeklinde konuşuyor. Derslerin içerikleri hakkında şu anda net bir bilgiye sahip olmadıklarını belirten Özdemir, ders isimlerine bakarak şöyle bir değerlendirmede bulunuyor: “Alışılmış dersler dışında dikkat çekici dersler var. Artık ezberci anlayıştan uygulamalı eğitime geçildiği görülüyor. Öğrencileri araştırmaya, düşünmeye, hayal etmeye iten dersler var. HEY diye bir bölüm var. Bu dersler teorik olarak yapılacak dersler değil. Ayrıca derslere baktığımızda toplumsal fayda açısından da öğrencilere birçok şey katacak bir anlayış görülüyor. İlgi çekecek, hayat ile iç içe, disiplinler arası hatta disiplinler üstü dersler var. Bu, okula bakışı da etkileyecek. Şimdi okul, sevimliliği olmayan bir yer. Öğrencilerin okula girerken ve çıkarken fotoğraflarına bir bakın. Hangisinde daha mutlular? Okulu cazibe merkezi haline getirmeliyiz. Sevilen arzu edilen bir yer olmalı.” 

ÖNEMLİ OLAN TEMEL BECERİLERİ KAZANDIRMAK 

Son zamanlarda STEM eğitim anlayışından bahsediliyor. Özellikle robotik kodlama dersleri veriliyor. Burada bir hata yapıldığından bahseden Özdemir, “Bundan 15 yıl önce çoklu zeka kuramı vardı. Müfredat, program buna göre hazırlanmıştı. Bu kuram önemliydi. Ama biz bunun içini boşaltarak verdik. Bunun bir benzerini şimdi robotik kodlama derslerinde görüyoruz. İçinin çok dolu olduğunu sanmıyorum. Algoritmayı yazacak gerekli matematiksel alt yapı yok ise değişen bir şey olmaz ki.” diyor ve ekliyor: “Yeni sistemdeki HEY bölümü bu anlamda çok önemli. Önce hayal etmek gerekiyor. Hayal etmeden öğrenemezsiniz, tasarım yapamazsınız. Temel becerilere odaklanmalıyız. Eleştirel düşünme becerisi ve iletişim becerisi kazandırmalıyız çocuklara. Bu becerilere sahip olanlar STEM eğitiminde de hayatta da başarılı olur. Birkaç yıl sonra bu kavramlar da popülerliğini yitirecek.” 

Kariyer ofislerinin öğrencilerin doğru yönlendirilmesinde etkili olacağını belirten Özdemir, sistem için sabırlı olunması gerektiğinin altını çiziyor: “Bu sistemin işe yarayıp yaramayacağını hemen göremeyiz. Eğitimin çıktılarını 1-2 yılda ölçmek mümkün değil. Yaşam becerilerini kazanıp kazanmadıklarını, bu derslerin gençleri nasıl etkilediğini zamanla göreceğiz.” 

“Sistem ile ilgili en büyük endişem yeni dersleri verecek yeterliliğe, bilgiye sahip eğitimciler olup olmadığını noktasında” diyen Özdemir, “Daha önce de sistemler değişti. Ancak öğretmenler aynı eğitim anlayışı ile yola devam etti. Bu, öğretmenlerin suçu değil. Onların da bu sisteme uygun eğitim alması lâzım. Milli Eğitim Bakanı da böyle bir eğitim sürecinden bahsetti. Kademeli olarak bir geçiş yaşanacak. 2019-2020’den başlayarak 2023-2024 yılına kadar hem müfredat tam olarak yerine oturtulacak hem de öğretmenlere eğitim verilecek. Bu konuda üniversitelerden destek alınabilir.” şeklinde konuşuyor. 

PROF. DR. MÜMTAZ TURHAN SOSYAL BİLİMLER LİSESİ MÜDÜRÜ HÜSEYİN SARI: SİSTEM EĞİTİMDE DERİNLEŞMEYİ SAĞLAYACAK  

Türkiye’de bu yeni sistemin uygulanabilecek olması daha önce benzer tecrübeleri yaşamış bir kurum olarak bizi sevindiriyor. Öğrencilerin sosyal ve akademik açılardan ve farklı bakabilme yeteneklerini geliştirmeleri noktalarında önemli kazanımlar elde edeceklerini düşündüğüm bir uygulama olacaktır. Değişimler elbette bir anda olacak iş değildir. Bu kararın kendisi önemlidir ama değişim uzun bir süreç alacaktır. Çünkü bu sistemde en temel unsur öğretmen ve onun eğitimi meselesidir. Bu yenilikler sistemi anlayan öğretmenler tarafından hayata geçirildiğinde; yıllardır kendi adına kararlar almayı, düşünen ve düşündüklerini uygulama alanına koyabilen, istekleri ve yetenekleri doğrultusunda atılacağı meslekleri doğru seçebilen, ilgi alanlarını anlayabilen ve bu doğrultuda hayatı lise döneminden idrak edebilen öğrenci, gençler yetişecektir. Burada en temel unsur tekrar ifade ediyorum ki öğretmendir. Öğretmenler artık belli aralıklarla ve devamlı değişen ve dinamik bir müfredatla yetişecektir diye düşünüyorum. Tanpınar’ın dediği gibi devam ederek değişmek, değişerek devam etmek anlayışı hâkim olacaktır. Şeklî olarak hangi sistem gelirse gelsin öğretmen iyi yetişmelidir. 

Gençlerin ilgi alanlarını tespit ettikten sonra onların hayata geçirecekleri imkânlar da verilirse muvaffak olamayacakları hiçbir şey yoktur. Aslında eğitimde temel parametreler vardır. Bunu çocuklara ve gençlere aktardığınızda hangi çağın neyi gerektirdiğinin önemi olmaz. Düşünün her altı ayda, on iki ayda bir kullandığımız materyal ve araçların özellikleri değişiyor, bunu hemen yakalamak mümkün olamayabiliyor. Ancak sistematik çalışma algısı olan bir yetişmiş beynin neyi, ne kadar ve nasıl öğrenmesi gerekeceği ve ona uygun hareket edeceği anlayışını ortaya koyması bu sistemin temel noktasını oluşturduğu inancındayım. Seçmeli dersler konusuna gelince de onlar hep vardı. Bu sistemin özelliği şu: lise eğitiminden sonra hangi alanda mesleğini icra edecek ise ve buna bağlı olarak üniversite ve/veya akademik yaşam düşünüyorsa gencimize o alana hazırlık oluşturacak dersleri seçme şansı tanıyor. Yani gençler yeni sistemin en temel kavramlarından biri olan derinleşmeyi tercih etmiş olacaklar.   

Bakan Bey’in de açıkladığı gibi asıl hedef soru çözen değil, sorun çözen nitelikte gençler yetiştirmek. Bilginin doğasına dair disiplinler arası ve disiplinler üstü sorgulama ve öğrenme tecrübesi olan programlar bahsettiğim programlar. Bunların en üst ve önemli yerinde bilgi kuramı dersi geliyor. Birbiri arasında ilişki kurabilecek bir disiplin var bu sistemde. Bizim okulumuzdaki tüm derslerde genel şemsiye bu derstir. Ve öğrencide zihin kıvraklığı, fikri cevvalliği bu ders sağlıyor. Bunun sonucunda sınav sadece bir araç olarak kalacaktır. Ayrıca, yeni sistem yerli ve milli olana karşı olmamakla birlikte evrensel olanı da önemseyen bir nitelik göstermekte. Hz. Mevlana’nın pergel metaforuna benzetebiliriz aslında bu modeli. Bir ayağı milli, bir ayağı da cihan şümul bir özellik taşıyor. 

ÖNDER GENEL BAŞKANI KAMBER ÇAL: GENÇLER GELECEKLERİ İÇİN SORUMLULUK ALACAK 

Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk’un açıklamış olduğu yeni ortaöğretim tasarımına baktığımızda; ders sayılarındaki azalma, öğrencilerin istedikleri dersleri seçebilmeleri, portfolyo sistemi, okutulacak yeni dersler, yaparak yaşayarak öğrenme ortamları, sertifikalar, rehberlik sisteminin önemle vurgulanması olumlu unsurlar olarak karşımıza çıkmakta. Özellikle ders saatlerinin azaltılması, akademik ders yoğunluğunda boğulan bundan dolayı da kendi gelişimine zaman bulamayan gençlerimiz için olumlu bir karar olarak değerlendirilebilir. Öğrenciler yıl içinde bu kadar fazla ders aldıkları için görmüş oldukları konuları ezberlemekten öteye geçemiyorlar. Ezberlenen bilgi unutulmaya mahkumdur. Seçmeli derslerle ilgili yapılan yenilik ve öğrencinin isteği doğrultusunda ders seçmesi geçmişte denenmiş “Kredili Sistemi” akla getiriyor. Burada karşımıza uygulamada iki sorun çıkabilir. Birincisi, okulların öğretmen kadrolarının yetersizliği. Bu, öğrencinin her istediği dersi alabilmesine imkan vermeyebilir. Okul idaresi bu noktada “zorunlu seçmeli” yöntemini uygulayarak bu engeli aşmak isteyecektir. Bu da getirilen yeni tasarımın ruhuna aykırıdır. İkincisi ise öğrencilerin sınav endeksli düşünmelerinden dolayı seçilen derslerin sınava katkısı ön planda olduğu için bunun dışındaki derslerin öğrenci için bir önemi kalmayacaktır. Fakat 2024 yılındaki sınavın içeriğinin nasıl olacağı, hangi dersin üniversiteye yerleştirme etkisinin ne olacağı seçmeli derslere olan bakış açısının değişmesinde etkili olacaktır. Görünürde ideal ve esnek olan bir lisenin ardından konulacak üniversite sınavının nasıl olacağı ciddi bir soru işareti olarak merakla beklenmekte. 

Bu tasarıma ve konulan yeni derslere uygun öğretmen profilinin yetiştirilmesi de şu an için bir soru işareti. Ders saatlerinin azaltılması da norm fazlası birçok öğretmene sebebiyet verecek. Sistem kendi içinde ciddi bir öğretmen eğitimi zorunluluğunu ve organizasyonunu getirmekte. Öğrenciler gelecekte ne yapmak istedikleri ile paralel ders havuzu oluşturarak yeteneklerine ve ilgi alanlarına göre seçimler yapacaklar. Bu da öğrencilerin geleceklerini tasarlarken sorumluluk almalarını sağlayacaktır. Hayal-Etkinlik-Yaşam (HEY) temalı etkinlikler, bakıldığında öğrenciyi hayata hazırlamakta, sosyal yönlerini ve yeteneklerini geliştirmesinde çok güzel düşünülmüş faaliyet alanlarını kapsamakta. Özellikle metropollerdeki birçok ilçede derslik sayısının yetersiz olmasından dolayı önümüzdeki yıl için ikili eğitimin düşünülmesi, okullarda fiziki yetersizliklerin olması, birçok okulun spor ve sanat etkinliklerinin yapılacağı mekanlarının olmaması bu etkinliklerin uygulamasında sıkıntı oluşturabilir. Bu sıkıntıyı yaşayacak olan bölgelerde derslik sayısı arttırılmalı.

İMAM HATİP OKULLARI İÇİN TAKİPTEYİZ 

Ortaöğretim tasarımında önemle vurgulanan bir başka husus ise bilhassa mesleki rehberlik alanıdır. Liselerde kurulması düşünülen Kariyer Ofisleri için öğretmenlere 120 saatlik sertifika programının üniversiteler tarafından verileceği söylenmekte. Mesleki rehberlik çalışmaları halihazırda Psikolojik Danışma ve Rehberlik-PDR uzmanları tarafından yapılmakta. Bu alana farklı branşlardan öğretmenlerin kısa sürede yetiştirilerek istihdamı sakıncalıdır. İnsanın hayatını etkileyen en önemli unsurlardan biri olan kariyer seçimi ile ilgili olan kararda profesyonel olmayan kişilerden destek alınması yeni sistemin temel felsefesi olan nitelikli insan yetiştirme vizyonuna da aykırı düşmekte. PDR alanındaki bakanımızı, böyle bir uygulamaya onay vermemesi konusunda bir kez daha düşünmeye davet ediyoruz. 

Son olarak; İmam Hatip Okullarının (İHO) yeni ortaöğretim tasarımından nasıl etkileneceği konusunda konuşmak için daha erken sayılabilir. İHO müfredatını ve işleyişini yöneten birim Din Öğretimi Genel Müdürlüğüdür. Biz STK olarak gözlem ve tespitlerimizi raporlaştırıp ilgili ve yetkili birimlerle paylaşırız. Malum süreçte de İHO ve din eğitiminin geliştirilmesi ve zarar görmemesi için yakın takipte olacağımızı ifade ediyoruz. Din eğitimi alanındaki seçmeli derslerin başka derslerin gölgesinde bırakılmaması, İHO’lardaki ders düzenlemelerinin isabetli olması hususunda sürecin takipçisi ve müdahili olacağız. 

ÖĞRETMEN ŞULE KALA: ÖĞRETMENLERİN ‘ZİHNİYETİ’ DEĞİŞMELİ  

Yeni sistemle hedeflenenler, bizde yeni ümitleri yeşertti. Bir öğretmen ve anne olarak, öğrenciler için en çok üzüldüğüm konunun ders sayıları ve saatleri olduğunu ifade etmeliyim. Öğrenciler, gününün çok büyük bir bölümünü okulda ve birbirinden bağımsız pek çok dersin karmaşık dünyasında geçiriyor. İnsan ömrünün en verimli ve keyifli vaktinin çocukluk ve ergenlik olduğunu düşünecek olursak, bu sürecin sınavlar ve ödevler arasında heba edildiğini görmezden gelemeyiz. Bu nedenle, derslerin sayısının azaltılması çok yerinde bir karardır diyebilirim. Yeni neslin, hız ve haz çağının girdabında nefes alamayacakları yorgunlukları arasında; atölye, laboratuvar ve deneyime yönelik eğitim felsefesi içinde olmaları ümit vaat ediyor. İnteraktif enstrümanlara alışkın gençlerin dünyasına girebilmenin en önemli koşulu, yaparak ve yaşayarak öğrenmenin hayata geçirilmesidir. 

Branşım olması nedeniyle özellikle ifade etmek isterim ki, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin, öğrencilerin anlam evrenine gerçek manada dokunabilmesi  için öğretim programı dahilindeki mevcut içerikler, sadece “dini öğretme” düzeyinde kalmamalı güncel meseleleri anlama ve yorumlama olarak içerikleri yeniden gözden geçirilmeli. Bilgi Kuramı dersinin, doğru/yanlış bilgiye kolaylıkla ulaşılan bir çağda; bilginin kaynağını sorgulama ve disiplinler arasında bağ kurabilme açısından isabetli bir karar olduğunu düşünüyorum. Ancak bu sistemde, imam hatip liseleri ve meslek liselerinin öğretim programına yapılan uyarlama netlik kazanmış değil. Diğer liseleri kapsayan bu süreç, ihl ve meslek liselerini nasıl etkileyecek? Bunu merak ediyoruz. 

Eğitim sisteminin en önemli yapı taşının öğretmen olduğunu düşünen biri olarak, değiştirilmesi gereken en önemli şeyin öğretmenlerin “zihniyeti” olduğunu kanaatindeyim. Fakülteyi bitirince kapanan kitaplar bir daha açılmıyor, güncel meseleler takip edilmiyor ve gündem iyi okunamıyorsa, gençlere temas etmek için sınıfta konuşmak, kuru bir anlatımla onların dünyasına girmek asla mümkün değildir. Bu anlamda, öğretmenlerin gündemini meşgul eden geçim sıkıntısı ile ilgili sorunlar hafifletilerek, onların eğitimin gerçek sorunlarına kanalize edilmesi seçenekler arasında olmalıdır. Bu hususların gözardı edildiği bir “öğretmen yetiştirme modeli” güdük kalacaktır.