26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Gelenek geleceğe ayna tutsun

Gelenekle gelecek arasında bir köprü olabilmek misyonuyla seyirci karşısına çıkan Geleneğin Kalp Atışları programı her Pazartesi 19.30’da TRT 2’de ekrana geliyor. Eğitimci-yazar Ayla Ağabegüm’ün danışmanlığını ve sunuculuğunu üstlendiği program geleneğin üstündeki külleri üfleyerek ateşi yeniden harlıyor.  

GÜLCAN TEZCAN25 Mayıs 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Gelenek geleceğe ayna tutsun

Uzun yıllardır televizyon ekranında görmeye hasret kaldığımız kültür ve sanat programları TRT2’nin yayın hayatına başlamasıyla evlerimize yeniden misafir oluyor. TRT2’de yayınlanan programlar içinde biri var ki yapım aşamasından seyirciyle buluştuğu âna ve sonrasına kadar heyecanı ve etkisi eksilmiyor hatta dalga dalga yayılıyor. 

Ahmet Kabaklı’nın öğrencilerinden, edebiyatçı-yazar ve eğitimci Ayla Ağabegüm’ün danışmanlığını üstlendiği ve konuklarıyla sohbet ettiği Geleneğin Kalp Atışları, adından da anlaşılacağı üzere geleneği geçmişte konumlandırmak yerine bugüne nasıl taşınacağını ve bugünün şartlarında varlığını nasıl sürdürebileceğini dert ediniyor. Her Pazartesi 19.30’da TRT 2’de yayınlanan program alışılageldik kültür programları formatının çok dışında bir özelliğe sahip. Bazen bir sanat, bazen el işçiliğiyle ortaya konulan atalardan yadigar bir zanaat veya manevi bir kültür unsurunu gündemine alan Geleneğin Kalp Atışları hem konu edindiği geleneğin sahadaki temsilcileri ile yapılan aktüel çekimler hem de o konu üzerinde çalışan akademisyenlerin bakışı ile sözkonusu değerin dünü ve bugününü sağlıklı bir zeminde tartışmaya açıyor. Bugüne kadar Anadolu mimarisi, usta-çırak ilişkisi, İstanbul adetleri, musiki, mevlidler, kasideler, çocuk oyunları, çeyiz kültürü, temaşa sanatları, keçe, şile bezi gibi konuları ekrana getiren Geleneğin Kalp Atışları yakında düğün, gölge oyunu, halı gibi gelenek unsurları ile seyirci karşısına çıkacak. İlk 13 bölümü büyük ilgi gören hatta tiryakileri bile oluşan programın ikinci 13 bölümü için hazırlıklar tüm hızıyla sürüyor. Hem televizyon programcılığına dair öteden beri dayatılan kabullerin dışına çıkan hem de kültürel anlamda önemli bir misyon üstlenen programın yapım ekibinden danışman Ayla Ağabegüm, yapımcı Ayşe Tuba Oral ve editör Gülenay Pınarbaşı ile sevilen programın yapım aşamaları ve neye hizmet ettiğini konuştuk. 

GELECEĞE HEYECANLA YÜRÜMEK İÇİN

Konuklarını tipik bir stüdyo programı havasında ağırlamak yerine onlarla sohbet ederek heyecanlarını paylaşan Ayla Ağabegüm, programın kilit noktasının ‘heyecan’ olduğunun altını çiziyor. Konuklarını geleneğin topluma etkisi, neden yaşatılması ve geleceğe aktarılması gerektiği konusunda heyecan duyan isimlerden seçmekle ilgili hassasiyet gösterdiklerini kaydeden Ağabegüm, bu kriterin sebebinin ise programın finalinde ortaya çıktığına dikkat çekiyor. Zira Ayla Ağabegüm, bir geleneğin nasıl neş’et ettiği, hangi toplumsal süreçlerin sonunda hayatımızın bir parçası olduğu ve hangi ihtiyaca binaen geleceğe taşınması gerektiği konusuna zihin yoran isimlere “Kültür Bakanı olsanız ya da herhangi bir noktada yetkiniz olsa bu geleneği yaşatmak için ne yapmak istersiniz?” sorusunu soruyor. Ve mutlaka kalbi gelenek için çarpan o isimlerden birbirinden etkileyici fikirler, projeler çıkıyor. Zaten diyor programın editörü Gülenay Pınarbaşı, biz unutulmaya yüz tutmuş, son temsilcileri ile hayatta kalma mücadelesi veren geleneklerimizi vitrine çıkartmaya gayret ediyoruz. 

Pınarbaşı şöyle devam ediyor sözlerine; “Gelenek yaşasın ve geleceğe ayna tutsun istedik. O yüzden izleyenlere cesaret versin diye dışarıdaki aktüel örneklerin izini sürüyoruz. Örneğin el sanatları ile ilgili bir gelenek ya da bir Ramazan geleneği geçmişte güzel bir şekilde yaşandıysa bugün onu modernize ederek devam ettiren kimler var? Meseleye buradan bakıyoruz. Hepimiz bu ruhu yaşatan örneklerin peşindeyiz. Modernize eden ya da klasik haliyle yaşatan kim varsa onu ekrana getirmeyi önemsiyoruz. Programın ikinci ayağı akademik kısmı. Sözünü ettiğimiz gelenekle ilgili bilgilerin akademik bir zemine dayanması gerektiğini düşünüyoruz. Bir akademisyen, alanında uzman bir isim ya da ele aldığımız konuya emek vermiş, kendini bu meseleye vakfetmiş, mutlaka bununla ilgili heyecanı olan bir yazar, çizer, konuk ağırlıyoruz. Gayretimiz heyecanı olan o kişiyi Ayla hocamızın karşısına oturtmak. Bu konuyla ilgili gerçek bilgiye ulaşmak. Bu geleneğin önemi, topluma ya da bireye faydası nedir? Bunlara cevap arıyoruz.” 

HALKTA KARŞILIĞI OLMAYAN KÜLTÜR ÖLÜYOR 

“Geleneğin arka planını öğrenmek o geleneğin nasıl bir kültürel zeminden neş’et ettiğini görmek onu yaşatma konusunda daha istekli hale getiriyor insanları.” diyen Ayla Ağabegüm yaptıkları işin şimdiden çok olumlu yansımaları olduğunu ise şu cümlelerle anlatıyor: “Bu tür programların gençler üzerinde de çok etkisi olacağını düşünüyorum. Mesela bir öğretmen arkadaşımız sınıfta bizim programımızı izlettirip o konuda konuşmalarını istiyormuş öğrencilerinden. Bu ve buna benzer çok fazla dönüş alıyoruz. Geleneğin yaşaması sanatla mümkün olacaktır. Gençlerin geleneği yaşaması için sinema, tiyatro gibi sanatların güzel örnekleriyle buluşturulmaları gerekiyor.” 

Gülenay Pınarbaşı ise “Gelenek karşılığı olmayınca yok oluyor” diyor ve bizzat tecrübe ettiği bir bilgiyi paylaşıyor: “Bundan beş-altı yıl önce Kalkınma Ajansları’nda turizm raporları hazırlarken çalıştığım bölgedeki halk kültürü, halk sanatı ve geleneksel unsurları tespit edip yazıyordum. Programa başlarken bu benim için bir alt yapı sağladı. İçerik oluştururken aynı mecralara ulaştığımda beş yıl önce tespit ettiğim geleneksel sanatların bugün yaşamadığını öğrendim. Bu bizim için çok sarsıcı oldu. Bunun sebeplerinden biri geleneksel sanat ve ürünün, geleneğe dayalı davranışın toplumda maddi manevi ödül alamaması, desteklenmemesi.”   

“Gelenek yeninin geçmiştekine eklenmesidir.” hatırlatmasını yapan Pınarbaşı, “Ama nasıl bir ek olduğu çok önemli.” diyor ve şöyle devam ediyor sözlerine: “Egemenlerin, televizyonların, sosyal medyanın dayatması olmadan halkın kendi kurgusu olan tecrübeye dayalı, ihtiyacı karşılayan ama sanatsal bir yönü de olan bir ek mi? Maalesef bu aktarımın 1980’den beri sürmediğini, halk kültürü hocaları ve antropologlar bize söylüyor. Kendi tecrübeme dayanarak şunu söyleyebilirim beş yıl önce iyi, kötü yaşayan geleneksel sanatları buluyorduk.  Şu an sahada sadece kamunun desteklediği, ödüllendirdiği değerler yaşayabiliyor. Özel sektörün desteği ise en fazla yüzde bir ya da ikidir. Programımızın amaçlarından biri de devamlılıkta zorlanan gelenek ve sanatları vitrine çıkararak onlara yönelik kamu desteklerini artırmak.” 

KÜLLENEN ATEŞİ HARLIYORLAR 

“Yok olmaya yüz tutan gelenekleri ve sanatları yaşatmaya çalışan insan hazineleri var.” diyerek Gülenay Pınarbaşı’yı onaylayan Ayşe Tuba Oral ise şunları söylüyor: “Ama bu insan hazinelerinin de dayanma gücünün kalmadığını görüyoruz. Mesela bir tek takunya ustası kalmış. O da İnegöl’de. Türkiye’de başka yok bunu yapan. Ahlat tarzı Selçuklu mezar taşlarının son ustası 96 yaşındaki Tahsin Usta. Şile bezini geleneksel yöntemle yapan da bir kişi kalmış. Fabrikasyon üreten var ama geleneksel usülde yapan bir usta bulabiliyoruz. O yüzden bunlar bizi heyecanlandırıyor.” 

“Her programı kaybettiklerimize hayıflanarak değil ele aldığımız gelenekle ilgili bir fikir bir proje geliştirerek bitiriyoruz.” diyor Gülenay Pınarbaşı. Ekranda dile dökülen her fikir, her niyet, her proje küllenen bir geleneğin ateşini harlıyor. Bir yerlerde ümitsizce atadan, dededen öğrendiği zanaatını sürdüren bir derya, derin bir nefes alıyor. Emeğinin kıymetini bilenler olduğunu fark edip göneniyor, daha bir aşkla sarılıyor işine. Heveslendiği geleneğin tezgâhına oturacak cesareti bulamayan bir genç ‘Ya Allah’ deyip giyiyor önlüğünü belki.   

Yıllardır Anadolu’yu gezip yeme içme magazini dışında kültürel kazı yapmayanların aksine Doğu’dan Batı’ya Anadolu’daki yitik mirasın izini süren bir program Geleneğin Kalp Atışı. Bu anlamda TRT2’nin kendisine ezber bozan bir yaklaşım ve tercihlerle çizdiği yol haritası takdire şayan. Ayla Ağabegüm gibi bir değeri yeni nesille buluşturması programın daha bu tercihle bile maksada ulaştığını gösteriyor. Son söz diyorum röportajlarda gelenek olduğu üzere. Gülenay Pınarbaşı’dan alıyorum cevabı: “TRT Genel Müdürü İbrahim Eren’e ve TRT2 Kanal Koordinatörü Selman Yılmaz’a bu projeye sahip çıkarak destek oldukları ve bize geniş kitlelerle buluşma imkânı verdikleri için teşekkür ediyoruz. Prof. Dr. Şeyma Güngör ve Belkıs İbrahimhakkıoğlu hocalarımızın fikirlerinden ve tecrübelerinden bir hayli istifade ediyoruz. Yönetmenimiz İbrahim Güldalı ve ekibi de projemizi ekrana en güzel biçimde taşıyor.” 

Her programı kaybettiklerimize hayıflanarak değil ele aldığımız geleneğin sürekliliğini sağlayacak bir fikir veya bir proje geliştirerek bitiriyoruz.