26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Göç edenler İstanbul'dan kopamıyor

Son 50-60 yıldır kırsal kesimden göç alan İstanbul bugün ülke nüfusunun beşte birini ağırlıyor. Buna göçmenler ve mülteciler de eklenince şehir insan yükünü taşımakta zorlanır oldu. Öyle ki trafik, kalabalık ve stres; tersine göçü başlattı. 2017’de TÜİK tarafından açıklanan rakamlara göre İstanbul tarihinde ilk kez göç vermeye başladı. Şimdilerde İstanbulluların aklındaki soru şu: Gitmek mi zor kalmak mı?  

MERVE YILMAZ ORUÇ2 Mart 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Göç edenler İstanbul'dan kopamıyor

“Taşı toprağı altın” denir İstanbul için. Elinde tahta bavulu ile Haydarpaşa Garı’ndan geçerek İstanbul’a adım atan insanların sevinci artık Yeşilçam filmlerinde kaldı. Şehir artık öyle kalabalık ve hayatı idame ettirmek öyle zorlaştı ki İstanbul’dan Anadolu’ya tersine göç başladı. 2017’de TÜİK tarafından açıklanan rakamlara bakıldığında ise İstanbul tarihinde ilk kez göç vermiş. 2015-2016 yılları arasında İstanbul’a 369 bin 582 kişi göç ederken, şehirden göç edenlerin sayısı 440 bin 889 kişi oldu. Yani 71 bin 307 kişi İstanbul’u terk etti. 2018’de de benzer bir durumla karşılaşıyoruz. 2018 verilerine göre ise Türkiye nüfusunun yüzde 18,6’sını barındıran İstanbul, 15 milyon 29 bin 231 kişi ile Türkiye’de nüfusu en yoğun olan il. Ulaşım, sağlık, iş alanı, sosyal hayat ve gelişmişlik açısından dünyadaki birçok ülke ve şehirden ileri olan İstanbul bu insan yükünün dezavantajını da fazlasıyla taşıyor.

YETMİŞ İKİ BUÇUK MİLLET BURADA  

Son yıllarda insanlar şehrin gürültüsü, kalabalığı ve stresinden kaçarak kasabalara yerleşiyor. Bunda devlet tarafından Anadolu ve kırsal bölgelerde yapılan yatırımlar etkili oldu elbette. Artık her ilde bir üniversite, şehir hastanesi, havaalanı var. İş şartları da iyileştiriliyor. Tabi İstanbul’dan gidenlerin bir ayağı hâlâ burada. Zira hayat İstanbul’da akıyor ve insanlar ne yardan geçebiliyor ne de serden... 

Türkiye değişti. Büyükşehir denilince İstanbul’un ardından en az on şehir ismi daha sayıveriyoruz. Ama İstanbul’un yeri başka. Belki bu yüzden sadece Anadolu’dan değil dünyanın dört bir yanından ‘umut’ diyenin koşup geldiği bir şehir burası. Yetmiş iki buçuk milletin bir arada yaşadığı İstanbul’a Anadolu’dan göçler 1950’li yıllardan sonra başladı. O dönemlerde Türkiye’de ‘eğitim’, ‘sağlık’, ‘iş’ ve ‘sosyal hayat’ ile ilgili seçenekler ancak büyükşehirlerde yaşayanlar için ulaşılabilir idi. Eski İstanbullular için ‘taşra’dan gelenler zoraki misafirlerdi. 1980’lerden itibaren taşradan gelenler İstanbul’un yerlisi olmuştu. 1990’larda Güneydoğu’da artan terör olayları ile birlikte Kürt vatandaşların ‘huzurlu bir hayat’ aradığı yer oldu İstanbul. Eski ve yeni İstanbullular için bu kez ‘istenmeyen’ onlardı. 2000’lerden sonra da savaş, açlık ve çatışma yaşanan dezavantajlı bölgelerden Afrikalı, Afgan, Türkmen ve Araplar da gelmeye başladı İstanbul’a. Kimi için Avrupa’ya geçiş noktası kimi için ise aradıkları güvenli liman. Hâl böyle olunca gündüz nüfusu 20 milyonu aşan bir megapole dönüştü İstanbul. 

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel’e göre insanların göç etmesindeki en temel motivasyon ekonomik nedenler. 

İNSANLAR KALABALIKTAN KAÇIYOR 

İstanbul’a yapılan ilk göçlerin de ekonomi kaynaklı olduğunu belirten Prof. Adıgüzel, “Türkiye 1950’lerden itibaren çok hızlı bir kentleşme sürecine girdi. Anadolu kırsalının yoksul insanları başta ‘taşı toprağı altın’ İstanbul olmak üzere büyükşehirlere akın etti. 1950’lere kadar nüfusun sadece yüzde 25’i kentlerde yaşarken, bu oran 1980’lerin ortalarında yüzde 50’yi aştı, bugünse yüzde 90’ların üzerinde. Dünya ve Avrupa ortalamasının çok üzerinde bir kentleşme oranına sahip Türkiye’de artık kırdan kente göç akını durdu. Ancak kentler arasında nüfus hareketliliği devam ediyor. Kentler arası göç hareketliliğinde eğitim, iş bulma, tayin, atanma, evlenme gibi farklı nedenler öne çıkıyor. İstanbul nüfusu artıyor ama artık bu artışın nedeni Anadolu kırsalından gelenler değil.” diyor. Son yıllarda İstanbul’dan Anadolu’ya göçlerin de olduğuna değinen Adıgüzel, son veriler ışığında şu değerlendirmede bulunuyor: “İstanbul’un en fazla göç verdiği illerin başında Kocaeli ve Tekirdağ geliyor. Son 5 yılda Kocaeli yaklaşık 129 bin, Tekirdağ 110 bin, Bursa 64 bin, Sakarya 55 bin göç aldı. Bu illerin özelliği hem İstanbul’a çok yakın olması hem de işgücüne katılım imkânlarının fazlalığı. İnsanlar hem daha sakin ve küçük bir şehirde yaşayıp iş güç sahibi olmayı hem de İstanbul’dan çok da fazla uzaklaşmamayı tercih ediyor.” 

İstanbul’un kalabalığı, hengamesi ve karmaşasından kaçmak isteyenlerin “bir yaşam tarzı” belirleyerek İzmir, Antalya, Muğla gibi Akdeniz kentlerine ya da Tokat, Ordu, Giresun gibi Karadeniz kentlerine göç ettiklerini anlatan Adıgüzel, “Zaman zaman İstanbul’dan kaçıp bir Anadolu kasabasında tarım ve hayvancılık ile uğraşan veya bir Ege veya Akdeniz kıyı kasabasına yerleşen kişiler oluyor. İstanbul’dan kaçış olarak tabir edilebilecek kitlesel boyutlarda olan göç hareketleri değil bunlar. Akdeniz’e göç edenler yeni bir hayat kurmayı hayal ederek göç ederken, Karadeniz’e göçlerin bir nevi geri dönüş göçleri olduğu söylenebilir.” diyor. 

Emeklik sonrası insanların bir çeşit tersine göç yaptıklarını söyleyen Adıgüzel, çocukları İstanbul’da oturan yaşlıların kışları İstanbul’da yazları ise kendi memleketlerinde geçirmeyi tercih ettiğini belirtiyor. 

HADİ GEL KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM 

“27 yaşında bir İstanbul mağduruyum.” diyor İrem Eğilmez. Özel bir şirkette mühendis olarak homeoffice çalışan Eğilmez’in kaçıp gidecek bir köyü de yok. Çünkü onun köyü de İstanbul. Anadolu’ya yaptığı seyahatlerde hep başka bir şehre yerleşme arzusunun kafasında yeniden canlandığını söylüyor. Bunun nedenlerini ise Eğilmez şöyle aktarıyor: “İstanbul’un en büyük eksikliği samimiyetsizlik. Kalabalık ortamlarda yalnızlık hissi mevcut şehrin tamamında. Bindiğiniz asansörde, karşılaştığınız her insanda, hatta karşı komşunuzda herkesi bir güvensizlik duygusu sarmış. Semt bakkalından alışveriş yapmak, kasabı tanımak, sokakta gördüğün insanlarla rahatça sohbet edebilmek özlenir oldu. Her şeyin çok büyük olduğu bu şehirde günden güne samimiyet küçülüyor. Tüm bunlara rağmen uzun süredir yaşadığım bu şehirden ayrılamıyorum. Belki de ailelerimizin İstanbul’da olması büyük bir etken. Memleketi İstanbul (Hadımköy) olanlardanız, köyüm diyebileceğim bir Anadolu şehri maalesef yok. Candan insanlarla dolu köyü olan insanlar, bence memleketlerinin kıymetini bilmeli.”

Yakın bir zamanda İstanbul’a göç eden Halit Ekmekçi, 59 yaşında. 2003 yılında Zonguldak’tan İstanbul’a çocukları için geldi. Trafik çilesinin göbeğinde duran bir işi var, servis çekiyor sabah, akşam.  Çocukları için buraya geldiğini dile getiren Ekmekçi sözlerini şöyle sürdürüyor: “Çocuklarım daha iyi eğitim alsınlar diye İstanbul’dan bir ev aldım ve buraya yerleştim. Burada iş imkanları da fazla ancak çok dertliyim İstanbul’dan. Burada her şey sıkıntı. Yaşam, sağlık, çalışma şartları. Açıkçası aradığımı çok da bulamadım. Küçük şehirden İstanbul’a gelmek zor. Şimdi en büyük istediğim işlerimi yoluna koyup memleketime dönmek.”      

Niğdeli, evli ve üç çocuk babası Cumali Gümüş, 41 yaşında ve sebze-meyve halinde çalışıyor. Temmuz ayında Niğde’ye memleketine dönmek istiyor. Gümüş, İstanbul’a geliş ve dönüş kararını şöyle anlatıyor: “1989 yılında okul bitince İstanbul’a geldim. Sebze-meyve halinde çalışmaya başladım. Hâlâ da aynı yerdeyim. İstanbul çok güzel, yaşanacak bir yer ancak benim işim ağır. Gece işe gidip sabah geliyoruz. Hiçbir sosyal hayatımız olmuyor. Bu yüzden burada çalışmaktan bıktım. Memleketime gidip orada asgari ücretle çalışabileceğim bir işe gireceğim. Burada asgari ücretle bir işe girsem geçinemeyiz. Üç çocukla İstanbul’da yaşamak zor. Şimdiye kadar zor durduk artık burada kalmak istemiyorum. Niğde’de akrabalarımız da var. En azından memleketimiz. Kalabalık da değil. İstanbul çok kalabalık, sokağa çıkmak pazara gitmek bile sıkıntılı...”