3 Ağustos 2025 Pazar / 9 Safer 1447

Japonya’nın bir numarası Türk

Tokyo’nun en iyi restoranı seçilen Burgaz Ada’nın sahibi Mehmet Dikmen, Osmanlı mutfağının leziz yemekleriyle Japon prensesleri bile hayran bırakmış. Dikmen, ‘Türk mukfağının dansöz ve kebaptan ibaret olmadığını gösterdik’ diyor.

Bedir Acar5 Kasım 2016 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Japonya’nın bir numarası Türk

Japonya’nın küçük bir kasabasında 10 yıl boyunca bir restoran işletti Kastamonulu Mehmet Dikmen. Japon eşi ile İstanbul’da tanıştıktan sonra yerleştiği bu kasabada mutlu mesut yaşarken, bir gün, zengin bir Japon’un ülke çapında 1 milyon dolar ödüllü yemek yarışması açtığını öğrendi. Yarışmaya katıldı. 200 rakibi vardı. Yarışma bir buçuk yıl sürdü. En sonunda zengin Japon, Mehmet Dikmen’e ‘Artık Tokyo’dasın’ deyip 1 milyon dolarlık çeki uzattı. Dikmen, Osmanlı saray mutfağından hazırladığı yemeklerle birinci olmuştu.

Ve artık ‘Bizim Kastamonulu’nun yeni mekanı Tokyo idi. Kazandığı parayla Tokyo’nun en lüks semtinde bir restoran açtı: Burgaz Ada İstanbul Saray Mutfağı koydu adını. Restoran açıldıktan dört ay sonra yerel gurmeler tarafından ‘Tokyo’nun en iyi restoranı’ seçildi.

Derken Mehmet Dikmen’in ‘Saray Mutfağı’ yavaş yavaş ünlendi; Tokyo’nun ‘üst düzey cemiyet insanları’nı ağırlamaya başladı. Öyle ki Japon kraliyet ailesinden prenseslerin de uğradığı bir mekan haline geldi Burgaz Ada.

Bundan birkaç yıl önce de Recep Tayyip Erdoğan’ın Japonya seyahati sırasında Dikmen’in restoranına uğraması da, deyim yerindeyse Burgaz Ada’ya müşteri patlaması yaşatmış. Japon siyasetçiler Erdoğan’ın yemek yediği restorana gitmek için sıraya girdi.

Dansöz ve kebaptan ibaret değiliz

Tokyo’da 50 civarında Türk restoran işletmesi var ancak Osmanlı mutfağından lezzetler sunan yalnızca Burgaz Ada... ‘Oysa’ diyor Dikmen, ‘Türk Mutfağı çok zengin. 200 çeşit pilavımız var. Patlıcan yemeğimiz 400 çeşit. Gönül ister ki kendi mutfağımızı burada iyi tanıtalım. Ne yazık ki Japonlar bizi ‘dansöz’ ve ‘döner kebap’la tanıyor. Biz bu değiliz.

Dikmen, Japon çıraklarına baklava açmasını da öğretmiş. ‘Bir şube daha açmayı düşünüyorum. O yüzden Japonlara da Türk mutfağını öğretiyorum. İbadet aşkıyla ve çok disiplinli çalışıyorlar’ diyor.

Japonlar Osmanlı saray mutfağından en çok hünkarbeğendiyi seviyorlar; kuzu pirzola ise ikinci favorileri.

2016 yılı itibariyle Dikmen’in Burgaz Ada’sı Tokyo’da tüm kategorilerde en iyi ilk beş restoran arasında yer alıyor. ‘Bu yalnızca benim değil, Türk mutfağının gururu’ diyor Dikmen.

Japon eşi Yuka da Dikmen’e yardım ediyor. Kızı Maho ise Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirdikten sonra yeniden Tokyo’ya dönmüş. Maho Dikmen, ‘Gönlüm Türk’ diyor.

Bu arada söylemeden geçmeyelim; bu başarı hikayesinin kahramanı Kastomanolu Mehmet Dikmen’e bir Japon yayınevinden ‘Türk Yemekleri’ kitabı hazırlaması için teklif gelmiş. Dikmen hazırlıklara başladı bile…

GÜNEŞİN DOĞDUĞU ÜLKEYLE GÖZ GÖZE GELİNCE

16 yıl önce başlayan yurt dışı seyahatlerimde ilk durak Batı’nın da batısı olan ABD’nin New York kenti olmuştu. Geçen hafta ise hayatımda ilk kez Türkiye’nin doğusunda bir ülkeye, hatta Doğu’nun da doğusu Japonya’ya yolum düştü.

Bu yazıda ‘acemi’ bir Uzakdoğu gezginin ‘ilk görüşte Japonya’ izlenimlerini okuyacaksınız. ‘Bugüne kadar Batı ülkelerinde onca ‘mamur’ şehir gördüm, lakin, Uzakdoğu’nun incisi Tokyo gibisini görmedim’ diyerek cümleye başlasam abartmış olmam. Japonya, Doğu ve Batı kültürlerinin ‘hayatı kavrayıştaki başkalığı’ üzerine sarsıcı bir fotoğraf sundu bana. Bin yıllara yayılan yerleşik bir ‘ada kültürünün çocukları’ olan Japonlarda gördüğüm en büyük özellik ‘disiplin ve sakinlik’ oldu. Dünyanın en yaygın ve kalabalık metro ağı olan Tokyo Metrosu’nun giriş çıkışları her sabah ve akşam adeta ‘insan seli’nin aktığı ırmak gibi.    O kalabalıkları gözlemlerken, giyim kuşamın benzer ‘çizgileri’ dikkatimi çekiyor. Beyaz yakalı Japon ‘iş gücü’, bir örnek takım elbiselilerden oluşuyor; koyu renk takım elbiseler…

Hayat her ne kadar hızlı aksa da etrafta koşuşturan insanlardan ziyade aynı ritmik adımlarla adeta bir ‘askeri nizamda’ yürüyen Tokyolulardaki ‘düzen’ insanı şaşırtacak cinsten.

Meşhur Tokyo Metrosu

Yerin altında adeta ‘ikinci bir Tokyo’ burası. Her gün milyonlarca insanı taşıyan raylı sistemde günlük 1500 civarında tren Tokyo’nun altında gidip geliyor. Tren güzergahını gösteren haritaya baktığınızda, yerin altının kaneviçe gibi işlendiğini görmek oldukça etkileyici. İşte bu ağ sayesindedir ki civar kentleriyle birlikte 30 milyonluk nüfusa ulaşan Tokyo’da yerin üstünde ömür törpüleyen trafik sıkışıklığı pek yaşanmıyor.

Çöp atmaya kıyamadım

Dünyanın en büyük metropollerinden biri olan Tokyo’da caddeler ve sokaklar pırıl pırıl. Tek bir sigara izmariti, yere atılmış tek bir çöp kırıntısı dahi görmedim. İşin tuhafı çöp kutuları da yok denecek kadar az. Bu yüzden de uzun saatler elimde boş bir pet şişe ile dolaşmak zorunda kaldım. Aslında kimse görmeden bir köşeciğe fırlatabilirdim, lakin şehir öyle temiz görünüyordu ki kıyamadım diyebilirim.

Lakin Japonya kokuyor!

Japonlar yemek yemeyi seviyor. Pek çok insanı trenlerde yemek yerken gördüm. Öyle sandöviç tarzı da değil, bildiğimiz deniz ürünlü yemekler, şuşiler vs. Bu yüzden de ne yazık ki trenler, oteller dahil tüm kapalı mekanlar ve tabi sokaklarda bir koku var. Yemeklerde kullanılan susam yağı, soya sosu ve çiğ balık kokusu sokakları sarmış durumda. O güzelim tertemiz Tokyo’yu benim için dayanılmaz kılan ne yazık ki bu ağır ve bizim damak tadımıza yabancı bu kokuydu. Evet, dedim işte bu; Tokyo sokakları pırıl pırıl olabilir, buna karşın bizim güzelim İstanbul’umuzun sokaklarında kaldırım taşları yerlerinden fırlamış olabilir, ezilip yola atılmış kola kutuları, izmaritler, rüzgarda uçan poşetler olabilir; lakin en azından bu koku yok diye teselli aramaya çalıştım! Koltukları kar beyazı dantellerle örtülü taksilerin beyaz eldivenli zarif, beyefendi şoförlerini saymıyorum bile…

Kyoto sen ne güzelsin

Tokyo’dan sonra istikamet tarihi Kyoto şehri… Japonların bir önceki 1000 yıllık tarihi başkentine Tokyo’dan saatte 300 km hızla giden tren ile 2.5 saatte ulaşmak mümkün. Kyoto’ya yakın bir bölge olan Nara’da dünyanın en büyük ahşap Budist tapınağı var. UNESCO’nun dünya kültür mirası listesindeki Todaiji Tapınağı’na giden yolda büyük bir park alanı mevcut ve parktan geçerken burada artık evcilleşmiş geyikleri özel satılan kurabiyelerle beslemek harika bir duygu. Üstelik geyikler, kurabiyelere teşekkür mahiyetinde ‘Japon selamı’ gibi, kafa sallayarak selamlıyor insanları.

Tōdai-ji  Budist tapınağı, dünyanın en büyük ahşap yapısı olmasının yanı sıra dünyanın en büyük Buda heykelini de bünyesinde barındırıyor. Büyük Buda heykeline, depremler nedeniyle, farklı zamanlarda eklemeler ve tamiratlar yapılmış. Bu dev heykelin toplam ağırlığı 500 ton yüksekliği ise 15 metre. Kyoto’da bir de İmparatorluk Sarayı Müzesi var ki tipik Uzakdoğu mimarisinin en görkemli örneklerinden biri. Üstelik dillere destan Japon bahçe sanatının inceliklerini yansıtan bahçesi insana muhteşem bir dinginlik ve huzur hissi veriyor. Japonya, gezginler için her bakımdan ilginç bir deneyim...

SOKAKTA SİGARA YASAK!

Japonya’da caddelerde, sokaklarda rastgele sigara tellendirmek kesinlikle yasak. Şehrin belli köşelerinde ve kapalı mekanlarda sigara içenler için ayrılmış özel alanlar var. Tiryakiler sadece bu alanlarda dumanlanabiliyor.

KADIN  İNTİHARLARI YÜKSEK

‘Doğan güneşin ülkesi anlamına gelen Japonya 130 milyonla dünyanın en kalabalık nüfusa sahip 10’uncu ülkesi.

82,5 ile yaş ortalamasının en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Japonya’da yüksek olan bir şey daha var: Kadın intiharları.

Japonya’ya giderken  beslenme alışkanlıklarınızı unutun. Otellerde kahvaltı için bir dilim beyaz peynire dahi hasret kalmayı göze almanız gerekiyor.

FARKLI OLMA ‘BİZDEN’ OL KARDEŞ

Japonya’yı yakından tanıyan ve Tokyo’da yaşayan bir uzman arkadaşıma göre, Japonların eğitim sistemi ‘farklılıkların törpülenmesi’ üzerine kurulu. Henüz çocuk yaşta insanlar ülkenin ‘ortalama değerleri’ne göre yetiştiriliyor; farklılıklar yadırganıyor. Ben bu yorumun ne kadar isabetli olduğunu, Tokyo metrosunda bir örnek giyim kuşamlarıyla ve uygun adımlarla yürüyen insan selinde hissettim.

EN BÜYÜK BUDA BURADA

Kyoto’ya yakın bir bölge olan Nara’da dünyanın en büyük ahşap Budist tapınağı var. UNESCO’nun dünya kültür mirası listesindeki Todaiji Tapınağı’nda yer alan Buda heykeli 10 yılda tamamlanmış. Bu dev heykelin toplam ağırlığı 500 ton, yüksekliği ise 15 metre. Olimpiyatlara hazırlanan Japonya’da pek çok tarihi eser restore ediliyor.

ÇAY VE SEMPATİ

Japonlar tıpkı Türkler gibi çayı çok seven bir millet. Her üç yılda bir başkent Tokyo yakınlarındaki Shizouka’da düzenlenen Çay Festivali bunun bir kanıtı.

Sofraların vazgeçilmez lezzeti çay… Aynı zamanda tadına doyulmaz sohbetlerin sıcak bahanesi… An gelir yeni bir tanışıklığa atılacak ilk adım, bazen de ‘mola’ vermek için reddedilemeyecek içten bir çağrı; ‘çay içelim…’

Kaynaklara göre çayın ilk yudumlanışı çok eskilere, M.Ö. 2700’lerdeki Çin İmparatorluğu'na dayanıyor. Efsaneye göre Çin'in ilk imparatorlarından Shen Yung, çay bitkisinin tesadüfen sıcak suya düşmesine şahit olur ve böylece insanlık ailesi ‘sıcak bir dosta’ kavuşur. 

JAPONLAR YEŞİLİ SEVER

Japonya geçmişte olduğu gibi günümüzde de çay üretiminde ve tüketiminde önemli bir yere sahip. Japonlar da en az Türkler kadar çay içmeyi seviyor. Ancak ülkede siyah çay yerine ağırlıklı olarak yeşil çay tüketiliyor.

Japon kültüründe ‘çay seremonileri’ de önemli yer tutuyor. Ciddi bir çay kültürüne sahip ülkenin çeşitli bölgelerinde çay festivali bile düzenleniyor. İşte bu festivallerden biri de geçen hafta Shizouka şehrinde gerçekleşti. Bizler de çayın bu davetkar kokusuna karşılık vererek Shizouka’ya kadar gittik ve çayın bir ülke kültürünü oluşturmada ne kadar etkin rol oynadığına tanıklık ettik.

BİR ÇAY KENTİ: SHİZOUKA

Başkent Tokyo’ya hızlı trenle bir buçuk saat mesafedeki Shizouka, çay üretiminde Japonya’nın lider kenti durumunda. Shizouka Çay Festivali’ne 20’yi aşkın çay üreticisi ülkeyle birlikte Türkiye de davet edildi.

Ülkemizin yurt dışında tanıtılmasında önemli bir rol üstlenen Yunus Emre Enstitüsü, burada Türk çayının tanıtıldığı bir stant hazırladı. Kristal bardaklarda sunulan siyah Türk çayı, küçük simitler eşliğinde Japonlara ikram edildi.

Her üç yılda bir gerçekleşen bu festival Japonlar için çok önemli. Hanedan ailesinden prenseslerin de katıldığı festivalde çay üreticileri, açılan stantlarda ürünlerini sergileyerek hem çay kültürlerini tanıtıyor, hem de yeni ticaret kapıları aralamanın yollarını arıyor. Konuklara çeşitli seremoniler eşliğinde en taze ve hepsi birbirinden lezzetli çaylardan ikram ediliyor. Törene özel giyilen kimonolar içindeki sempatik Japonlar, konuklara iyi bir çayın nasıl demleneceğini ve geleneksel çay içme adabını öğretiyor. Çaydan bunca bahsetmişken gel de şimdi güzel bir çay demleme!   

ÖNERİLEN VİDEO

Kavurucu sıcaklara yağmur arası: Beklenen yağış başladı

Kapat
Video yükleniyor...