19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

‘Kadın Kafka’nın Buz’u serinletiyor

Çok sıcak yaz günlerinde nefes almaya çalışmak, bunaltıcı gecelere dek sürünce okumaya vakit kalmıyor. Kitaplara sonbahara kadar veda edemeyeceğimize göre, bir solukta okunacak yapıtlar seçmek gerek. ‘ Kadın Kafka’ diye nitelendirilen İngiliz yazar Anna Kavan’ın Buz ’u adı ve üslubu açısından tam bugünlerin romanı.

Erdinç Akkoyunlu26 Temmuz 2014 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
‘Kadın Kafka’nın Buz’u serinletiyor

Anna Kavan’ın Buz romanı, kendi tekniği ve içeriği nedeniyle önemliyken, çevirmenin romana ne türlü zenginlik katabileceğini göstermesi açısından da Türk edebiyatının çok güzel örneği. Usta çevirmen Selahattin Özpalabıyıklar’ın yapıtı çevirme ve yayınlama serüvenini anlattığı ‘Yirmi Yıl Sonra Nihayet’ başlıklı çevirmen sunuşu, Türk edebiyatının yayıncılığının da hikayesi...  Bunu da Palabıyıklar’ın kaleminden okumak en iyisi:  “Kavan’dan ilk okuduğum kitap, Anna Kavan adını ilk kullandığı Asylum Piece’in 1974’te yapılmış hayli gecikmiş baskısıydı. K.Celal Gözütok’un Kadıköy Akmar Pasajı’ndaki sahaf dükkanı kapı önündeki tezgahta görmüştüm. Bu kitaptan iki öykü çevirdim. Sonra kitabın bütünün önermek için Yapı Kredi Yayınları’na gitmek düştü aklıma. (Sadece birkaç şiir, bir iki öykü ve deneme, bir de Altın ve Gölge diye her ne kadar meşhur Borges’ten de olsa kimsenin bilmediği bir şiir kitabı olan acemi bir çevirmen için ne büyük cüret.) Genel müdür yardımcısı Şahin Beygu ile bir tanışıklığım vardı. Düşman ve Sonu Yok adlı Kavan öykülerinin fotokopilerini alıp ona gittim.  Derken salona Enis Batur geldi.  Yayınevinin yayın yönetmeniydi. Türk edebiyatı için önemini biliyordum elbette tek tanışıklığımız, Sonbahar dergisinin Enis Batur dosyası için Celal’in sahaf dükkanına geldiğinde ayak üstü tanıştırılırmış olmamızdı. İşte hayatımın blöfünü o zaman çektim:  ‘Nasıl olsa bu adam her gün bir sürü insanla tanışıyordur, bunu da bir yerden tanıyorum besbelli der’ diye düşündüm ve ‘N’bar Enis’ dedim. Tahmin ettiğim gibi oldu: Dönüp selamıma cevap verdi ve orada ne işim olduğunu sordu, ‘Anna Kavan önermeye gelmiştim’ demeye fırsat kalmadan da ‘Ice mi? Ice mı?’ dedi.  Bir blöf daha yaptım. Ice hakkında tek bildiğim Kavan’ın başyapıtı kabul edildiğiydi. Ama sanki okumuşum gibi, ‘Bende Ice baskısı yok dedim’.”

Selahattin Özpalabıyıklar, önsöz nasıl olmalı dersi tadındaki sunuş yazısında Buz yapıtını nasıl çevirdiğine ilişkin samimi anılarına devam ediyor ve YKY’nin organı Kitaplık’ta yayımlanan “Kafka’nın Kız Kardeşi” adlı yazısını da okurla paylaşıyor. Burada Özpalabıyıklar, Brian Aldiss’in, Anna Kavan hakkındaki yazısından çevirisinin şu bölümlerini aktarıyor; “Kavan nihai hüküm bekleyen o rahatsız edici şeydir, bir kült figür. Durumu, arzulayabildiği kadar belirsiz. Ününü gecikmeyle daha da yayılabileceğini gösteren belirtiler var. Tulsa Üniversitesi’nde yeni keşfedilen günlük ve günceleri yayıma hazırlanıyor. Biyografi yolda. Kavan’ın başka romanları hala gün ışığına çıkmayı bekliyor...”

NOKTALARI OKUR DOLDURUYOR

Anna Kavan, 1901’de İngiliz ailenin çocuğu olarak Fransa’da doğmuş, Avrupa ve Kaliforniya’da geçen yaşamı boyunca eroin bağımlılığından kurtulmadan yazmayı sürdürmüş. Düş ile alagoriyi bir araya getirdiği için otobiyografik yanı da olan romanlarıyla tanınmış. Ülkemizde de daha önce Şefika Komçez ve Roza Hakmen tarafından iki yapıtı çevrilmiş ama hiçbiri Özpalabıyıklar’ın çevirdiği Buz gibi roman değil. Adıyla özdeş olan roman, soğuk günlerde geçen düşle gerçeğin cümlelerde iç içe geçmesinden dolayı okunması kolay kelime yapısına göre yine de zor bir roman. Ve bazı romancıların ‘Edebiyat bilmeyen gelmesin’ bakış açısındaki gibi, öyküyü giriş gelişme sonuç bağlamında ele almayan, pek çok noktayı okurun doldurmasını bekleyen yapıya sahip. Nobel ödüllü İngiliz yazar Doris Lessing’in “Hiçbir benzeri yok. Bu buz psikolojik buz ya da metafizik buz değil; burada çocukluğun yalnızlığı, bir büyüyle, İhtiyar Denizci’ninki kadar sanrılı bir fiziksel gerçekliğe dönüştürülmüş” ifadesinin de abartı olmadığını okuyunca anlıyorsunuz.

Yine de bu özelliklerine karşın Buz, uzun süre yayın sırası bekleyen, yayınlanınca da has okur hariç gözden çok kaçmış, yeniden yayınlanmak için de Türkiye’de de 20 yıl beklemiş kahırlı bir romancının romanı. Dahası Buz, yalnızlık üzerine yazılmış çok kahırlı bir metin. Romancının yaşam hikayesi gibi. Bu da bize, romanların romancıların yaşamlarından kopamadıklarının bir başka delili daha. Hatta kadın Kafka sıfatını da hak edip etmediği konusunda onu okumaya teşvik edebilecek en önemli özellik...