11 Aralık 2024 Çarşamba / 10 CemaziyelAhir 1446

Kapalıçarşı’da fotopratik

Fotoğrafçılar için Kapalıçarşı kimi zaman ‘Pandora’nın Kutusu’ gibi ser verir görüntü vermez kimi zaman ise Karun hazineleri kadar bonkör görüntüler barındırır. Kapalıçarşı’yı hakkıyla fotoğraflamak için saatler değil günler bile yetmez.

FOTOPRATİK/ARAMİS KALAY/ /[email protected]10 Kasım 2012 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Kapalıçarşı’da fotopratik

Ortaokula başladığım yılın yaz tatilinde, babam elimden tutup Kapalıçarşı’nın onlarca kapısından birine birkaç adım uzaklıkta bulunan bir handaki kuyumcu atölyesinden (sadekar) içeri girip “ İşte oğlum, Hagop usta. Artık eti senin kemiği benim!” dedi ve gitti. Aklım her ne kadar mahalledeki arkadaşlarımda kalsa da işe gitme olayına alışmıştım. Özellikle hana giderken kullandığım güzergah çok eğlenceliydi. Üsküdar’dan vapurla Eminönü’ne geçiş, Yeni Camii, Mahmutpaşa Yokuşu derken Kapalıçarşı’nın bir kapısından girip biraz da yolu uzatarak başka bir kapıdan çıkıp çalıştığım hana giderdim. İşin en sevdiğim yanı Kapalıçarşı ile olan ilişkisiydi. Altın eritmeye, kalemkara, mıhlayıcıya, cilacıya, yaldızcıya, yüzük yaptığımız kuyumculara hep ben gönderilirdim. Çırağım ya, işi böyle böyle öğrenecekmişim! Zaten hiç gocunmazdım. Yeter ki çarşıya gideyim. Kapalıçarşı bana lunapark gibi gelirdi. O kadar renkli, heyecanlı, ışıl ışıl... Çarşıda oyalanıp sonra ustam kızmasın diye hanın merdivenlerini koşar adım çıkar, nefes nefese atölyeye girerdim. Çocukluk işte, ustamı acele ettiğime inandırmak için bulduğum bir yöntemdi. Kandırıp kandırmadığımı bilmiyorum ama o hiç ses çıkarmazdı.

SABIR SABIR SABIR...

Kapalıçarşı’nın temeli 1461’de Fatih Sultan Mehmet döneminde atılmış. Bugün dört bine yakın dükkanı, 66 cadde ve sokağı, 16 hanı, 22 kapısı ve 20 bin civarında çalışanıyla küçük bir krallık gibi. Türkiye’nin kalbi İstanbul ise İstanbul’un kalbi de Kapalıçarşı’dır. Fotoğrafçılar için Kapalıçarşı kimi zaman ‘Pandora’nın Kutusu’ gibi ser verir görüntü vermez kimi zaman ise Karun hazineleri kadar bonkör görüntüler barındırır. Kapalıçarşı’yı hakkıyla fotoğraflamak için saatler değil günler bile yetmez.

Ben ‘fotopratik’ atölyesinin iç mekan dersi için Kapalıçarşı’da bir gün geçiren gruptan Fatoş Özger ve Figen Tınaz’ın deneyimlerini gözlemledim. Öncelikle kapalı mekanlarda çekime giderken üçayağınızı (tripod) almayı unutmamalısınız. Fotoğraf makinenizin bataryası dolu olmalı, yedek batarya varsa unutulmamalı, yoksa şarj cihazımızı çantamıza koymalıyız. Gün ışığına göre iç mekanlarda daha az ışık olduğu için üçayak kullanırken doğal olarak çekim süresi (pozlama) uzuyor. Bu da bataryanın şarjının daha çabuk bitmesine neden oluyor.

Çarşı günün her saati çok kalabalık. Bu yüzden oluşturmayı düşündüğünüz kadrajın (çerçevenin) sağınızdan, solunuzdan, önünüzden, arkanızdan akan insanlar nedeniyle yakalamanız çok ama çok sabır gerektiriyor. Konuya mı odaklansanız, üçayağınıza ya da size çarpılmasını mı önlemeye çalışsanız derken hem bedeniniz hem de beyniniz bayağı yoruluyor. Ancak neyle karşılaşacağınızı biliyorsanız tüm bunları, olağan şeyler olarak algılayabilirsiniz. Aslında başka çareniz de yok. Hep söylüyorum sabır, sabır, sabır.

Diyelim her şey hazır, artık çekim yapacaksınız. O kadar da kolay değil, çarşı esnafını hesaba katmadınız değil mi? Vitrinlerinin önünde biraz fazla kalsanız laf, objektifinizi dükkanlarına çevirirseniz laf, teşhir edilen ürünlerden detay çekmeye kalksanız yine laf... Laf dokundurmak, laf atmak,  çarşı esnafının bildim bileli değişmeyen hastalığı. Hele de Türkseniz yandınız! Aynı vitrinin fotoğrafını çeken yabancılara tebessüm edenler, sizi işlerini engelleyen tipler olarak algılıyorlar. Hadi dükkan önlerini anladım da cadde ortasında durarak çekime hazırlansanız da bakış açıları değişmiyor. Hepsi mi böyle? Tabii ki değil.

Yardım eden, istediğiniz pozu veren de var ama benim gözlemim esnafta  genel bir üslup sorunu olduğu... Kapalı mekanlarda (çarşılar, atölyeler, evler gibi) WB/beyaz ayarını auto/otomatik konumda tutmanız gerekiyor. Farklı ışık kaynaklarından (flüoresan, ampul, gün ışığı) doğru rengi bulmak görevini makinemize bırakalım. İSO/ASA ayarını artırın ki (400-600) ışıktan rahatça yararlanabilesiniz. Böylece üçayaksız elde yapılan çekimlerde de görece makinenizi titretmeyecek shutter/örtücü hızını kullanabilirsiniz.

MAKİNENİN FLAŞINI DA AÇTIM

Konumuz Kapalıçarşı olduğu için geniş açı çekimleri tercih ederseniz fotoğraflarınız mekan hakkında daha çok bilgi verir. Tabii ilginizi çeken bir detay, doku bulursanız objektifinizi değiştirmeniz gerekebilir. Kapalıçarşı’da o karmaşa içinde çekim yapmaya çalışan Fatoş ve Figen Hanım’ın fotoğrafını çekerken İSO/ASA 400, WB/beyaz ayarı sunny/güneşli, shutter/enstantane 1/40 (saniyenin kırkta biri) diyafram. F:5, 6 geniş açı 28mm. kullandım. Makinenin küçük flaşını da açarak (dolgu flaşı) fotoğrafçıları belirginleştirmek istedim. Dikey çarşı görüntüsü ise WB/beyaz ayarı auto/otomatik, İSO/ASA 400, shutter/enstantane 1/20, diyafram F:6.3 ve tabii 28mm. geniş açı kullandım. Çarşının yatay fotoğrafına gelince, WB/beyaz ayarı auto/otomatik, İSO/ASA 400, shutter/enstantane 1/13, diyafram F:8 ve yine 28mm. geniş açı tercihimdi.

Sizin için Kapalıçarşı ne ifade eder bilemem ama fotoğraf çekimlerimiz sırasında küçücük yaşımda aldığım ilk hayat derslerimi anımsamadan edemedim. Meğer burayı ne çok özlemişim...