26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Korku filmlerimiz gerçekten korkunç

Neredeyse her hafta korku türünde yerli bir film vizyona giriyor. Ancak aynı üretim diğer türdeki filmler için gerçekleşmiyor. Peki, sinemacıları bu denli korku filmi yapmaya teşvik eden şey nedir? Ayrıca üretim çokluğu; niteliği beraberinde getiriyor mu? Görünen o ki hayır. Korku filmlerimiz doğa üstü varlıklar ile klişe detaylara saplanmış durumda...

ALİ DEMİRTAŞ31 Ağustos 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Korku filmlerimiz gerçekten korkunç

Korku sineması tüm zamanların vizyon yapan film türleri arasında en başı çekiyor. Öyle ki hemen her hafta yerli bir korku filmi vizyona giriyor. Hem çekim maliyetlerinin düşüklüğü hem de dijital imkânların gelişmişliği sinemacıları korku filmi yapmaya yöneltiyor. Ancak nicelikteki bu artış maalesef beraberinde kaliteyi getirmiyor. Zira korku filmlerimiz gerçekten korkunç bir içerik ve formatta karşımıza çıkmaya devam ediyor. Peki, ama neden? Bütün bunları Siccin, Musallat, Üç Harfliler filmlerinin yönetmeni Alper Mestçi; Deccal, Ammar, Azazil: Düğüm filmlerinin yönetmeni Özgür Bakar ve film eleştirmeni Murat Tolga Şen ile konuştuk.

Neredeyse her hafta yerli bir korku filmi vizyona giriyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Özgür Bakar: İzleyici karşısına çıkan film sayısına bakınca nicelik bakımından sevindirici bir durum gibi gözükse de içeriklere baktığımızda neredeyse tamamı bir furyadan nasiplenmeye çalışan kötü niyetli, merdiven altı prodüksiyonlar görüyoruz. Üstelik ne yapımcının ne yönetmenin ne de senaristin türün gereklerine hâkim olmadıkları çok belli oluyor. Bu da bize bir yarış ya da etkilenme alanı yaratmıyor. Tam tersi seyirciyi küstürüyor. Hatta iyi niyetli ve türe âşık yönetmenlere karşı seyircide ön yargı oluşturacak bir durum yaratıyor. Yani gerçekten korku türünde bir şeyler yapmak isteyen, her filmde sinemamızı daha ileri götürmeye çalışan herkese zarar veren gereksiz bir tekrar ve popülasyon var. 

Alper Mestçi: İşin içinde olmayınca çok kolay görünüyor sanırım korku sineması. Hâlbuki korku en zor tür. Atmosfer yaratmak, hikâyeye inandırmak, izleyiciyi sürekli diken üstünde tutmak zorundasınız. Son dönemde çekilen Türk korku filmlerinin çoğunda ne yazık ki ne atmosfer ne oyunculuk ne de hikâye var. 

Murat Tolga Şen: Başlangıçta bu türe gerçekten ilgisi olan sinemacılar tarafından üretilen bütçesiz korku filmi örnekleri hatırı sayılır gişe yapınca, “en kötü korku filmi 100 bin gişe yapar” algısına mahkûm oldu. Az para harcayıp çok para kazanmak isteyen bazı sinemacılar yüzünden bu türde bir enflasyon yaşanıyor. Bu artık seyirciyi de bıktırmış durumda. 

SİNEMAMIZ KOMEDİ FİLMLERİYLE YÜRÜYOR 

Neden aynı sayıda üretim diğer yerli yapım türlerinde gerçekleşmiyor?

Özgür Bakar: Korku filmleri kaotik bir atmosfer yaratırken, dünyadaki diğer örnekleri gibi genellikle az, dar ve kapalı mekânlardan oluşan senaryolar üzerinden çekiliyor. Karakterlerin yaşadıklarının seyirciye daha kolay geçmesi ve izleyenin kahramanla hemen empati kurmasını kolaylaştırmak için genellikle daha az popüler oyuncularla çalışılıyor. Bu iki faktör bir filmin üretim maliyetlerini oldukça dibe çekiyor. Bunlar da tüm filmi ucuza getirmeyi hedefleyen yapımcılar için cezbedici faktörler. Fakat bir filmin tüm yapım süreci sadece bu detaylardan oluşmadığı için çoğu yapımcı yol üstünde dağılıp yolunu kaybediyor ve sinemaya küsecek sıkıntılar yaşıyor. 

Alper Mestçi: Komedilerde de aynı artışın olduğunu söyleyebilirim fakat o kadar dikkat çekmiyor sanırım. 

Murat Tolga Şen: Türk sineması gişe komedileriyle yürüyen bir gemidir. İstisnalar dışında tür sineması örneklerine rastlamak mümkün değildir. 2000’li yıllarda korku filmleri bu durumu değiştirdi. Kendi seyircisini ve gişesini oluşturdu. Şu anda bir yılda vizyona giren filmlerin kabaca yüzde 25’ini korku filmleri oluşturuyor. Tüm sıkıntılarına rağmen korku sineması Türkiye’de tür sinemasını temsil ediyor. 

POPÜLARİTE KALİTESİZLİĞİ BERABERİNDE GETİRİR

Çok fazla korku filmi üretiliyor olması hepsinin nitelikli olduğu anlamına gelir mi? 

Özgür Bakar: Tabii ki gelmez. Fakat bu sadece bizim ülkemize mahsus bir durum değildir diye düşünüyorum. Az çok sinema endüstrisi oturmuş her ülkede, herhangi bir film türünde yaşanacak gereksiz bir popülarite, kalitesizliği de yanında getirir. 

Alper Mestçi: Tabii ki hayır. Bu işlerden para kazanılır düşüncesiyle korku filmi çekenlerin sayısı hâlâ oldukça fazla. Oysa korku seyircisi türüne en hâkim seyircidir. Korku filmlerini trash metal’e benzetiyorum. Seyircisi azdır ama türe hâkimdir, o konuda her şeyi bilir. Özgün bir şey yaptığınızda da başka filmlerden bir sahne alıp aynısını çektiğinizde de fark eder. Ben artık kendi tasarladığım sahneleri başka yerli filmlerde görmekten sıkıldım diyebilirim. 

Murat Tolga Şen: Aslına bakarsanız, gösterime girenlerin çoğu çöp film. Alper Mestçi, Özgür Bakar, Can Evrenol gibi birkaç isim dışında nitelikli film çekebilen pek yok. Arada iyi işler çıkıyor ancak Türk korku sineması cin motifine sıkıştı kaldı. Bunu aşabilecek gibi de görünmüyor. Neredeyse tüm filmlerde kullanılan reçete Hasan Karacadağ ve Alper Mestçi’nin film yapma tarifi üzerinden geliyor. Bu sinemacıların kendileri de durumdan sıkıldı aslında ama dediğim gibi; yerli korku filmlerinin takipçisi olan kitle bu temaya bilet almaya devam ediyor. Korku filmleri ticari sinemanın bir kolu olduğu için yapımcılar da bu tür eserler vermeye devam ediyor. 

Yönetmenleri korku filmi yapmaya teşvik eden nedir? 

Özgür Bakar:  Ben büyürken ve sinemayla yeni tanıştığımda film izlerken heyecanlandığım, film bittikten sonra günlerce aklımdan çıkmayan duyguları aynı şekilde yaşatma isteğiyle sinemacı oldum. Bu yüzden bunu korku türüyle sınırlamıyorum. Hemen her türden film yapmak, heyecan verici, güzel ya da gergin, keyifli ya da hüzünlü duygular yaşatacağım eserler bırakmak üzere yoluma devam ediyorum. 

Alper Mestçi: Ben bu türü seviyorum ve Türkiye’de fantastik tarzda şu sıra sadece korkunun çalışacağına inanıyorum. 

Murat Tolga Şen: İki tip sinemacı var, biri gerçekten türe gönül veren, derdini bir korku hikâyesiyle anlatmayı deneyenler. Diğeri ise korku filmlerinin ucuza çıktığını bilen ve hap yapıp para kapmak isteyen kurnazlar. Ne yazık ki ikinci tip sinemacıların sayısı artıyor. Filmlerdeki kalite düşüşünün asıl sebebi de bu. Bazen de henüz sinema yapmayı bilmeyen gençler bu alanda bir şeyler deniyor. Onların filmlerine hoşgörüyle yaklaşıyorum. 

Bu zamana kadar birçok korku filmi yapmış biri olarak korku filmlerindeki kalite ve ölçütler ne olmalıdır? 

Özgür Bakar: Tüm filmler ait olduğu türün temel iddiasını yerine getirmelidir. Ondan sonra ötesini aramalıdır. Yani bir korku filmi seyircisine en başta sarsıcı, bir süre iz bırakıcı ve izlerken hem bitmesini dilemeyi hem de gözlerini sahneden alamamasını sağlamalıdır. Bu diğer türler için de geçerlidir. Türün temel vaadine (korkma, gülme, ağlama, iyi yönde bir gelişme sağlama vs.) seyirciye doyurup salondan çıkartmalıdır. 

Alper Mestçi: Benim için sıralama: Müzik/ses - görsellik - kurgu - hikâye şeklinde. Yani kısacası dördüne de hâkim olmalısınız. 

KORKU SONRADAN TECRÜBE KAZANILACAK BİR TÜR DEĞİL

Korku filmleri yapmak isteyenlere neler önerirsiniz? 

Özgür Bakar: Korku filmi yapmayı öğrenmeden önce sinema filmi yapmayı öğrenmeleri gerek. Daha sonra motivasyonları korku filmi yapmaksa zaten ihtiyaçlarını artık belirlemeyi öğrenmiş olacaklar. Hangi türü yapmak isterlerse istesinler nereden başlamaları gerektiğini biliyor olacaklar. Biz korku filmi yapmayı seven “sinemacılarız”. Mimar Sinan belli ki daha çok camii yapmayı seviyordu ama o her şeyden önce mimardı. Bunun gibi. 

Alper Mestçi: Bu konuya ilgileri yoksa sırf film yapmış olmak için yapmasınlar. Zira korku sonradan tecrübe kazanılacak bir tarz değil. Kötü başlarsanız kötü devam edecektir. 

Murat Tolga Şen: Bol bol korku filmi izlemelerini tavsiye ederim. Korku sineması Stanley Kubrick gibi büyük ustalar tarafından da denenmiş ve çok iyi örnekler barındıran bir tür. Bu türü, ülkemizde çekilen 3-5 cin filminden ibaret sayarak işe girişmek büyük hata. Seyirci affetmez! 

Korku filmi yazarı ve yönetmeni olmak nasıl bir donanım gerektirir? 

Özgür Bakar: Öncelikle insanoğlunun köklü duygularından haberdar olmamız gerekir. Bu da yaşamın kendisiyle, insanlarla, onların genel davranış biçimleriyle, geleneksel korkularıyla ve bunun kökeniyle ilgili olmak gerekir. Bunun yanı sıra korku filmleri atmosfer bakımından diğer türlere göre daha başka bir görsellik sunmayı vaat eder. Görsel sanatlara hem ilgi duymak hem de icraatçısı olabilmek gerekir. Mesela bugün artık aydınlık korku filmleri de popüler olmaya başladı ama biz gündüz geçen bir korku filminde bile tedirgin bir atmosfer peşinde koşarız. Bunu nasıl çözeceğimizi bilmemiz gerekir. Demek istediğim görsel bir ustalık geliştirmek zorundayız. Bunun yanına korku edebiyatını da koyarsak bir sıfır önde çıkarız sahaya. 

Alper Mestçi: Bence geniş bir hayal gücü ve biraz takıntılı olmak gerekiyor. Ve korku türünün dünyadaki örnekleri hakkında bilginiz olması şart. 

Murat Tolga Şen: Türden bağımsız olarak iyi bir sinemacı olmak ilk şart ama fantastik dünyanın sınırlarında dolaşmadan yani bu türde verilmiş yazılı eserleri, filmleri görmeden bir sinemacının gerçek bir korku filmi yapma ihtimali yok. Gerçi orada da bizimkiler replika tuzağına düşüyor ve izledikleri işleri taklit etmekten öteye geçemiyorlar. Bu son cümlemi haksız çıkaran 3-4 sinemacımız var, hepsi o kadar. 

Siz bir korku filmi yazarı ve yönetmeni olarak filmlerinizi içerik ve teknik bakımdan nasıl özetlersiniz? 

Özgür Bakar: Her zaman çizgi üstü bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Görsel bütünlüğü yakalamadığım bir filmim olmadı. Düşük bütçeli bir prodüksiyonda bu her zaman mümkün değildir. İçerik olarak seçtiğim konu filmin biçimsel olarak her şeyini belirler. İçerik olarak da korku dünyamı geçmiş mitler, efsaneler ya da herkesin hayatında yer etmiş bir takım olaylar ile paralel kurmayı seviyorum. Son filmim Alem-i Cin Kur’an’da geçen ve bu topraklarda hemen herkesin bildiği Yusuf kıssası üzerine bir metaforla ilerliyor. Bütün karakterler ve olayın gidişi buradan kuruldu. Bunu filmin üzerine kafa yorduktan sonra fark etmeleri hoşuma gidiyor. 

Alper Mestçi: Ben her filmime hiçbir filmde göremeyeceğiniz ‘yeni’ ve ‘özgün’ sahneler koymaya özen gösteriyorum. Bence filmi film yapan da klişeler dışındaki sahnelerdir. Korku filmlerinde özgün sahneler çok önemlidir. Filmden çok sahneler konuşulur.