26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Kulluk bayramı ve hac heyecanı

Niyeti olana “kurban” olmak, “karib” ve yakın olmak, yaklaşmak için yardım ediyor Allah. Allah’ın vaadi yerine geliyor, yakınlaşıyor kul Rabbine. İnat ve nispet ile kulun kuldan hesap sorması çok bayat, fakat bir o kadar da arkası kesilmeyecek bir hadsizlik. O’nun hazinesi geniş, rızası ve yakınlığı talebi gidilir de boş mu dönülür? Allah’tan kulluk ve yakınlık dileyenlere selam olsun. 

ZEYNEP TÜRKOĞLU10 Ağustos 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Kulluk bayramı ve hac heyecanı

SER-LEVHA 

“Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.” (Kevser 108/2) 

“Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.” (Sâffât 37/107) 

“Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır) sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin.” (Bakara, 2/196) 

Kurbandan yakınlık, hacdan mürüvvet murad edene selam olsun… 

LEVHA-1 

MEVSİMİ GELDİ YİNE... 

Ay takvimi döne döne her mevsimin, her iklimin içinden alır yolcusunu, hacı eder. Bu yılın bahtiyarları yıllar sonra “Bizim hacca gittiğimiz sene daha Ağustos başlarıydı, ama ne sıcak, ne sıcaktı!” diye tazeleyecekler hatıralarını. Yıllar sonra yine bir hac zamanı, bugünün haccını yâd edenlere selam olsun… 

LEVHA-2

ÇOCUKÇA KURBAN TELÂŞI 

Hatıralarında bahçesindeki kurbanlığı günlerce besledikten sonra, tekbirle yükselişini hatırlayan kaç kişiyiz? 

Eve gelen kurbanlık, zaten pazarın el verdikçe iyilerinden seçilmiş olandır. Cebe de gönle de sığması maddi ve manevi dengenin şartı elbette. Nihayetinde getirilir, bahçedeki ağaçlardan birine bağlanır. Sadece evin değil, konu komşunun çoluk çocuğu, torun tosunu sarar etrafını hayvancığın. Çocuklar arasında da en popüler mesele olur kurbanlığın cinsi, hali. Kimde koç, kimde sığır var? Kiminki ne renk, huyu nasıl? Sakin sakin bakıyor mu, yoksa aksi aksi tepişiyor mu? O evden bu eve, hep bu araştırmacı ruhla atlanır, günlük değerlendirme sadece arkadaşlar arasında kalmaz, akşama sofrada ev halkına da anlatılır! 

-Babaaaa İsmailler at almışlar! 

-At değil, danadır o. 

-Attı! Gördüm ben! 

-Oğlum danadır. At olmaz. Attan kurban olmaz. 

-Ya attı ama! 

Anne bayram öncesi artan ev işi mesaisinden bitap, çocuğun üzerindeki tozu silker hafiften; 

-Ay evet, at! Yahu sana ne evladım, atmış eşekmiş, neredesin sen? Sabahtan tozuttun, akşam ezanında zor girdin eve? Şu hale bak; yürü git bakayım banyoya, adam gibi yıkanmadan oturmak yok sofraya! 

Ses koridorda tamamen silininceye kadar ısrara devam: 

-Ata benziyordu yaaa… 

Şimdi kesmiyoruz bahçelerde. Görmüyoruz kurban kanı. Travma yapıyor, şiddeti çoğaltıyordu zaten. O gün kurbanlığı kesilen çocuk sonra ağzına et koyamıyor, kokusuna bile tahammül edemiyordu. Neyse ki şiddet azaldı çok şükür! Her şey bir sms kadar kolay oldu hayatımızda. Dünyanın bir başka ucundaki İsmaillerle kardeş olmak, paylaşmak da elbette güzel. Kardeş yarası sarmak, onun bizdeki hakkını teslim etmek gibisi var mı? Ama keşke… Keşke biz de “kurban payı”mızı yaşayıp da alsak… Çok mu hayal? Nasip diyelim, kimse üzülmesin. Nasibe de selam olsun. 

LEVHA-3 

NİYETİ KURBAN OLANA YARDIM ALLAH’TAN... 

İnsan çıkamıyor işin içinden bazen. Bir mesele içine çekiyor da çekiyor. Söylenmese olmaz; bir de “Kurban keseceğine yetim besle, talebe okut!”çular var. Sanki biri diğerine mani imiş gibi… Vallahi niyeti olana “kurban” olmak, “karib” olmak, yakın olmak, yaklaşmak için yardım ediyor Allah. Allah’ın vaadi yerine geliyor, yakınlaşıyor kul Rabbine. İnat ve nispet ile kulun kuldan hesap sorması çok bayat, fakat bir o kadar da arkası kesilmeyecek bir hadsizlik. Nasibimiz, yakınlığımız hem koçumuz, kurbanımız, hem evladımız, talebemiz ile olsun. (Allah kullukla, bağışla, zekâtla, hacla, kurbanla böbürlenmekten de korusun) O’nun hazinesi geniş, O’nun rızası ve yakınlığı talebi gidilir de boş mu dönülür... Allah’tan kulluk ve yakınlık dileyenlere selam olsun. 

LEVHA-4

BAYRAMDAN GİTMEYİN, GİTTİĞİNİZ YERDE BAYRAM EDİN 

Bayram öncesi kimi tatile, kimi memlekete gidiyor. Kimi tartışmalara kulak asmadan, gelen giden sayısını hesap etmeden, hâlâ “müessesemiz 7/24 açıktır” diyen çalışkan esnaf gibi sabahın erken saatinden bayramlık üstünde, misafir terlikleri kapıda, fincanlar rafta, baklavalar tepside, misafir bekliyor. Gelen de hoş, giden de hoş. Gelen giden bayramlaşmayı unutmasın da arkası gerçekten boş. Ne var yani? Bir bayramlaşma da, tatil köyündeki animatörlerle yapılsın, bayram harçlıkları zil çalan çocuğa değil, hizmetlilere veya oteldeki diğer tatil yapan ailelerin çocuklarına verilsin. Tamam, evler kapanmasa güzel, ama bayrama evde kalmıyoruz diye, gittiğimiz yere bayramı neden götürmeyelim? Bayramı kalbine ve gittiği her yere taşıyanlara da selam olsun… 

LEVHA-5

HACI YOLU BEKLEMEK... 

Kurban bayramını çifte sevinçle ve fakat biraz buruk ve hasretli yaşayanlar var. Hacı yolu gözleyenler için kurban bayramı, bayram evet. Ama ana-baba, evlat, kardeş, eş, dost ya da yaren kutlu yola düşmüştür. “Gidip dönmemek, gelip görmemek var, hakkını helal et, bu bayram Arafat vakfesiyle bayrama gidiyorum” denilerek veda edilmiştir. Gidene dualar, selamlar ısmarlanmıştır. Arafat’ta vakfe duası yapılırken, dağın eteklerinde ellerini açan hacının güneşten kavrulan dudaklarını gözyaşları ıslatır. O hacının bayram dönüşünün beklendiği evde de bir yandan son bayram işleri tamamlanırken bir taraftan Arafat’tan canlı yayın takip edilir. Karınca kadar insan başları tek tek görülmek istenir, ya bizimkine rastlarsam diye. Edilen dualara her zamankinden yüksek sesle “Aaaaamin!” denilir. Gidene, bekleyene, dua edene, amin diyene selam olsun…  

LEVHA-6

HACCI TARİF ETMEK 

Hem bayramı ibadeti, geleneği göreneği ile yaşa hem de kitap oku! Mümkün değil, zaman yok! Acaba? Hayatın en tatlı kaçamakları iki iş arasına sıkıştırılan leziz bir kitabı yarımşar sayfa, yarımşar sayfa okumaktır. Mesela ne güzel olur bir hac hatıratı okumak. Söz gelimi bu yolculuğu 1973’te tecrübe etmiş olan Necip Fazıl Kısakürek’ten “Hac”. “Beyni zonk zonk zonklayanlardan biri”nin, hem kulluk, hem ümmet hem mekân üzerine gözlem ve tahlilleri… Osmanlı döneminde de bu türde yazılmış eserler mevcut. Araştırmasını, meraklısına bırakıyoruz. Fakat hep tahlil, hep gözlem mi? Şiir? Mesela bir şairin, bir gül-zâra nasıl girilmesi gerektiğini anlattığı birkaç beyit okunsa, vakte hürmeten… 

Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ’dır bu

Nazargâh-ı İlâhî’dir Makâm-ı Mustafâ’dır bu 

Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhı ve O’nun sevgili peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’nın makâmı olan bu yerde edebsizlikden sakın! 

Mürâât-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha 

Metâf-ı kudsiyândır busegâh-ı enbiyâdır bu 

Ey Nâbî, bu dergâha edebe riâyet ile gir, zîrâ, burası meleklerin etrafında tavaf ettiği, peygamberlerin hürmetle öptüğü bir makamdır. 

Görene, gösterene, yazana, okuyana selam olsun…