25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Minik bir heves dünya birinciliği getirdi

Adliye salonlarında geçen uzun saatler mi, doğanın kucağında nefes alıp onu fotoğraflamak mı? Bir hevesle fotoğraf çekmeye başlayan ve şimdi National Geographic Fotoğraf Yarışması’nda birinci olan ilk Türk kadın sanatçısı olarak karşımıza çıkan Avukat Fikret Dilek Uyar ikincisini tercih etti.

BÜŞRA UĞRAŞ9 Eylül 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Minik bir heves dünya birinciliği getirdi

Türkiye’nin göğsünü kabartanlarda bu hafta avukat ve fotoğraf sanatçısı Fikret Dilek Uyar var. İki çocuk annesi Uyar, oğlunun mezuniyetinde çektiği fotoğraflar flu çıkınca kolları sıvayıp bu işi hakkıyla yapma kararı aldı. Sonunda ne mi oldu? Fotoğrafın Oscar’ı kabul edilen National Geographic Fotoğraf Yarışması’nda ‘People’ (İnsanlar) kategorisinde birinci oldu. Bu pek sık aldığımız bir haber değil çünkü Uyar bu yarışmada ödül alan ikinci Türk ve ilk kadın! Sanatçının adliye salonlarından fotoğraf maratonlarına uzanan hikayesini siz de bizim kadar merak ediyor musunuz?

Aslında avukatsınız. Peki fotoğraf nasıl girdi hayatınıza?

Fotoğrafla tanışana kadar en büyük hobim paraşüttü. Bir süre sonra iş yoğunluğumdan atlayışla gidemez oldum. Bu dönemde kendime “Bir şeyler bulmalıyım” diyordum. O dönem çok modaydı, herkesin elinde bir fotoğraf makinesi vardı. Ben de tamamen o kapitalist sistemin şımarıklığı ile bir tane makinesi almaya karar verdim. O zamana kadar fotoğrafla yakından uzaktan alakası olmayan biriydim. En büyük yanılgıdır, en iyi makineleri alınca en güzel fotoğrafı çekebileceğimizi sanırız. Ben de öyleydim; oğlumun mezuniyet töreninde denedim fotoğraf çekmeyi ama bir baktım hepsi flu! ‘Bu işte bir sıkıntı var’ dedim ve Ankara’da bir kursta eğitim almaya karar verdim. Öğrendikçe fotoğraf bende tutku haline gelmeye başladı. 2010 yılında kurstan mezun oldum. O dönem sosyal medya diye bir şey yoktu, forum siteleri vardı. Fotoğrafla ilgili o sitelere girip fotoğraflar yükler ve oralardan yorum almaya çalışırdık insanlardan. O sitelerde sert eleştiriler yapan bir-iki sivri isim vardı. Onların yorumlarını takip etmeye başladım ve beni de eleştirmelerini istedim, onlar beni eleştirdikçe ve yeni şeyler öğrendikçe ben çok mutlu oldum. Öğrenmeyi seviyorum bunun yolu da bilen birilerinin eksiklerinizi göstermesinden geçiyor.

Anne, avukat, fotoğrafçı... Zamanı yönetmek zor değil mi?

Hiçbir şey kolay değildir. Yaklaşık üç yıl önce bana eşim dahil çevremdeki herkesin “Bırakamazsın” dediği çocukluk hayalim olan mesleğimden vazgeçtim. Tek bir firma haricinde elimdeki tüm dosyaları avukat arkadaşlarıma dağıttım. Artık hayata vakit ayırmak istiyordum. Her şey para kazanmak demek değil. Sinemaya gidemiyor, kitap okuyamıyor, evimde oturamıyordum. Fotoğrafa gitmekse bir hayaldi! Ancak duruşma için gittiğim şehirlerde uçak saatine kadar olan aralarda bir yerler varsa gidip çekebiliyordum ya da yılda bir kez bir maratona katılabiliyordum. Anneyim, her ne kadar “Çocuk da yaparım kariyer de” desem de bu o kadar kolay olmuyor.

Mesleği bıraktıktan sonra ne oldu?

Çocuklarım küçüktü, eşimin yoğun bir iş temposu vardı. O nedenle o süreçte de evimi bırakıp bir yerlere gitmem mümkün değildi. O süreci yoğun bir şekilde okuyarak, Türk ve yabancı sinema filmlerini izleyerek geçirdim. Bir şekilde altyapımı doldurmaya çalıştım. Çünkü iyi bir fotoğraf çekmek ve kompozisyon oluşturmak için yalnızca teknik bilmek yetmez. Kişinin altyapısının güçlü olmalı. İki yıl boyunca devam eden o evde kalıp deklanşöre dokunamadığım periyot bana iyi geldi. Sonrasında yurtdışına bir fotoğraf gezisine gittim. Onun dönüşünde ailem de artık bazı şeyleri anlamış, kabul etmiş, çocuklar da belli bir yaşa gelmişti. Ailemden de destek alınca fotoğraf gezilerim sıklaştı. Emek olan her yerde, belli bir potansiyele de sahipseniz bir şeyler üretirsiniz. Fotoğrafın öğrenilebilir olduğunu düşünüyorum.

Ama bir göz gerekiyor. 

Bu doğuştan değil midir?

Gözünüzü terbiye edebilirsiniz. İnsanlar Sosyal medyada bol HDR’li photoshoplu, renkli yanlış fotoğrafı görerek doğrusunun o olduğunu düşünmeye başlıyor ve onları taklit ediyor.Ben de o yollardan geçtim. Altyapımı doldurdukça, fotoğrafta kişiliğim yerine oturdukça bu yanlışları bıraktım. Doğru fotoğrafı gördükçe, okudukça gözünüz de gelişir. 

Peki şans?

İyi bir fotoğraf önünüze geldiğinde siz o şansı yakalamışsınızdır diyelim. Ama bunu iyi değerlendiremezseniz ortaya iyi bir fotoğraf çıkaramazsınız. Şans eseri iyi bir an yakalarsanız ve bunu da doğru bir biçimle fotoğraflarsanız işte o zaman iyi bir kare çıkar ortaya. Kritik anda deklanşöre basabilmek çok önemli. Bunu yapabilmek için çok iyi bir gözlemci olmak gerekiyor. Şans faktörü yoktur denemez ama şansı kendiniz oluşturmalısınız.

FOTOĞRAF ŞİİR GİBİDİR

En çok neyi çekmeyi seviyorsunuz? Kompozisyonu nasıl oluşturuyorsunuz?

Hala öğrenme aşamasındayım. İzledikçe, gördükçe öğreniyor insan ama kendi çizgisini çizmesi zaman alıyor. Hala fotoğrafın ‘F’sini anca çizebilediğimi düşünüyorum. Çok fazla eksiğim var ve bunları gidermek için çalışıyorum. Hep kendi çıtamın bir tık üzerine çıkmayı arzuladım. Hayattaki en büyük hatalardan biri ‘Ben oldum’ demek bence. Manzara fotoğrafları çekmeyi, makro çalışmayı sevmiyorum. İçinde insan olan, doğal akışı içinde yakalanan, kurgunun doğal görünenini seviyorum. İçinde insan olan fotoğrafın nefes aldığını düşünüyorum. Bir kare içinde bütün hikayesini barındırabiliyorsa bence bu çok büyük bir güçtür. Bir romanda sayfalarca anlatılan bir hikayeyi bir kareyle anlatabiliyorsanız eğer bu fotoğrafın gücüdür. Fotoğraf da şiir gibi sadeleştirme sanatıdır bana göre. Bunu yakalayabilmek çok kolay değil ama bunu oluşturmaya çalışmak çok keyifli.

SANAT SİYASETTEN GÜÇLÜ

Fotoğraf dünyası için çok önemli bir ödüle sahipsiniz artık. Şimdi sırada ne var?

İnsanlardan çok olumlu geri dönüşler aldım. Bu beni çok onure ediyor ve bir yandan da bir misyon yüklenmiş oluyor. Artık çok daha dikkatli olmam çok daha fazla çalışmam gerektiğini düşünüyorum. Ülkemi uluslararası festivallerde temsil etmek istiyorum. Sony’de birinci olduğum da National Geographic’te ödül aldığım fotoğraf da bizim kültürümüzü yansıtan karelerdi. Bunları tabii ki ilk kez ben dünyaya tanıtmıyorum ama elimden geleni yapmak istiyorum. Sanatın en büyük gücü bence tüm siyasetin üzerinde olup herkese ulaşabilmesi. Doğru kullanabilirseniz insanlara vermek istediğiniz mesajları daha net bir şekilde ulaştırabilirsiniz. Kendi ülkeme faydası olacak bir proje var kafamda. Bundan sonra proje bazında çalışıp sosyal içerikli işler yapmak ve ülkemin tanıtımı, hakkında oluşan yanlış izlenimleri silmek adına sanatın gücünü kullanmak istiyorum.

Eyvah! Çıta yükseldi

Yarışmaya katılmaya nasıl karar verdiniz?

Geçen yıl 2016-2017 Sony Fotoğraf Ödülleri’nde Sancaklar Camii’nde çektiğim bir fotoğrafla 108 bin fotoğraf arasından ilk 50 fotoğraf içerisine girip ‘Övgüye Değer Sanatçı’ seçildim. Bu beni motive eden bir güçtü. Hep bir gün öncemin önüne geçmeye çalışırım. Çalışmaya devam etmem gerekiyordu. O ödülü aldığımda “Eyvah çıta yükseldi, bunun üstüne çıkmak lazım” dedim kendi kendime. Derken National Geographic Fotoğraf Yarışması’ndan haberdar oldum. Yarışa son gün katıldım, yarışmanın detaylarını dahi çok bilmiyordum. Finale kaldığımla ilgili mail geldiğinde önce yalnızca bir editör favorisi olduğumu düşündüm, okudum geçtim. Bana bir arkadaşım tebrik için aradığında haberim oldu. İlk etapta gerçekten inanmadım. Güzel haberin geldiği maili aldığımda da hayal gördüğümü düşündüm.