23 Nisan 2024 Salı / 15 Sevval 1445

Mutlu Yaşamın Anahtarı: Sağlıklı Hormonlar

“Günlük hayatımızda karşılaştığımız çoğu hastalığın arka planında yatan neden; hormon bozukluğu.” diyen Prof. Dr. Metin Özata, vücudumuzun her organını etkileyen hormonların son yıllarda hem kötü beslenme hem de kapitalist sistemin bize dayattığı hayat standardı nedeniyle sağlıklı çalışmadığını vurguluyor. Prof. Özata, sağlıklı yaşamın sağlıklı hormonlar ile mümkün olduğuna dikkat çekiyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ21 Eylül 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Mutlu Yaşamın Anahtarı: Sağlıklı Hormonlar

Vücudun sağlıklı olması hormonlara bağlıdır. Hormon dengesi sadece üreme faaliyetlerini düzenlemekle kalmaz, vücudun solunum, sindirim, kalp, kas ve iskelet sistemi, metabolizma, bağışıklık sistemi gibi diğer tüm sistemlerini etkiler. Ayrıca hormonlar; psikoloji, duygu durumu, iştah, vücut ısısı ve düşünme üzerinde de etkili olur. Karşılaştığımızın hastalıkların temelinde hormonların sağlıklı çalışmamasının yattığını belirten Prof. Dr. Metin Özata ile Sağlıklı Hormonlar Mutlu Yaşam kitabından yola çıkarak nerede hata yaptığımızı konuştuk.

Hormonlarımızın düzgün çalışıp çalışmadığını nasıl öğrenebiliriz? 

Hormonların durumu kandan, idrardan veya tükürük salgısından ölçülebilir. Ancak sadece hormon ölçülmesiyle hormon hastalıkları anlaşılmaz. Bazı testler de yapılmalı. Hormon az çalışıyorsa uyarma testi, çok çalışıyorsa baskılama testi yapılır. Şikayeti olan kişiler hormon ölçümü yaptırmalı. Ancak gebelikte tiroid hormon ölçümü, erkeklerde 40 yaş sonrası testosteron ölçümü önemli. Hormon ölçümü sırasında kan veren kişinin sakin olması bazı hormon ölçümleri için önemli. Hormon ölçümü için kan verecek kişiler en az 2 gün önce kullandıkları vitamin, mineral ve diğer besin desteklerini kesmeli. Kullanılan ilaçlar ise kesilmez. Laboratuvarlarda ölçülen bir hormonun eğer ölçüm seviyesi referans aralığında ise normal zannedilir. Oysa her referans değeri arasında bulunan ve normal kabul edilen değer vücudun normal işleyişi ve sağlığı için yeterli değildir. Buna dikkat etmek gerekir. 

Hormon sistemlerimizin anne - babalarımıza göre daha fazla zorlandığını söylüyorsunuz. Neden?  

Hormonlar; stresten, besinlerden ve çevreden etkilenir. Su ve gıdalarla alınan toksik maddeler, hormon gibi davranan kimyasallar, besin yetersizliği, fiziksel ve psikolojik stres ve uykusuzluk, sağlıksız fastfood ve şekerli gıdalar ve bağırsak mikrop dengesinin bozulması hormon dengesini altüst eder. Bu nedenle hormon hastalıklarında son yıllarda büyük artış vardır. Eskiden nadir gördüğümüz kadınlarda erken menopoz ve erkeklerde erken yaşta testosteron düşüklüğü, sperm azlığı ve kısırlık artmış durumda. Yine düşük şeker düşük tansiyon sendromu, polikistik over hastalığı, Hashimoto hastalığı, insülin direnci, endometriozis, meme fibrokistleri, rahimde myomlar, akne, erken ergenliğe girme, erkeklerde testosteron azlığı, kanser ve alerjik hastalıklar hızla artmakta.

Nasıl bir önlem alınmalı? 

Bu bozukluklara yönelik yapılacak yaşam tarzı ve beslenme değişiklikler hormon dengesi ve sağlıklı yaşam için önemli. Hormon bozukluklarına yakalanmamak için; sağlıklı beslenmek (Akdeniz diyetini öneriyoruz), spor yapmak, erken yatıp erken kalkmak, suni ışıktan uzak durmak, toksik ve kimyasal maddelerden uzaklaşmak, temiz ve yeterli su içmek, bağırsak sağlığına dikkat etmek, çay ve kahveyi az içmek, alkol ve sigaradan uzak durmak, doğal sebze ve meyve tüketmek gerekiyor. 

Cep telefonu, bilgisayar sürekli elimizde. Bunlar da hormonlarımızı etkiliyor mu? 

Modern yaşantıyla birlikte hayatımıza giren cep telefonları, wifi, tablet ve bilgisayarlar, yüksek gerilim hatları ve hatta tünel kalıp sistemiyle yapılan binada oturmak elektromanyetik alan yaratarak hormonları bozmakta. Ayrıca floresan lambalar ve her türlü suni ışık, biyolojik saati bozarak hormon hastalıklarına zemin hazırlamakta. Bu etkilerden korunmak için; hamilelik süresince kablosuz telefon kullanımı azaltılmalı, çocukların cep telefonu kullanımına izin verilmemeli, okul, hastane gibi yerlerin yanına baz istasyonu yapılmamalı, okullarda wifi sistemi olmamalı, yüksek gerilim hatları oturma alanından uzakta olmalı, evin manyetik alanını ölçtürüp gereken önlemler alınmalı, cep telefonu açıksa en az 50 cm uzak yere konulmalı, tasarruflu floresan ampullerden uzak durulmalı, saç kurutma makineleri kısa süreli kullanılmalı, odada televizyon ile oturma arası 2-4 metre mesafede olmalı, bilgisayar ekranına filtre konmalı ve arada 75 cm mesafe olmalı. 

Psikiyatrik hastalıkların temel nedeni

Hormon bozukluğu olanlarda psikiyatrik hastalıklar çok görüldüğü gibi psikiyatrik hastalıklarda da hormon bozukluğuna sık rastlanır. Psikiyatrik hastalıklar temelde hormon bozukluğu hastalığıdır dersek çok büyük yanlışlık yapmamış oluruz. Hormonlar ve psikolojik rahatsızlıklar arasındaki ilişki özellikle kadınlarda daha belirgin. Doğum sonrası ve menopoz sonrası ruhsal sıkıntıların artmasında kanda östrojen hormonu azalmasının etkili olduğu, ergenlik dönemindeki ruhsal sıkıntılara ise östrojen hormonundaki artışın neden olduğu düşünülmekte. Östrojen, kadınlık hormonudur ve huzur, mutluluk, neşe ve sakinlik verir. Progesteron da kadınlarda salgılanan bir hormondur ve beyinde GABA ile etkileşerek sakinlik ve gevşeme verir. Erkeklerde testosteron eksikliğinde ise duygu durumunda bozukluk ortaya çıkar. Erkeklerde yaş ilerleyince testosteron eksikliği oluşur ve depresyona girerler.

Obezitenin artmasında hormonlar da etkili 

Hormon bozuklukları kilo almayı artırır. Özellikle insülin direnci, leptin direnci, kortizol yüksekliği, tiroid hormon azlığı, prolaktin yüksekliği kilo alımını tetikler. Kızlarda polikistik over sendromu hastalığı kiloyu tetikler. Leptin, yağ hücrelerinden salgılanan ve iştahı kesen bir hormondur. Leptin hormonu kilolularda yükselir, bir süre sonra iştahı önleyemez hale gelir. Leptin direncinde kilo alımı, yeme atakları, streste yükselme, kilo vermede zorluk ortaya çıkar. Psikolojik stres kortizolü artırarak yağların karında depolanmasını sağlar. Böylece kilo alımı gerçekleşir. 

Hormonlarımız düzgün çalışmadığında günlük yaşantımızda karşılaşacağımız sorunlar 

- Halsizlik, yorgunluk, enerji azalması 

- Kilo vermede zorluk, hızlı kilo alma veya aşırı kilo kaybı

- Psikiyatrik hastalıklar, uyku bozukluğu, uykusuzluk, sürekli uyku hali 

- Sıcak basması veya üşüme

- Çarpıntı (taşikardi)

- Cilt kuruluğu

- Açlık atakları, yemek sonrası uyuma hissi 

- Kabızlık, gaz

- Unutkanlık

- Şeker düşüklüğü

- Düşük tansiyon

- Aşırı kıllanma veya saç dökülmesi ve saçlarda incelme 

- Akne (sivilce) ve tekrarlaması 

- Yumurtalık kistleri

- Erkeklerde meme büyümesi

- Kas erimesi ve kas azalması 

- Göbekte yağlanma 

ORKESTRA ŞEFİ HİPOFİZ BEZİ 

Triod ve hipofiz bezi anladığım kadarıyla hormonlarımız için çok önemli…  

Hipofiz bezi, kafatasının ortasında burnumuzun üst kısmının arkasındaki kemiğin içerisinde bulunan bir bezdir. Kadınlarda erkeklere oranla daha büyüktür. Bu bez iki kısımdan oluşur; ön hipofiz ve  arka hipofiz. Ön hipofizden 6 tane hormon salgılanır. Bu hormonlar sayesinde vücudumuzda bulunan diğer salgı bezleri çalışır. Yani hipofiz bezi bir orkestra şefi gibi vücuttaki tüm salgı bezlerini kontrol eder. Hipofizden salgılanan hormonların kemik ve yağ dokusu gibi dokulara direkt etkileri vardır. Yani hipofiz-doku aksları vardır. Anti-diüretik hormon (ADH) hipotalamusta yapılıp oradan sinir hücreleriyle arka hipofize taşınır ve buradan kana salgılanır. Vücudun su dengesini sağlar, damarların kasılması ve kalp üzerinde etkilidir. Oksitosin hormonu da arka hipofize taşınarak oradan salınır. Oksitosin, sütün memeden çıkmasını sağlar. Oksitosin ayrıca sosyal olaylarda davranışı etkiler, göz hareketlerinde ve yüz ifadesinde etkili olduğu saptanmıştır. 

Tiroid bezi ise boynumuzun ön tarafında bulunan, T4 ve T3 isimli tiroid hormonlarını yapan ve kan dolaşımına salan kelebek şeklinde bir salgı bezidir. Tiroid bezinin görevi tiroid hormonlarını üretmek, depolamak ve gerektiğinde kana vermek böylece vücudun fizyolojik olaylarını çalıştırmak. Tiroid bezi, adem elması denen nefes borusu çıkıntısının (gırtlak) tam arkasındadır ve yutkunmakla aşağı yukarı hareket eder. İnsanın, anne karnındayken gelişimi, doğduktan sonra büyümesi ve tüm metabolizma faaliyetleri tiroid hormonları tarafından kontrol edilir. Tiroid hormonlarının vücudumuzda etkilemediği organ veya hücre yok gibidir. 

HASHİMOTO HASTALIĞININ NEDENİ ÇEVRESEL ETKENLER  

Hashimoto hastalığı nedir? 

Hashimoto hastalığı bağışıklık sisteminde oluşan bir bozukluk sonucunda tiroid bezinde oluşan uzun süreli bir iltihap ve yıkım durumudur. Kadınlarda daha sık görülür. Bunun nedeni kadınlardaki hormonal değişiklerin bağışıklık sistemi üzerine olan etkisi. Bu hastalıkta vücudumuz kendi tiroid bezini yabancı bir doku olarak algılayıp yavaş yavaş yok etmekte. Hashimoto hastalığında tiroid bezine birçok lenfosit hücresi dolar ve bunların etkisiyle yavaş veya kronik hücre yıkımı başlar. Sonunda tiroid bezi küçülür ve tiroid yetmezliği veya tembelliği oluşur, zaman içinde bez küçülür ve hormon üretemez. Hashimoto hastalığının nedeni çevresel etkenler ve genetik eğilim. Hashimoto’nun son yıllarda hızlı artış göstermesi bu hastalığın ortaya çıkmasında çevresel etkenlerin daha fazla olduğunu düşündürmekte. 

Peki bu çevresel etkenler neler?  

Günlük hayatta çok kullanılan endüstriyel ürünler, bakım ürünleri, kozmetikler ve gıda ambalajlarında bulunan kimyasallar tiroid hastalığını tetikler. Kronik stres bütün otoimmün hastalıklar için başlatıcı bir etkendir. Genetik olarak eğilimli kişilerde östrojen ve diğer hormonlardaki dalgalanmalar bu hastalığı tetiklemekte. Polikistik over ve diyabet hastalarında Hashimoto sık görülür. Doğum kontrol hapı kullanan hastalarda da sık görülmekte. Fazla iyot tiroid bezindeki antikor üretme kabiliyetini artırarak hastalığa neden olmakta. Bağışıklık sisteminin düşük olması ve çevresel yollarla alınan cıva ve diğer ağır metaller hastalığı tetikleyebilir. Plastik su şişelerinde bulunan bromür tiroid bezini bozar. D vitamini eksikliği ve beslenme bozuklukları da Hashimoto hastalığını tetikleyebilir.