26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

'Nafakada doğru ictihat adalet getirir'

Bir süredir toplumun gündemini yoğun bir biçimde meşgul eden ‘süresiz nafaka’ tartışması daha çok erkeklerin mağduriyeti üzerinden medyaya yansıdı.

GÜLCAN TEZCAN 9 Mart 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
'Nafakada doğru ictihat adalet getirir'

“Birkaç ay evli kaldıktan sonra boşanıp ömür boyu nafaka ödemek zorunda mıyız?” ve benzeri cümlelerle sosyal medyada da yankı ve taraftar bulan bu itiraz ilk elde çok makul gibi görünüyor. 

Meseleye hakkaniyetle yaklaşıldığında ise durum hiç de zannedildiği gibi değil. Elbette erkeklerin mağduriyet yaşadığı durumlar var. Ancak kadınların evlilik içinde ve sonrasında genellikle pek çok açıdan dezavantajlı konumda olduğu düşünülürse boşanma sonrası pek çok kadının hayatını devam ettirebilmesi, çocuğuna ya da çocuklarına bakabilmesi için nafakanın bir gereklilik olduğu aşikâr. 

Cumhurbaşkanlığının yüz günlük eylem planında da yer alan nafaka konusuyla ilgili somut verilere dayalı bir araştırma yok. Yani “süresiz nafaka” ödediği için ‘mağdur’ olan erkekler toplumun yüzde kaçına tekabül ediyor bunun bilgisine sahip değiliz. Nafakayı düzenleyen 4721 sayılı Medeni Kanun’da bu hakkın kime, ne gerekçeyle tanındığı da bilinmeyince sesi yüksek çıkanın haklı göründüğü bir tabloyla karşılaşıyoruz. 

Oysa Türk Medeni Kanunu’nun 175. Maddesinde açıkça ifade edildiği üzere süresiz yoksulluk nafakası tazminat değil. Kanunda cinsiyet de ifade edilmiyor. Ancak toplumsal yapımızdan dolayı yoksulluk nafakası çoğunlukla kadına ödeniyor. Yoksulluk nafakası bir bakıma evlilik yoluyla kurulan güven bağını evlilik sonrasına taşıyan bir yardımlaşma mekanizması. Bu yüzden tazminattan farklı olarak yükümlünün daha fazla kusurlu olması da  aranmıyor. 

Ayla Kerimoğlu Hazar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Süresiz nafaka tartışmasının daha sağlıklı bir zeminde ilerlemesi ve adil bir çözüm üretilebilmesi için detaylı bir çalışma yapan Hazar Derneği, toplumun kültürel ve sosyolojik kodlarını hesaba katarak bir nafaka raporu hazırladı. 

SOSYOLOJİK KODLAR HESABA KATILMALI 

Tartışmanın daha sağlıklı bir zeminde ilerlemesi ve adil bir çözüm üretilebilmesi için bu konudaki bilgi eksikliğini gidermek üzere detaylı bir çalışma yapan Hazar Derneği, toplumun kültürel ve sosyolojik kodlarını hesaba katarak bir nafaka raporu hazırladı. 21 sivil toplum örgütünün desteklediği rapor konuyu sosyolojik, psikolojik ve hukuki arka planıyla masaya yatırıyor. Sivil toplum kuruluşu temsilcileri, hukukçular, milletvekilleri, sosyal hizmet uzmanlarının görüşlerine başvurularak hazırlanan raporda nafakanın neden bir gereklilik olduğuna dikkat çekilirken kadının ailede ve toplumda birey olarak dezavantajlı pozisyonu ve ekonomik güçsüzlüğünün altı çiziliyor. 

Ne var ki raporun basına yansıması ile beraber Hazar Derneği nafaka mağduru olduğunu söyleyen cephenin şimşeklerini üzerine çekti. Raporun okunmadığını, ezberler üzerinden tepkiler geldiğini anlatan Hazar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ayla Kerimoğlu, “Tepkiler çok üzülerek söylüyorum raporun içeriğini tartışmaktan çok belden aşağı vurmak yönünde gelişiyor. Dindar kadın olmaklığımız, başörtülü olmaklığımız sorgulanıyor. Söylediğimiz söz ve vermek istediğimiz mesaja bakılmaksızın karşı tarafın çıkarı ölçüsünde eleştiri yağmuruna tutuluyoruz. Bunları hiç sıhhatli bulmuyorum. Biz adalet üzere konuşmaya çalışıyoruz.” şeklinde konuşuyor. Toplumun ihtiyaçlarına göre kanun çıkarmak ve o kanunla sağlanan adalete rıza göstermek gerek” diyen Ayla Kerimoğlu, “Müslümanlıkla bizi köşeye sıkıştırmaya çalışanlar şöyle düşünmeli; adalet nasıl tesis edilecekse İslami olan odur. İnsani ve hukuka, ahlaka uygun olan da odur. Biz bunu gerçekleştirmenin peşindeyiz.” sözleriyle de bu meselede taraf olmadıklarının altını çiziyor. 

KADIN YOKSULLUĞU ARTABİLİR  

“Kaldı ki yoksulluk nafakası her boşananın aldığı bir şey de değil.” diyerek anlatmaya devam ediyor Kerimoğlu: “Boşanmayla yoksulluğa düşme ihtimali olan kadınları korumak için getirilmiş bir düzenleme bu. Adam zenginse zaten veriyor parasını orada sorun yok. Ama kadın çok yoksulsa o zaman mesele var. Kadın boşandığı an oturduğu bir evi olmayacak. Geçimini tek başına sağlayacak, çocuklara da bakacak. O güne kadar bir mesleği, kariyeri olmamışsa, iş tecrübesi yoksa 40, 50 yaşında sıfırdan hayata atılmak bir kadın için hiç kolay değil. Zaten bundan hareketle getirilmiş bu kanun. Turgut Özal’ın dönemine kadar nafaka bir yılla sınırlı. Bu fark ediliyor ve böyle bir düzenleme yapılıyor.” 

“Nafaka meselesi kaldırıldığında bundan kaç kadın olumsuz etkilenecek? Bir mağduriyeti gidereyim derken kaç kadın daha da mağdur olacak? Bununla ilgili bir çalışma var mı? sorularına yetkililerden olumlu cevap alamayan Ayla Kerimoğlu, sivil toplum kuruluşu olarak sorumluluk hissedip bu raporu hazırladıklarını kaydediyor. 

“İşin sosyolojisini görmezseniz onun üzerine kanun bina ettiğinizde nasıl hakkaniyetli olacaksınız?” diyen Ayla Kerimoğlu “Dünyadaki kadınların yoksulluğu çok ciddi bir sorun. Hatta yoksulluğun kadınsılaşması gibi bir kavramı kullanıyoruz artık. Türkiye de diğer ülkelerden farklı bir yerde durmuyor. Bizde de mülkiyet açısından baktığımızda kadınların çok az mülkiyeti var. Özellikle Anadolu’da kadının istihdam oranı çok düşük. Eğitim anlamında da kadın dezavantajlı.” hatırlatmasında bulunuyor. Kerimoğlu, anayasanın kadına pozitif ayrımcılık yapılma ilkesi getirdiğini ve kadını korumanın anayasal bir yükümlülük olduğunun altını çiziyor. 

DOĞRU İÇTİHADLARLA SORUN ÇÖZÜLÜR  

Medeni Kanun’da değişik talep edenler “En az 1 en fazla 5 yıl nafaka verilsin. Ondan sonra nafaka meselesi kalksın ortadan” diyorlar. Hazar Derneği’nin hazırladığı raporda ise  “Yasanın uygulanmasında oluşan içtihadın mutlak süresizlik yönünde gelişmiş olması bir talihsizliktir. Oluşturulacak yeni içtihatlarla konunun çözüme kavuşturulması mümkündür. 

Süresizlik kararının özellikle kısa süreli evliliklerde sorun oluşturduğu görüldüğünden kısa süreli evliliğin tanımlanması önem arz etmektedir. Toplumumuzdaki ortalama evlenme yaşının 25-30 aralığında olduğu düşünülürse, boşanma sonrası sosyal ve ekonomik hayata intibak 5 yıl süren evlilikler için hâlâ geçerli olacak; iş, eğitim ve yeni bir aile kurma fırsatları yaşa bağlı olarak mümkün olabilecektir. Bu durumda 5 yıl ve altındaki evliliklere kısa süreli evlilikler diyebiliriz.” deniliyor ve esasen uzun süreli evlilikler sonrası kadının haklarını koruma adına süresizlik meselesinin kaldırılmaması gerektiği savunuluyor. “Yasa ilkeyi belirliyor. Hakim o ilke ışığında vaka özeline ait hükümler versin gerçekten adaleti tesis etsin. Bizim derdimiz bu” diyen Ayla Kerimoğlu, boşandıktan sonra karı-koca arasındaki ilişkinin tamamen koparılması gerektiğine dikkat çekerek temiz ayrılık ilkesi ile nafakanın toplu olarak ödenebileceğini böylelikle insanların helalleşip ayrılabileceğini belirtiyor. Rapordaki şu cümleler de nafaka meselesini çözebilmek için mutabık kalınması gereken en temel noktaya işaret ediyor: 

“Kadını, evlilik öncesi ve evlilik süresince çalışma hayatından geri tutan ya da ikincil pozisyonda konumlandıran bir sosyolojide sadece boşanma sonrası kadının ayakları üzerinde durmasına destek veren bir zihniyetin “kadının güçlendirilmesi” mefhumunu doğru kavradığı söylenemez. Kadının becerileri, arzuları ya da maddi-manevi ihtiyaçları yönünde çalışmayı irade etmesi elbette olumludur. Kaldı ki boşanmayı kolaylaştırmak için kadını çalışmaya itmek insan merkezli bir yaklaşım değildir. Bu, erkeği önceleyen bir bakış açısıdır.”