19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Radyo geleneği dijitale taşındı

Kimbilir kaç nesil edebiyatı, Klasik Türk Müziğini, türküleri radyolardan öğrendi. Çocukken radyodan Yassıada Mahkemeleri’nde ne olup bittiğine kulak kesilen, en taze haberleri ‘ajans’tan alanlar hâlâ aramızda. Peki radyo medyanın başdöndüren bir hızla değiştiği bir çağda nostaljik bir anıya mı dönüştü? Henüz değil! Araç olarak biçim değiştirse de kültür taşıyıcısı olarak varlığını sürdürüyor radyo. Artık o lambalı radyolarda değil akıllı telefonlarda dinleniyor Arkası Yarın’lar...

MERVE YILMAZ ORUÇ9 Şubat 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Radyo geleneği dijitale taşındı

Yaşı 50’nin üstündekiler için ‘radyo’ çok şey ifade eder. İçinde insanların yaşadığına inandığımız bu sihirli kutu artık eskisi kadar hayatımızın baş köşesinde değil belki. Dijital çağa ayak uydurarak varlığını sürdürüyor. Ama kaç nesli büyüten, güzel Türkçe’yi öğreten radyo tiyatroları varlığını sürdürüyor mesela. Türkiye’de ilk radyo yayını, Eşref Şefik’in anonsu ile 1927 yılında başladı ve 92 yıldır hayatımızda. İlk dönem radyo yayınları özellikle iletişim ve haber alma açısından büyük önem arz ediyordu. Özellikle savaş yıllarında tüm insanların kulak kesildiği radyolar bazen acı bazen sevinçli haberler ile insanlara ulaşıyordu. İnsanlar yüzünü görmediği birçok sanatçının sesini radyolar sayesinde tanıyıp sevdi. 1990’larda “müzik kutusu”na indirgense de kültür yayıncılığına devam edenler geçmişten bugüne radyonun kültür aktarıcısı olma misyonunu devam ettirdi. Bugün radyo deyince akla gelen ilk programlar hâlâ Arkası Yarın ve Radyo Tiyatrosu. Bu geleneği yeni yapımlarla devam ettiren TRT İstanbul Radyosu’nda Arkası Yarın ve Radyo Tiyatrosu programlarının yapımcılarından Nevim Yılmaz,  TRT İstanbul Radyosu Müdürü Dr. Kenan Bölükbaş,  radyo programcıları Haluk Kesim ve Şebnem Güler Karacan ile radyo kültürünü konuştuk.

HAMLET YAKINDA DİNLEYİCİYLE BULUŞACAK 

Radyo tiyatrosunun radyonun özünde olduğunu belirten Nevim Yılmaz, radyoyayınlarının başlamasından çok kısa bir süre sonra radyo dramalarının yapıldığını söylüyor. 

Yarım asrı aşkın bir süredir yayın hayatına devam eden Arkası Yarın ve Radyo Tiyatrosu ise artık bir gelenek. Bu dramaların insanların hayal dünyasını genişlettiğini vurgulayan Yılmaz, “Arkası Yarın programı her gün, Radyo Tiyatrosu haftada bir gün yayınlanıyor. Bu iki program da radyo tarihimizin kült programları. Bu kültür haline gelmiş bir gelenek aslında. Tiyatrolar, insanların hayal gücünü genişletiyor. Radyoda farklı bir kültür var. Normal bir tiyatro oyunu ya da sinema izlerken yönetmenin bize verdiği o duygu ile izliyoruz. Ama radyoda bu böyle değil. Görsellik alanı tamamen hayal gücünüze bırakılıyor. Bu o kadar büyük bir özgürlük ki. Karakterin kaşını, gözünü, olayın geçtiği platformu kendimiz istediğimiz gibi hayal edebiliyoruz. Radyo tiyatrolarında biz direkt hikâyeyi seslerle, efektlerle duyarız ve ona kendimiz bir hayal sahnesi kurarız.” şeklinde konuşuyor.  

Arşivden yayınlar ile devam eden Radyo Tiyatrosu ve Arkası Yarın programında yeni oyunlarda yolda. Küçük Prens ve Katıraslan oyunlarını dinleyicilerle buluşturan TRT Radyo nisan ayında da Hamlet ile karşınızda olacak. Dinleyicilerin yeni oyunların haberini aldıklarında heyecanlandıklarını dile getiren Yılmaz şunları aktardı: “O kadar geniş bir arşivimiz var ki yıllarca yayın yapabiliriz. Yeni yapım olarak geçtiğimiz günlerde Küçük Prens Arkası Yarın da dinleyici ile buluştu. Katıraslan da Cahit Zarifoğlu’nun radyo oyunlarından uyarladığımız biz tiyatro idi. Bugünlerde William Shakespeare’in Hamlet oyununun kaydını yaptık. Geniş bir kadromuz var; Selçuk Yöntem, Atilla Olgaç, Tülay Bursa, Songül Öden, Murat Şen’in ve daha pek çok seçkin sesi duyacaksınız.” 

RADYO KÜLTÜRÜ KUŞAKTAN KUŞAĞA AKTARILIYOR 

Dünyada drama hâlâ radyolarda yapılıyor. Çağa ayak uydurarak yenilikçi ve daha modern yayınlar yapmak için uğraştıklarını söyleyen Yılmaz, radyo tiyatrosunda ses ve dilin çok önemli olduğunu belirtiyor. Birçok usta tiyatrocunun burada seslendirmeler yaptığını vurgulayan Yılmaz, “Tiyatrocular için de radyo tiyatrosu çok önemli. Sadece sesleri ile dinleyicilere hikâyeyi anlatmaya çalışıyorlar. Oyuncular bir araya geliyor ve seslendirmeler hep birlikte yapılıyor. Ayrı ayrı kayıtlar alınmıyor yani. Bu da güzel bir hissiyat sağlıyor dinleyicilerimize.” diyor. 

“Radyo hâlâ hayatına devam ediyor. O sese biraz kulak kabartmak gerekiyor.” diyen Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Zamanında burada öğrenci olmuş kişiler bugün burada usta olarak gençleri yetiştiriyor. Radyo kültürü burada kuşaktan kuşağa aktarılıyor.” Görme engelli insanlar için Radyo Tiyatrosu, Arkası Yarın ve Bir Roman Bir Hikâye programının çok önemli bir yerde durduğuna dikkat çeken Yılmaz, Bir Roman Bir Hikaye programında seçilen kitapların yine tiyatrocular tarafından okunduğunu belirtiyor.  Yakın zamanda Mustafa Kutlu’nun Menekşeli Mektup kitabı Mazlum Kiper’in sesinden  yayında olacak. 

TRT İstanbul Radyosu Müdürü Dr. Kenan Bölükbaş 

RADYO SADECE SES İLE DÜNYAYI TARİF ETME İŞİ 

Radyo sadece ses ile dünyayı tarif etme işi. Biz birinin sesini duyuyoruz ama nasıl biri bilmiyoruz. İşin içinde gizemin olduğu ve sesin gücünün kullanıldığı bir yayıncılıktır, radyo. 1992 yılından sonra radyo alanında çok şey değişti. Geçmişte radyo spikerleri bugünün sosyal medya fenomenleri idi. Ulaşılması zor ancak sesini duyduklarında hemen herkesin bildiği isimlerdi. Bugün ise artık yayını yapanı görmeye başladık. Sanırım büyü de burada bozuldu. Zamanın ruhu diye de bir şey var elbette. Radyo yayınlarının eskisi kadar dinlenmediği algısı var. TV ilk çıktığında radyoyu bitirecek dediler. Ama öyle olmadı. Bugün de çok farklı mecralar var ama radyo hâlâ devam ediyor. Şu bir gerçek ki radyo artık radyo açılarak dinlenilmiyor. Yapılan araştırmalara göre radyo en çok cep telefonu ve arabalardan dinleniyor. Radyonun yapması gereken de bu yeni dijital çağa ayak uydurmak. Biz buna ayak uydurmaya çalışıyoruz. Her yaptığımız işin özellikle sosyal medyada duyulması için elimizden geleni yapıyoruz. Çünkü gençler orada. Umarım radyolar yayınlarına hep devam eder ve bizde daha uzun yıllar 13 Şubat Dünya Radyo Günü’nü kutlarız. 

Haluk Kesim  

BUGÜN KONUŞAN RADYO DİNLENİYOR 

Çocukluk yıllarıma geri döndüğümde 70’li yıllarda her evde radyo vardı. TV her yerde yoktu özellikle Anadolu’da hiç yoktu. İnsanlar kahvehanelerde bir araya gelir radyodan ajans ve tiyatro dinlerlerdi. O yıllarda radyo çok önemli bir mecra idi. Radyo deyince aklıma ilk gelen ise Radyo Tiyatrosu ve Arkası Yarın programıdır. 90’lı yıllarda özel radyolar açıldı. Kısa bir süre sonra da kapandı. Hiç unutmam insanlar antenlerine siyah kurdele bağlamıştı. Yayınların içeriklerinden dolayı kapandı diye hatırlıyorum. O dönemde hem TV’de hem de radyoda bir serbestlik vardı. İnsanlar ne yapacağını şaşırmıştı. Radyolar insanları bir arada tutuyordu.TV geldi dediler ki: “Aileleri radyo bir arada tutuyordu TV ayırdı.” Bugün ise internet, cep telefonu geldi aileler birbiri ile sohbet etmez oldu diyoruz. Bu tamamen kuşak farkıdır. Bugüne baktığımızda ise radyoyu her yerden dinlemek mümkün. İnsanlar arabalarında radyo dinleyebiliyor. Bir dönem müzik kutusuna döndü radyolar. Müzik radyosu olmak radyoculuğa en büyük ihanetlerden biridir. Çünkü müzik artık her yerde. Radyo konuşmaktır. Şimdi spor radyosunda çalışıyorum ve insanlar genel olarak spor radyolarını dinliyor. Çünkü insanlar radyoda eskisi gibi konuşan birini; bir dost, arkadaş duymak istiyor. Bugün de konuşan radyo dinleniyor.

Şebnem Güler Karacan 

‘GÜLÜCÜK’ ÇOCUKLARIN GELİŞİMİNE KATKI SAĞLADI 

Neredeyse 17 yıl haftanın beş günü program yapan biri olarak konuşuyorum. Benim yaptığım “Gülücük” adlı programda, radyo tiyatroları, çeşitli seslendirmeler vardı. Çocukların bu program ile birlikte; dil gelişimi, dinlediği şeye kulak vermek, dinlediğini anlama yetilerinin geliştiğini düşünüyorum. “Gülücük” adlı programın içinde çeşitli köşeler vardı. Programın iki sunucusu vardı ve ikisi de bendim. Biri Şebnem abla olarak ben, diğeri ise beş yaşında bir çocuk olan Gülücük. Gülücük’ün yaptığı yaramazlıklar karşısında, Şebnem Abla’nın doğru şeyleri anlatıp, onu ikna etmeye çalışması. Çocuk programı olmasına rağmen, büyükler de çok fazla dinliyordu. 2006 yılında radyo programını bırakmak zorunda kaldım. Daha sonra radyoların sıkıntılarının başladığı dönemlere girildi. Gülücük’ün kuklasını yaptırarak, bir sahne gösterisi hazırlamıştım.  Şu sıralar ise Youtube kanalları çok revaçta. Biz de “Gülücük TV” adlı bir Youtube kanalı kurduk.  Buradan videolarla çocukların derslerine yardım etmek ve sosyal hayatlarına katkı sağlamak için uğraşıyoruz. Radyolar eskisi kadar ilgi görmüyor olabilir ama radyoların her zaman var olacaklarını düşünüyorum. Youtube kanalları, çağımızın gerçeği. Radyolar ise hayal dünyalarımıza uzanan eller. 

TRT Radyo 1’de; Sıtkı Tekmen’in yazdığı ‘Geride Kalanlar’ Radyo Tiyatrosu, 13 Şubat 2019 Çarşamba 21.05’de yayında olacak. Suna Dölek’in yazdığı Darbukacı isimli 8 bölümlük Arkası Yarın ise 16-23 Şubat tarihlerinde sabahları 09.40’da yayınlanacak. Elga Dimt imzalı Glamorgan Şatosu isimli oyun ise 11 Şubat Pazartesi Gece Tiyatrosu saatinde yani 01.05’de yayında olacak. Bizden söylemesi...