Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Anish Kapoor sergisi, İstanbul Bienali ve ArtInternational Sanat Fuarı eşzamanlı olarak kapılarını açtı sanatseverlere... Güncel sanatın merkeze oturduğu bu sergiler, şehrin son aylarda kasvete boğulan havasını epeyce dağıttı.
Yine geçen haftalarda İstanbul- Gyeongju Dünya Kültür Expo 2013 etkinlikleri kapsamında Türk ve Kore kültüründen örnekler şehrin farklı mekanlarına taşındı. Kültür Expo’nun en ilgi gören başlıklarından biri Türkiye-Kore film haftasıydı. Son dönemlerde sinema seyircileri arasında hızla yükselen Kore filmlerine ilgiyi doğru okuyan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı’nın Hollywood ve Avrupa sinemasına doymuş seyirciyi Kore sinemasıyla buluşturması çok önemli bir adımdı. Televizyon ve sinema sektöründe Kore’den adaptasyon işleri sıkça duymaya başladığımız bir zamanda orijinal yapımları izleme şansı bulmuş olduk böylece. Türkiye-Kore Film Haftası’nın en önemli konuğu dünyaca ünlü Koreli yönetmen Kim Ki- Duk oldu. İlk kez birden fazla filmle bir festivale katılan usta yönetmen, sinema öğrencilerinin çoğunlukta olduğu Mimar Sinan Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi’nde de bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşinin özeti hafta içinde haber olarak sanat sayfamızda yer aldı. Ancak sayfaya sığmayan kısmı çok daha ilgi çekiciydi. Sözgelimi Kim Ki-Duk’a inançlı olup olmadığı sorulduğunda ve hiçbir inancı olmadığını söylediğinde salondan kopan alkışı anlamak pek mümkün değildi. Kaldı ki yönetmen “Dinleri ve inanışları sinemanın ilgi alanına giren renkler olarak görüyorum” sözleriyle dini öteleyen bir yaklaşım içinde olmadığını ortaya koydu. Kim Ki-Duk’a filmlerini yaparken nereden beslendiği sorulduğunda gençliğinden bu yana yaşadığı tecrübelerin, fabrika ve askeriyede çalıştığı yılların kendisine ilham verdiğini anlattı. Herkesin yapmayı tercih etmediği mesleklerde çalışanların hayatlarını da film konusu olmaya çok müsait bulduğunu söyleyen ünlü yönetmen, İstanbul’un arka sokaklarının da bu anlamda hikayelerle dolu olduğunu düşündüğünü ve bu sokaklarda gezmek istediğini söyledi. Yönetmenin bu sözleri üzerine dinleyicilerden biri ‘Maskesiz dolaşmayın sakın’ diye bağırdı. Bu ilginç çıkış, bundan sonra pek çok kültürel etkinlikte karşılaşacağımız ‘Gezi’ menşeili protest davranışların küçük bir örneğiydi. Ancak ilgili ilgisiz her ortamda bu tür çıkışlar yapmak kültürel hayat üzerinde Gezi baskısı kurmak anlamına geliyor. Sanat gibi siyaset üstü bir alanı güncel siyasetin aracı haline getirmek de sanat hayatına ancak zarar verir.
Tiyatroda zirve isimler
Bu haftanın en güzel haberlerinden birini Şehir Tiyatroları’nın yeni sezon açılışında aldık. 2013-2014 sezonunda Şehir Tiyatroları repertuarında hem Necip Fazıl hem Nazım Hikmet’ten birer oyun yer alacak. Şehir Tiyatroları’nın yüz yıllık tarihinde belki de ilk kez, toplumun yıllarca ideolojik aidiyetleri sebebiyle birbirine karşıt gibi gördükleri Türk şiirinin iki zirve isminin Para ve Yolcu adlı eserleri sahneye taşınıyor. Necip Fazıl’ın Para adlı eseri sezon biterken Engin Gürmen rejisiyle bir kez sahnelenmişti. Nazım Hikmet’in Yolcu’su ise bu sezon ilk kez seyirci karşısına çıkacak. Böylelikle yıllarca Şehir Tiyatroları’nda ‘O neden var bu neden yok?’ tartışmaları da umut ediyoruz ki açılmamak üzere kapanacak ve tiyatro seyircisi bu usta isimleri izlemenin tadını çıkaracak.