Türk sinemasında son dönemde gencecik isimler oyuncu olmanın heyecanını yaşıyor. Onlardan biri de Zeynep Çamcı. Atalay Taşdiken’in son filmi Meryem’de kocası tarafından yalnız bırakılan bir gelin rolünü oynuyor, iyi de kotarıyor. Onu Recep İvedik serisinde önce eczanedeki kasiyer ve İvedik’in arkadaşı rolünde izledik. Leyla ile Mecnun, Emir’in Yolu’nun ardından Beni Böyle Sev dizilerinde karşımıza çıktı. Çamcı, Muğla Turgutreis’te başlayan macera artık beyazperdede devam ediyor. İşte Çamcı’nın hikayesi...
-Meryem rolü size nasıl geldi?
Senaryoyu okumadan önce Atalay Ağabey (Yönetmen Atalay Taşdiken) hikayeyi anlattı, heyecanlandım, çok da hoşuma gitti. O doğallık arıyormuş ve benim doğal halimin de kafasındaki insana uygun olduğunu düşünmüş. Bir kaç kez görüşmeye gittim, sonra o karar verdi.
-Atalay Taşdiken bunun gerçek bir hayat hikayesinden alıntı olduğunu söyledi, senaryoyu okurken ne düşündünüz?
Senaryo naif, sadeydi. Atalay Ağabey gerçek hikayeyi de anlattı bana. Sonra Konya Akşehir’e gittik. Orada muhtarın kızlarıyla tanıştım, onlarla zaman geçirdim, kiraz bahçelerine gittik. Böyle çok kadın var ama biz filmi bir kadından çok bir insan hikayesi olarak görüyoruz. Turgutreis’te doğup büyüdüm. Akçaalan’da eczanemiz vardı ve her yaştan insan gelirdi. Orada annemin masasının yanında otururken bir sürü insan tanıdım. Köyde yaşayan genç, yaşlı, evli, dul kadınlar eczaneye sağlıkla ilgili problemleri için gelirdi ve onların hayatlarını gözlemlerdim. Onların arasında da terkedilenler vardı.
-Oyunculuğa nasıl başladınız?
Konservatuara girmeyi istiyordum ama sınavlarda kazanamama ihtimali olduğunu söylediklerinde ‘Bir kere üniversite sınavına giriyorum zar, zor puan almışım riske atamam sinema-televizyon okuyayım’ dedim. İstanbul Üniversitesi’ne girdim. Orada kısa filmler çekerken oyuncu bulamıyorduk, ben ve arkadaşlarım oynadık ve o şekilde oyunculuğum başladı. Oğuzhan Tercan hocamdı, oyunculuk yapmamı istiyordu. Ben de tam mezun olmak üzereydim, kamera arkasında bir şey yapamıyordum, staj yapıyorum hiç bir şey kazanamıyorum. Oğuzhan Hoca beni görüşmelere göndermişti, Recep İvedik’deki kasiyer rolü de öyle oldu. Orada da heyecanlanmıştım. ‘Bu kız rol mü yapıyor, doğuştan mı böyle’ demiş Şahan (Gökbakar).
O BENİM HAYALİMDİ
-İnek sağma sahnelerinin çekiminde zorlandınız mı?
Bir köye gittik, oradaki ailenin inekleri vardı ama artık onlar elleriyle sağmıyorlar, makineye geçmişler, inek de makineye alışmış öyle herkese sağdırmıyor. Sarıkız diyordum ben ona, kocaman da bir şeydi. Atalay Ağabey’e oradaki ablanın yeleğini giyeyim dedim, onlar da öyle düşünmüşler zaten, üzerinde onun kokusu oluyor ya, inek yabancılık çekmesin diye. Kolay değil öyle inek sağmak, tek memesinden süt getirebildim ama bir tanesinden getiremedim, üstüme falan fışkırıyordu, sonra bir şekilde sağdım. Eli çok ağrıtan bir şey yalnız öyle kolay gelmiyor süt.
-Filmi izlediniz mi, nasıl buldunuz?
Yeni seyrettim ben de. Etkilendim ama bir kez daha izlemek istiyorum. Çünkü insan şok geçiriyor, kocaman bir sinemada ne olduğunu tam algılayamadım, heyecanlandım. Bir kez daha izleyeceğim.
-50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışacak filmlerden biri de Meryem ki Antalya, İstanbul Film Festivali’nden sonra Türkiye’nin en önemli festivali. Ne hissediyorsunuz, heyecan duydunuz mu?
Mutlu oluyor insan. Sinema-televizyon öğrencisi olduğum için daha önce kısa filmlerle festivallere gitmeye çalıştık. O zamanlar ‘Bir gün uzun metraj çekeriz, oynarız, inşallah öyle de gideriz’ diye konuşuyorduk. O benim hayalim olduğu için benim için ayrı bir anlamı var.
FİLM İZLERKEN KENDİMLE DERTLEŞİYORUM
-Üçüncü filminizde, 50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışmak önemli bir başarı. Bugüne gelene kadar, sinema dünyasında neler yaşadınız?
İstanbul’a geldiğim ilk yıl İstiklal Caddesi’ne çıkar, zaten bu işleri yapan biriymiş gibi kalabalığın gözlerinin içine bakardım. Böyle küçük oyunlarım var. Bir hayal dünyam var. ‘Çok insan var; okumuş, güzel, yetenekli. Zeynep sen ne yapıyorsun, bir kendine gel, bu işler o kadar kolay değil!’ diyen çok oldu. Sekiz, dokuz yıldır uğraşıyorum. Cast görüşmelerine kimse beni çağırmadan gitmişliğim var. Biz kendimizi insan olarak çok yalnız bırakıyoruz, belki de çoğu insanın derdi bu. Başkalarıyla konuşuyoruz, televizyon izliyoruz, şöyle bir durup kendimize zaman ayırmıyoruz. Kendimi çok özlüyorum bazen. Sinemanın öyle bir gücü olduğuna inanıyorum, tek başına film izlemek o yüzden güzeldir, kendinizle dertleşme haline girersiniz.