Siluetlerin bendeki ilk çağrışımı gençlik yıllarımın müzik gruplarından birinin adıdır. Siluet sinemada da sıkça gizemli, merak uyandıran, beklentiye sokan, gerilimli sahnelerin vazgeçilmez anlatım aracıdır. Işığın arkadan vurduğu, yüz hatları karanlıkta kaldığı için belli olmayan filmin kahramanı, en çok da kötü adamı varlığını siluetiyle hissettirir. Öyle ki bazı filmlerde kim olduğu ancak filmin sonunda anlaşılır. Tabii bu arada izleyicilerden tahmin üstüne tahmin...
GÜNEŞ BATINCA SİLİNİYORLAR
Sadece insanlar değil, kimi şehirler de siluetleriyle unutulmaz, muhteşemdirler. İstanbul özellikle siluetiyle anılan, hayal edilen dünyanın sayılı şehirlerindendir. Tarihi yarımadanın, Galata Kulesi’nin, güneş batarken Süleymaniye Camii’nin, Salacak’tan Kızkulesi’nin silüeti... Yangınları söndürmeye çalışan itfaiyecilerin de alevlere karşı mücadele eden siluetleri, gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında sık sık karşımıza çıkar. Siluetin edebiyatımızda, özellikle de şiirimizde hatırı sayılır bir yeri vardır. Örneğin Esra Salihoğlu “Çünkü özlediğim o siluet, en sonunda yanı başımda” ya da Osman Fatih Çınar Duramıyorum adlı şiirinde “Ben koştukça siluetler akıyor hayatımdan” diyerek kimi soyut kimi somut göndermelerde bulunuyor. Derdimiz siluet olsun, malzeme bol!
Fotoğraf sanatında da sıkça kullanılır siluetler... Birçok sanatçının portfolyosunda hatırı sayılır bir yer tutar. Siluet elde etmek için ise parlak ışıkların, gökyüzünün, güneşin konumuzun arka planında (fonunda) olması yeterlidir. Bir akşam Salacak’tan Kızkulesi’nin gece fotoğrafını çekmek için hazırlık yaparken fark ettim çiçekçi kadını. Kucağında bebeği, elinde bir gül, kayalıklarda oturup manzarayı seyreden sevgililere çiçek satmak için ne diller döküyordu, ne diller... Güneş batmak üzereydi. Aklım çekmeyi düşündüğüm gece fotoğrafında olmasına karşın gözümü çiçekçi kadının siluetinden ayıramıyordum. Ne yüzünü ne giysisini ne sevgililerin ne de kayalıkların görüntüsünü seçemiyor olsam da orada o karanlıkta lekeler halinde hayal gibi perdeye düşen pelikülü seyredercesine bakakalmıştım. Neden sonra “Bırak geceyi” dedim kendi kendime, “Gece bekler. Önce siluetlerin fotoğrafını çek, onlar güneş batınca silinecek.” Öyle de yaptım.
Işık ayarını en aydınlık bölgeden (batan güneşten) ölçerek shutter/enstantaneyi 1/160’a (saniyenin 160’ta biri) getirdim. Diyaframı F:11’e alıp net alan bölgesini (alan derinliğini) artırdım. İSO/ASA 125, WB/beyaz ayarım sunny/güneşli konumundaydı. Ne çiçekçi kadını ne de sevgilileri rahatsız etmemek için zoom objektifle 100 mm’lik bir açı (odak uzaklığı) kullandım.
REÇETE GİBİ ALGILAMAYIN
Balık tutan adam siluetini ise Arnavutköy sahilinde çekeli daha birkaç gün oluyor. Güneşe doğru, sudaki yakamozları seyrede seyrede yürüyordum. Önce balık tutan adamın hareketlerini izledim. Oltasını hazırlıyor, kaldırımda gerilip kıyıya doğru bir, iki adım yürüyüp oltasını denize atıyordu. Bunu yaparken siluetinin gölgesi de dikkatimi çekmişti. Dikey bir kadraj (çerçeve) oluşturup ışığı ölçtüm. Güneş ışığı çok parlak olduğundan ve hareketi net çekebilmek için shutter/enstantaneyi 1/500’de (saniyenin 500’de biri) tuttuğumda diyafram F:18 verdi. İSO/ASA 125, WB/beyaz ayarım sunny/güneşli idi doğal olarak. Balıkçı aynı hareketi yapmak için geri çekildiğinde makinemi aldım, gözüm vizörde (bakaç) hem silueti hem gölgesi hem de oltası çerçeveme (kadrajıma) girecek şekilde bekledim. Uygun anı görünce deklanşöre bastım. O ana uygun olan 50 mm. normal açı tercihimdi.
Sevgili fotoğrafseverler! Bazı okurlar “Doğru fotoğraf çekmek için verdiğiniz ayarları not ediyoruz” diyor. Verdiğim değerler fotoğrafın çekildiği ışık koşullarına, konuya aittir. Kesin reçete gibi algılanmamalıdır.