13 Mayıs 2025 Salı / 16 Zilkade 1446

Sıradışı bir bıçak ustası

Kesmek, paylaşmakla bölüşmekle ya da paylaştırmakla bölüştürmekle, belki adaletle belki teraziyle ilişkili bir şey aslında. Bir şeyi bölemezseniz paylaştıramazsınız. 

ABDURRAHMAN BADECİ 29 Aralık 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Sıradışı bir bıçak ustası

Bıçak ustası Muhammed Emin Albayrak genç bir usta ama yaptığı iş onu pişirmiş belli ki. Sadece bir alet üretmiyor, onun varlığı, hayattaki karşılığı, insana ne kattığı üzerine de çokça düşünüyor. Üniversite yıllarında grafik tasarımcı olarak çalışmış. Sonrası hem fotoğrafçılık hem grafik tasarım alanında yüksek lisansını tamamlamış. Doktorasına devam eden genç usta, 2010 yılından bu yana tezgâhın ardında bıçak yapımıyla uğraşıyor. 

Bıçağa ilgin nasıl başladı?  

Çocukluğumdan beri var olan bir şeydi bu. Bir şeylerle uğraşmaya ilgi duyan herkesin ilk yaptığı gibi ben de koleksiyonculukla başladım. Sonra bıçaklara dair bir şeyler okumaya başladım. İnternette, www.bicaksanati.com adresindeki forum sayesinde bıçağın yapılabilir bir şey olduğunu farkettim. Küçük bir atölyede başladım bıçak yapmaya. İşyerimin alt katında mesai sonrası çalışmaya devam ettim. Belirli sayıda bıçak ortaya çıktı ama tekrara düştüğümü gördüm. Yeni bir şeyler yapmak istedim. Sonra çakılar dikkatimi çekti. Frictionfolder diye yurtdışında tabir edilen ama Türkiye’de fazla yaygın olmayan çakı türünü yapmayı denedim. Yaptığım 8-10 çakıyı etrafımdakilere hediye edince talep oluşmaya başladı. İşyerinden arta kalan zamanlar da yetmemeye başladı. Biraz da risk alarak bir yer tutup atölye olarak kullanmaya başladım. 

Bıçağın ya da bıçak yapmanın senin dünyanda nasıl bir yeri var?  

Bıçağın her şeyden önce pratik hayatta bir karşılığı var. Fonksiyonel olarak hayatımızı kolaylaştırıyor. Bu yönüyle diğer aletlerden çok da büyük bir farkı yok. Ama geçmişte daha çok savunma silahıydı. Dolayısıyla bıçağın insana verdiği bir güven vardı. Bazen bıçak yapıyor oluşum sebebiyle etrafımdan tepkiler alıyorum. Bıçaklara ilgimden dolayı agresif olduğumu düşünebiliyorlar. Aksine sabırlı ve sakinim. Bunu bana kazandıran şeylerden biri de böyle bir sanatla uğraşıyor olmam. 

Hobi olarak başladın ama artık ticari bir boyutu da var.  Bu durum sanatına etki ediyor mu? 

Bıçağın ticari bir tarafı elbette var ama ben sadece ticari bir gayeyle yapmıyorum. Bu benim hobim ve temelinde kesme eylemi var. Kesmek, paylaşmakla bölüşmekle belki adaletle belki teraziyle ilişkili bir şey aslında. Bir şeyi bölemezseniz paylaştıramazsınız. Bu kavramın hayatımızdaki konumu üzerine de düşünüyorum. 

Hobinin biraz boş zaman meşgalesi gibi algılanıyor. Öyle mi? 

Aksine, hobi, bir hedefe ulaşmak için bilinçli olarak ayrılmış bir zamandır. Bıçağı yaparken insan üç nesneyle iletişim halinde oluyor. Biri çelik ve metaller, pirinç, bakır, bronz ve türevleri. Bunların işlenmesi, işlenme süreçleri, tedarikleri. Bu bıçağın metal kısmıyla uğraşılan süreçte tecrübe ettiğin bir şey. Kabzasıyla ilgili bir şey yapacağın zaman ahşabı, sentetik malzemeleri ya da epoksi gibi hem yapışkan hem de kabza malzemesi olarak kullanabildiğin malzemelerle ilgilenmek zorundasın. 

Bu iş manevi anlamda ne kazandırıyor insana?  

Atölyede geçirdiğim zamanın değerini bıçak üretmiş olmakla eş tutmuyorum. Buradaki sürecin beni dağıtan ve toparlayan bir tarafı var. Bazen atölyeye geldiğimde canım bıçakla ilgili birşey yapmak istemiyor. Tahtalardan, demirlerden raf, kitaplık ya da sehpa yapıyorum. Veya sadece bir ağacı alıp yontuyorum. Benim için kıymetli olan atölyede zaman geçirmek ve birşey üretmek. Burada yalnız başıma çalışırken veya bir işe daldığımda el çalışırken zihin sürekli düşünüyor. İstanbul’da yaşayan insanlar olarak çok fazla düşünmeye fırsat bulamıyoruz. Bazen de düşünmekten kaçıyoruz. Yoğun cep telefonu ve sosyal medya kullanımı insanları düşünme, etrafı gözlemleme zahmetine katlanmaktan kurtarıyor. Ama ben hayatın kaçılması gereken bir şey olduğunu düşünmüyorum. Dolayısıyla burada bıçakla uğraşırken kendimle uğraşıyorum. Meselâ siz buraya gelmeden önce makasla birşey kesiyordum ve birçok arkadaşımdan daha düzgün kesebildiğimi farkettim. Niye düzgün kesebildiğimi düşündüm. Çünkü ben sadece makası çalıştıran sağ elimi değil, sol elimi de makasa destek yaparak yuvarlak formu veriyorum. Sonra şunu düşündüm, bağlama ya da herhangi bir telli çalgı öğrenirken herkes perdeye basan elin çok kıymetli olduğunu, asıl maharetin o olduğunu düşünür ama tam tersi aslında. Tele vuran elin kabiliyetince insanın bağlama çalabildiği gibi bir gerçek var. İşin aslında uzaktan bakıldığında önemliymiş gibi gözüken tarafının görünmeyen tarafı olduğunu öğreniyorsunuz zamanla… 

Burada geçirdiğim zaman zihnimde, algımda farklı kapılar açıyor. Üretim sürecini önemsiyor olmamda şöyle bir unsur da görüyorum. Ben olmasaydım da “bir çakı” olurdu. Ama “bu çakı” ben varım diye var. Bunu düşünce hayatta bir işe yarıyor olma hissi veriyor bana. Çünkü hepimiz hayatımızın bir döneminde ‘ben neyim’, ‘niye buradayım’ gibi sorular soruyoruz kendimize ve bu dünyadaki varoluşumuzun peşine düşüyoruz. Askerde şafak yazmaktan banklara ve ağaçlara adımızı ya da sevdiğimiz kızın adının baş harfini kazımaya varana kadar ‘Ben buradaydım’ diyorsun aslında. Onun biraz daha sanatsal, daha fonksiyonel karşılığını da ben yaptığım grafik/tasarım işlerinde gösteriyorum. “Bir tasarım” çıkardı ama “bu tasarım” olmazdı. “Bir çakı” yapardı birisi ama “bu çakı” olmazdı. 

"Herkesin yaptığı işin kendisine benzediğini düşünüyorum. Kişideki ruhsal tekâmül, bakış inceliği, hayata karşı takındığı tavır işlerine de yansıyor."

BIÇAK İNSANA GÜVEN VERİR 

Bıçağa üreten ve kullanan kişi olarak ne tür anlamlar yüklüyorsun? 

Gündelik hayatın içinde baş etmekte zorlandığımız bazı durumlarda bize fonksiyonellik kazandıran bir şey. Bir çamaşır ipini elimizle çekip kopartamayız meselâ. Ama üzerimizde küçük bir çakı veya bıçak varsa bu işlevlere de sahip bir insana dönüşmüş oluruz. Bunu her şey için söyleyebiliriz, benim yaratılmış sıfır kilometre insan durumuma eklemlediğim/eklediğim bir şey. Güneşten etkilenmemek için güneş gözlüğü takmak gibi. Eksik olan tarafın kapatılması. Bu yönüyle diğer aletlerden çok büyük farkı yok. Ama bıçak geçmişte daha çok bir savunma silahıydı. Dolayısıyla bıçağın insana verdiği bir güven vardı. Bazen bıçak yapıyor oluşumla etrafımda bazı tepkiler alıyorum. İnsanlar benim agresif olduğumu düşünüyor. Aksine sabırlı ve sakinim. Bunu bana kazandıran şeylerden biri de bir sanatla uğraşıyor olmam. Günlük hayatta bıçağı en çok kadınlar mutfakta kullanıyor diye yemek yapan herkesi agresif ve saldırgan olarak tanımlayamayız. 

VİDA SIKMAKTAN BÎHABER ERKEKLER VAR 

Bıçak erkeğe ait bir araç mı? Erkek olmakla ilgisi ne sence?    

Bana kalırsa erkek çok ilkel dönemlerden gelen bir aşinalığa sahip. Kadının naifliği içinde bunun bir yeri yok. Naiflik denen şeyin de çok yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Kadın, erkekteki o ilkelliği görmek istemiyor. Çünkü bu çağ onlara salon beyefendisi erkek profilinin daha matah bir şey olduğunu söylüyor. Süreç içinde bunun böyle olmadığı anlaşılıyor. Bundan 4-5 sene önce kadınların en çok güvendikleri erkek anketinde Serdar Kılıç bir numara seçilmişti. Çünkü erkeğin birtakım şeyleri başarabilen, problemleri aşabilen donanıma sahip olması gerekiyor yaratılış olarak. Ama bugün vida sıkmaktan bîhaber, karşılaştığı mekanik problemleri çözebilecek donanıma sahip olmayan bir erkek profili var. 

Erkeklerin kadınsılaşması mı sözkonusu? 

Kadın böyle bir profil tayin etti. Ama karşısında şu an bir erkek değil kadınsı bir erkek görüyor ve iletişim kopukluğu mevcut. Bir erkek iş hayatında, doğada ya da ev hayatında problem çözebilme kabiliyetine sahip olmalı. Problem çözerken de daha sert, daha keskin ve köşeli aparatlara ihtiyaç duyuyoruz. Bunlardan biri bıçak. Bıçak kullanan bir kasap olmakla, tornavida kullanan bir tesisatçı olmak arasında problem çözmek noktasında çok büyük bir fark yok.  

Bıçaklarını sana has yapan şey nedir? 

Herkesin yaptığı işin kendisine benzediğini düşünüyorum. Kişideki ruhsal tekâmül, bakış inceliği, hayata karşı takındığı tavır işlerine de yansır. Bu resimde de, grafik tasarımda da böyle. İşlerimin çoğunda “unic” denilen eserin biricikliği anlamında bazı unsurlar var. İşlerimin âlamet-i farikası “yontu” ismini verdiğim formlardır. Kendinizi tam olarak aktarmayı başarırsanız yaptığınız işlerin de bir alâmet-i fârikası illaki oluyor.