25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Yemeğin kendisini değil ürettiği anlamları tüketiyoruz

Beslenmek hayatta kalmak için gerekli temel bir ihtiyaç. Ancak değişen dünya düzeni ile birlikte yemek yemenin de anlamı farklılaştı. Artık insanoğlunun hikaye tüketmek istediğini söyleyen İlkay Kanık; “Kitle iletişim araçları, sosyal medya, kapitalist sistem, küreselleşme, yemek malzemelerinin metalaşması yemeği gösteri haline getirdi. Tüketim kültürü insanları yemek yemeğe değil sadece tüketmeye ve bunu başka insanlara göstermeye yönlendiriyor” şeklinde konuşuyor.

MERVE YILMAZ ORUÇ4 Ağustos 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Yemeğin kendisini değil ürettiği anlamları tüketiyoruz

Yemek yemek en temel insani  ihtiyaç. Ancak artık karın doyurmak ikinci planda kaldı. Yediğimiz yemek ile yemeğe atfedilen anlamları da tüketmeye başladık. McDonald’s yemek aynı zamanda Amerikan kültürünü yaşamak demek. Zamanla bize gösterilen, reklamı yapılan markalar değişmeye başlasa da yemeğin bir gösteri öğesi olma durumu değişmiyor. 

Sinemadan, reklam filmlerine, televizyon programlarından yemek dergi ve kitaplarına, sofralardan restoranlara kadar birçok alanda estetikleştirilmiş gastro gösterilerinin günlük hayatı kapladığını belirten Kanık, “Gastromedya yeni tüketiciler üreterek bütün dünyada hâkimiyetini, yeni medya araçları ile kurmaktadır. Yiyecekler ve içecekler, medya araçlarından tarihin hiçbir diliminde olmadığı kadar anlatılmakta, fotoğrafları, filmleri çekilmekte ve bu göstergelere eşlik eden hikâyelerle medyada yer bulmakta” şeklinde konuşuyor.

 Yeme içmenin bağıra çığıra gösteri halini aldığı bir zamanda yeme etkinliklerinin kültürel boyutlarını medyadaki yansımasını ve değişen biçimini “Gastro Gösteri ve Gastro Sinema” kitaplarının yazarı Beykent Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü kurucu öğretim üyelerinden Dr. Öğretim Üyesi İlkay Kanık ile konuştuk. 

MCDONALDLAŞMA 

HIZLA YAYILDI

“Yemek hem eylem hem içerik olarak, gündelik hayatın içinde sanat eseri haline gelirken, beslenme ihtiyaç ilişkisine sanatsal boyut yoğun bir şekilde eklenmiş ve bu sayede beslenmeye estetik değer katılmıştır” diyen Kanık, Türkiye’de yeme içme alışkanlıklarının da değiştiğini söylüyor. Gastro Gösteri kitabı ile Türkiye’nin sosyolojik ve sembolik analizini yapan İlkay Kanık, yaşanan bu farklılaşmada en büyük etkenin medya olduğunu söylüyor. 

FRANSA VE ABD KÜLTÜRÜ MUTFAKLA GELDİ

“Medya denilince akla sadece televizyonlar gelmesin. Gazeteler, dergiler, yemek kitapları, romanlar, sinema ve çizgi filmler hepsi yemek kültürüne yön veren mecralar” diyen Kanık sözlerini şöyle sürdürüyor: Yemek kültüründeki en büyük değişim Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte oldu. İnsanlar alafranga ile alaturka arasında kaldı. 2. Dünya Savaşı öncesindeki kitaplara baktığımızda Fransız yemek kültürünün etkisinin oldukça yoğun olduğunu görürüz. Bunda çok erken dönemde açılan Fransız yemek okullarının etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu okulda yetişenler de kendi yemek kültürlerini yaymaya çalıştı.

 50’lili yıllara gelindiğinde ise 2. Dünya Savaşı’ndan galip çıkan Amerika’nın etkisi tüm dünyayı sarıyor. Bu dönemin medya iletişim araçlarından biri olan ve Vedat Nedim Tör’ün hazırladığı Aile dergisinde Amerikan yaşam kültürüne gönderme yapan yazılara sıkça rastlandığını belirten Kanık, yılbaşında hindi yeme kültürünün başlangıcını şöyle anlatıyor: 1948 kış sayısında, yeni yıl gecesi için bir hindi tarifi verildi. Amerikalıların Şükran Günü hindisi, Türkiye’de de yılbaşı gecesinin bir ritüeli haline geldi. Amerika mitosu, bu haberler ile yavaş yavaş Türk okurlarının zihninde yer etti ve damak beğenilerini şekillendirdi.

80’lerden sonraki döneme baktığımızda küreselleşme hızla yayılıyor ve yabancı markalar ülkeye girmeye başlıyor. Kitle iletişim araçlarının da gelişmesi ile birlikte 80’lerden sonra gastro gösteri başlıyor diyen Kanık, “Ülkeye giren ünlü markalar kendilerini göstermek istiyorlar. Bu tarihten sonra McDonaldlaşma yani hızlı tüketim kültürü yayılmaya başlandı. Kapitalizm ile birlikte yemek için ayrılan süre azaldı. Burada hızla ve uygun fiyata yemek yemek önemli hale geldi. Son zamanlarda yerel yemek sunan markaların da aslında McDonaldlaştığını görüyoruz” şeklinde konuşuyor.  

YEMEK DEĞİL HİKAYE TÜKETMEYE BAŞLADIK

Bugün ise McDonaldlaşma’nın başka bir düzeye döndüğünden bahseden Kanık, 2000’li yıllardan sonra insanların artık hikaye tüketmeye başladığını vurguluyor. Kanık, önceliklerimizin değişimini şöyle anlatıyor: “Artık gittiğiniz bir restoranda karın doyurma ihtiyacı ikinci plana atılırken performans yaşamak daha önemli oldu. Örneğin; Osmanlı mutfağı olan bir restorana gittiniz. Bir tarafta o dönemin müzikleri, bir tarafta Osmanlı kıyafeti giyen çalışanlar ve Osmanlı yemekleri ile o restoranda insanlara iki üç saatlik bir Osmanlı deneyimi yaşatıyorlar” diyor.

Yemek yemek insanların iletişimlerini etkiler ve karşı tarafla bağ kurulmasını sağlar. Yemeğin artık günlük hayatımızı zenginleştiren bir eylem haline geldiğini belirten Kanık, “Pahalı ya da ünlü bir restorana gidip sosyal medyada kendimizi etiketliyoruz. Çünkü tüketim kültürü içinde oraya gitmenin bir anlamı var. Nereye gittiğin bir zamanlar üzerine giydiğin elbise gibi önemli bir konu haline geldi. Önce yemiyoruz. İlk önce çekiyoruz, sonra paylaşıyoruz daha sonra yiyoruz. Önce görsel olarak tüketmeye başladık. Yemek yiyip yememek önemli değil artık o görselliği medyaya aktarmak onun ne kadar beğenildiğini görmek önemli. İlginin sürekli olması için ortak mesajı besleyen görsel hikayeler gerekiyor. Farklı hikayeler üretmek gerektiği için hiç olmadığı kadar gösteri üretiliyor. Bu noktada sosyal medya sınıfsal bir ifade tarzı üretiyor.

BUGÜN MODA:YERELLİK

“Gastro gösteriyi doğru bir şekilde değerlendirirsek ülkemizin yemek kültürünü başka ülkelere götürüp onları etkileyebiliriz” diyen İlkay Kanık, “Eğer sen yerel olanın hikayesini güçlü bir şekilde sunabilirsen senin kültürün de başka yerlerde yaşanır.” diyor ve ekliyor: Bu yüzden yerele yönelik daha fazla gösteri üretmeliyiz. Kendi özgün, gastronomi turizmimizi besleyen mesajlarımızı oluşturup yemek kültürümüzü deneyim ekonomisinin içinde değerlendirebiliriz. Bunun için de hikayesi olan anlamlı gösteriler oluşturmak gerekli” Kanık’a göre küresel pazarlama faaliyetleri, küresel düşün ama yerel hareket et mesajı veriyor. Artık yerel olan daha popüler hale geldi. Finike portakalı, Taşköprü sarımsağı, Siyez buğdayının değeri arttı. 

YEDİĞİMİZ YEMEK BİZİ ELE VERİYOR  

Neyi tükettiğimizin bizim kim olduğumuzu ve hangi topluma ait olduğumuzu gösterdiğini belirten İlkay Kanık, “Örneğin; Ramazan boyunca yemek yemeyip hep beraber belli bir saatte yemek yenilmesi o topluma ait bilgiler verir. Bunun gibi daha bir çok ritüel var. Zamanla bu ritüellerin anlamları değişse de her zaman insanların kim olduklarına dair bilgiler verir” diyor. 

Yemek kodları üzerinden bireyleri okuyabileceğimizi ve kimliklerini çözebileceğimizin altını çizen Kanık, şunları aktarıyor: “Postmodern dönemde kimlik önemli olmaya başladı. Biz kendi kimliğimizi tercihlerimize göre inşa ediyoruz. Kişinin; geleneksel mi modern mi olduğunu, dünya görüşünü, başka toplumlara olan bakış açısını, farklı kültürlere açık olup olmadığını, hangi sınıftan olduğunu, dinsel ve etnik kimliğini seçtiği, yediği yemeğe bakarak anlayabiliriz.”