Dünya sistemi perspektifinden Ukrayna–Rusya savaşını uzun süredir yazıyorum. Bu savaş artık "yönetilen bir arıza" değil; kendi başına bir düzene dönüştü. Avrupa'nın Rusya'ya ait dondurulmuş dev rezervleri kendi savunma sanayisini ayakta tutmak, ekonomik çöküşü ertelemek ve kendini yeniden kurmak için kullanma arzusu, kıtanın savaşla nefes aldığını açıkça gösteriyor. Washington'un girişimleri, Kiev'in sıkışması ve Moskova'nın stratejik okumaları yan yana geldiğinde şu soru karşımıza dikiliyor:
Barış mümkün mü?
Ve daha önemlisi: barışı kim istiyor gerçekten?
AVRUPA AÇISINDAN BARIŞ MÜMKÜN MÜ?
Trump'ın ortaya koyduğu plan, Avrupa'nın gerçek pozisyonunu netleştirdi:
Avrupa barışın gelmesini istemiyor.
Neden?
Ekonomik çöküşü savaşla geciktiriyor.
Sanayisi zayıflayan Almanya... Enerji kriziyle bocalayan Fransa... Bütçesi sürekli açık veren İngiltere... Tüm karanlık tabloya rağmen savaş, Avrupa için bir canlandırma motoruna dönüşmüş durumda. Rus varlıklarının savunma sanayisine aktarılmasının açıkça konuşulması tesadüf değil. Daha önce söylemiştim:
"Fonlara dokunulmaz denen düzen çöktü."
Savaş bitince AB'nin yönsüzlüğü daha belirgin hale gelecek.
Ukrayna krizi, AB'yi hem NATO'ya hem ABD'ye bağlayan en güçlü halka hâline geldi. Barışın gelmesi, kıtanın jeopolitik boşluğunu açığa çıkaracak.
Plan ilkelere aykırı gibi görünse de asıl korku başka.
Toprak devri ve NATO kapısının kapanması "güvenlik ilkelerine aykırı" denilerek eleştiriliyor. Fakat asıl mesele şu:
Barış gelirse AB kendi iç krizleriyle yüzleşmek zorunda kalacak.
Bu nedenle Avrupa, Kiev masaya oturmak istediği her an süreci yavaşlatıyor.
ABD AÇISINDAN BARIŞ MÜMKÜN MÜ?
Washington için savaş, Atlantik düzenini yeniden ayarlamanın yoluydu.
2014 Maidan darbesi, Victoria Nuland'ın Avrupayı aşağılayan çıkışı, Biden'ın Kiev dosyasını kontrol etmesi... Bunların tamamı bir jeopolitik mühendisliğin parçalarıydı.
Bugün ABD iki ayrı hatla ilerliyor:
Kurumsal yapı için savaş vazgeçilmez.
Pentagon'dan Kongre'ye, Atlantik ekseninin önemli bölümü için savaş; Rusya'yı zayıflatmak ve Çin'e hazırlanmak açısından en düşük maliyetli yöntem.
Trump çizgisi ise barışı araçsallaştırıyor.
Trump'ın planı, yüzeyde bir barış girişimi gibi görünse de gerçekte Çin'i Rusya ile dengelemeye dönük bir hamle.
Kırım'ın ve Donbas'ın fiilen kabul edilmesi, Ukrayna ordusunun sınırlandırılması, NATO kapısının kapanması gibi maddeler, Moskova'yı Pekin'den uzaklaştırma arayışıyla örtüşüyor.
Bu nedenle ABD'de hiçbir çizgi barışı bir hedef olarak görmüyor; barış sadece stratejik bir aparattır.
PUTİN'İN TAVRI
Putin, planı "gerçekçi bir çıkış" olarak karşıladı.
Çünkü plan, Moskova'ya şu avantajları sunuyor:
NATO kapısının Ukrayna'ya kapanması,
Kırım ve Donbas'ın fiilen tanınması,
Ukrayna ordusunun sınırlandırılması,
Yaptırımların gevşeme ihtimali ve uluslararası platformlara dönüş umudu.
Fakat bu tablo Rusya için bir final değil; yalnızca bir soluklanma.
BARIŞ PLANI NE SÖYLÜYOR NE SAKLIYOR?
Trump'ın planı bir ateşkes metni değil; küresel cepheleşmenin yeni mimarisini tarif ediyor.
Avrupa'nın savaşla yaşama stratejisini açığa çıkarıyor.
ABD içindeki yapısal çatlağı büyütüyor.
Rusya'ya sahada elde edemediği kazanımları masadan sağlama imkânı veriyor.
Ukrayna'yı onur ile müttefiklik arasında sıkıştırıyor.
Çin'e yönelik yeni bir hamlenin işaret fişeği niteliği taşıyor.
BU PLAN BARIŞI GETİRİR Mİ?
Teknik olarak mümkün.
Ama hiçbir aktör barışı amaç olarak görmüyor.
Savaş bugün Avrasya ile Atlantik arasındaki giderek sertleşen cepheleşmenin ana yakıtıdır.
Bu cepheleşme çözülmeden barış ancak tükeniş anında gündeme gelebilir.