Milli Savunma Üniversitesi'nden Fuat Emir Şefkatli, Türkiye'nin Libya'nın doğusuyla normalleşme adımlarının taraflara kazandıracaklarını AA Analiz için kaleme aldı.
Libya 2011'de dönemin Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'ye karşı başlatılan ayaklanmanın Şubat Devrimi'ne dönüşmesiyle siyasi, toplumsal ve askeri açıdan yeni bir döneme girdi. Ülke günümüzde de hala donmuş bir çatışma bölgesi olarak adlandırılıyor. Libya'da büyük ölçüde devrim sonrası birbirine rakip siyasi fraksiyonların devrimi sahiplenme girişimi şeklinde başlayan güç mücadelesi, zaman içinde silahlı grupların etkin birer aktör konuma gelmesiyle yerini askeri kamplaşmaya bıraktı. Bu tablonun hayata geçmesinde uluslararası güçlerin tek taraflı politikaları ve Libya'daki krize çözüm üretmek isteyen Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB), NATO gibi devletler üstü mekanizmaların yetersiz kalması da etkili oldu.
Türkiye ise süreç içinde ortaya çıkan bu karmaşık denklem içinde uluslararası hukuk ve dış politika ilkeleri dahilinde ülkenin yeniden barış ve istikrara kavuşması noktasında çözüm yolları arıyor. Öyle ki Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 24 Temmuz'da uluslararası bir medya kuruluşuna verdiği röportajda Libya'nın doğusuyla ilişkilerin oldukça iyi ilerlediğini kaydetti. Bingazi'deki Türkiye Başkonsolosluğu'nun yeniden hizmete açıldığını duyuran Bakan Fidan, Tobruk merkezli Parlamento Başkanı Akile Salih başta olmak üzere Halife Hafter ve oğullarıyla temas içinde olduklarını da sözlerine ekledi.
- DOĞU İLE NORMALLEŞME İVME KAZANIYOR
Bilindiği gibi Türkiye'nin Libya'nın doğusuyla normalleşme adımları, 2021'in son çeyreğinde atıldı. Bu anlamda, Türkiye'nin Libya'nın doğu bölgesi Sirenayka'ya yönelik açılımı gündeme aldığı dönem, 2021'in Aralık ayında düzenlenmesi planlanan başkanlık seçimlerinin iptal edilmesiyle birlikte siyasi çıkmaza girilen bir döneme karşılık geliyordu. Bu tarihler içinde, Libya Parlamentosu'ndan bir heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) yaptığı resmi ziyaretleri dönemin Libya Türkiye Büyükelçisi Kenan Yılmaz'ın Akile Salih'e olan ziyareti izledi. Ancak ilişkilerin olumlu yönde kırılma noktası, Akile Salih'in 2022'nin Temmuz ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edilmesi oldu.
Libya krizinin başlangıcından itibaren ülkenin iki ayrı güç merkezine ve toplumsal tabanına eşit mesafede yaklaşan Türkiye, son dönem itibarıyla tarihi ve kültürel açıdan güçlü ilişkilere sahip olduğu ülkenin doğusuyla diplomatik açılıma büyük önem atfediyor. Ancak Türkiye, Libya'nın doğusuyla artan temaslarının yanında Başbakan Abdulhamid Dibeybe liderliğindeki Milli Birlik Hükümeti (MBH) ve batıdaki kurumlarla sahip olduğu ilişkileri de muhafaza etmeyi hedefliyor.
-BİRLEŞTİRİCİ VE ÇÖZÜM ODAKLI RETORİK
Türkiye'nin son dönemde söylem ve ziyaretler bazında geliştirdiği bütünleştirici retorik ve politika tercihleri, Libya'daki gergin atmosferi diplomatik zemine kaydırmaya yönelik ciddi bir çaba şeklinde okunabilir. Çünkü doğu ve batı arasındaki meşruiyet krizi, parçalı güvenlik bürokrasisi ve yönetişim krizleri ile kapsayıcı çözümlerin gündeme alınmasında güçlü bir engel teşkil ediyor.
Buna karşın Türkiye tarafından oluşturulmaya çalışılan müzakere kanalları, üç alt başlık üzerinden hem Libya hem de Türkiye nezdinde orta-uzun vadede belli kazanımları içinde barındırıyor. Bunlardan ilki, Bakan Fidan'ın röportajında vurguladığı gibi Türkiye'nin doğuyla geliştirdiği ilişkileri doğu-batı bütünleşmesi ve entegrasyonuna yönelik kullanma yönündeki motivasyonu ve niyeti.
Libya'da seçimlerin düzenlenmesi ve demokratik geçişin sağlanması noktasında yalnız yerel unsurlarla değil Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar'la görüşen Türkiye'nin istikrar ve barışın tesis edilmesi için diplomatik çabalarını artırması Libya'da yeniden çatışma ortamını engelleyeceği gibi uzun vadede ülkenin birliğini güçlendirebilir. Bu durumun Türkiye açısından gerek mevcut kazanımların korunması gerekse ileriye dönük potansiyel faydalara ulaşılmasında etkili bir politika tercihi olduğunu söylemek gerekir.
Bundan hareketle ikinci husus, Libya'nın her iki bölgesiyle de derin tarihi, kültürel ve ekonomik ilişkilere sahip Türkiye'nin batıdaki nüfuzunu doğuya taşımasıyla Doğu Akdeniz'deki yani Mavi Vatan'daki çıkarlarını ve ticari kazanımlarını güvence altına alacak olmasıdır. Böyle bir senaryoda, geçmişte Türkiye'nin 2020'deki Deniz Yetkilendirme ve 2022'deki Hidrokarbon anlaşmalarına görece karşı olan doğudaki siyasi iklimin tamamen değiştirilmesi söz konusu olabilir. Her ne kadar ilgili anlaşmalar uluslararası hukuk ve meşruluk bakımından sağlam bir zemine otursa da bu anlaşmalara yönelik Parlamento ve Hafter kanadının dolaylı rızasının alınması Doğu Akdeniz jeopolitiğinde Türkiye-Libya müttefiklik ilişkisini güçlendirebilir.
Diğer taraftan, Türkiye'nin Libya'nın doğusuyla normalleşmesi daha geniş tabanlı ve kurumsal bir çizgiye oturduğunda Parlamentoya bağlı Libya Kalkınma ve Yeniden Yapılanma Fonu üzerinden Türk şirketleriyle yapılan anlaşmaların ciddi miktarda artış göstermesi oldukça muhtemeldir. Bu olası tablonun Türkiye'ye sağlayacağı ticari faydalar kritik öneme sahiptir.
Son olarak, Türkiye'nin ülkenin batısındaki askeri varlığı 2020 sonrası küçük çaplı çatışmaların geniş ölçekli iç savaşa dönüşmemesinde caydırıcılık görevi gördü. Türkiye'nin eğitim ve danışmanlık üzerine kurulu askeri misyonu, doğu-batı arasındaki askeri kamplaşmanın da ötesinde batıdaki parçalı güvenlik bürokrasisini de dengede tuttu. Gelinen noktada Libya'nın doğusuyla yürütülen üst seviye diplomatik temaslar, geçmişte doğu merkezli kamuoyu ve medya kuruluşları tarafından Türkiye'nin askeri varlığına yönelik geliştirilen olumsuz anlatının da kırılmasına ön ayak olabilir. Aynı zamanda devam eden süreç, demokratik bir yapı kurulana kadar geçen sürede askeri yapılanma ve angajmanların planlanmasında Türkiye'ye önemli bir zaman kazandırabilir.