15 Aralık 2024 Pazar / 14 CemaziyelAhir 1446

Bölgede yeni bir dönemin kapıları mı açılıyor? Türkiye dönemeci başarıyla geçti

KKTC Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanı Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, BM ev sahipliğindeki gayriresmi Kıbrıs görüşmesinin bölgeye neler getireceğini değerlendirdi. Işıksal, 'Son 4 yıldır Türkiye Cumhuriyeti'nin tam desteğiyle istikrarlı bir şekilde sürdürülen, egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye dayanan yeni proaktif siyaset, bir dönemeci daha başarıyla geçti.' dedi.

AA17 Ekim 2024 Perşembe 16:32 - Güncelleme:
Bölgede yeni bir dönemin kapıları mı açılıyor? Türkiye dönemeci başarıyla geçti

KKTC Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanı Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve GKRY lideri Nikos Hristodulidis'in 15 Ekim Salı akşamı BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in ev sahipliğindeki gayriresmi görüşmelerini konu alan bir analiz kaleme aldı.

***

15 Ekim Salı akşamı Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres'in ev sahipliğinde New York'ta düzenlenen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) lideri Nikos Hristodulidis arasındaki gayriresmi yemekli görüşme, İsrail'in Gazze'de sürdürdüğü soykırım ve bölgede yarattığı ateş çemberinin gölgesinde gerçekleşti.

-BÖLGESEL BARIŞ VE İŞBİRLİĞİ İÇİN BİR FIRSAT

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar görüşme öncesi yaptığı açıklamada, bu yemeğin herhangi bir ajandası olmayan ve 6 aylık görev süresi 12 Temmuz itibarıyla sona eren BM Genel Sekreteri kişisel temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar tarafından verilen rapor sonrası genel bir durum değerlendirilmesi olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Tatar, bu buluşmanın özellikle Orta Doğu'daki savaş sonrası daha da önem kazanan bölgesel barış ve işbirliği için Kıbrıs Türk tarafınca ortaya konulan 6 işbirliği önerisinin hayata geçirilmesi için de bir fırsat olabileceğinin altını çizdi.

Rum tarafı ise artık kanıksandığı üzere umut tacirliği yaparak ve özellikle kendi kamuoyunu yanlış yönlendirerek New York'taki görüşmelerin 2017 Crans Montana'da kaldığı yerden, BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) iki bölgeli ve iki toplumlu federasyon kararları ve Avrupa Birliği (AB) müktesebatına uygun olarak yeniden başlaması için bir sıçrama tahtası olacağını, hatta Guterres'in taraflara bu konuda yazılı bir belge vereceği kurgusu üzerine kurdu.

Görüşme sonrası yapılan açıklamalarda Cumhurbaşkanı Ersin Tatar görüşme öncesi söyledikleriyle tutarlı bir şekilde Kıbrıs Türk Halkının egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüsü teyit edilmeden resmi müzakere sürecinin hiçbir koşulda başlamayacağını ve Kıbrıs Türk Halkına uygulanan hukuksuz ve insan haklarına aykırı ambargo ve izolasyonların kaldırılması gerektiğini ilk ağızdan BM Genel Sekreterine ilettiğini belirtti.

Rum lider Hristodulidis ise Ersin Tatar'dan yeni bir şey duymadığını ve müzakerelere yeniden başlama noktasında olunmadığını belirterek adeta propaganda çalışmasının nasıl fiyaskoyla sonuçlandığını itiraf etti. Hristodulidis ayrıca yine artık alışılageldik bir durum olan dış ülkelere bel bağlama siyasetinin bir devamı olarak bundan sonraki gayriresmi görüşmeye İngiltere'nin de katılması gerektiğini söyledi.

BM Genel Sekreteri sözcüsü tarafından yapılan resmi açıklamada ise liderlerin ileriye yönelik neler yapılabileceği konusunda ileriki bir tarihte Genel Sekreter'in himayesinde daha geniş bir formatta gayriresmi bir toplantı yapılması konusunda ve yeni sınır geçiş noktalarının açılması olasılığını araştırmak üzere Ada'da buluşma konusunda mutabakata vardığı belirtildi.

- GÖRÜŞMENİN ÇIKTILARI NELER OLDU?

New York'taki gayriresmi yemek Türk tarafı açısından çeşitli kazanımlarla sona erdi. Öncelikle Rum tarafının tüm dünya kamuoyunu ve diplomatik çevreleri aldatmaya yönelik "Türk tarafı her türlü diyalogdan kaçıyor" propagandası ağır bir darbe yedi. Cumhurbaşkanı Tatar tarafından devamlı olarak dile getirilen Kıbrıs Türk tarafının diyalogdan hiçbir zaman kaçmadığı hatta Ada'da yaşayan iki halkın da faydasına olacak çeşitli işbirliği projeleri için görüşmeye hazır olduğu görüşü bir kez daha dünya nezdinde ispatlandı.

İkinci olarak, BM Genel Sekreteri sözcüsü tarafından yapılan resmi açıklamada da görüldüğü üzere iki taraf arasında ortak zemin bulunmadığı ilk kez kabul edildi. Böylelikle zaman kaybı ve Kıbrıs Türk halkının Rum tarafının siyasi mahkumu olarak kalmasından başka bir amacı olmayan tüketilmiş federal zeminde herhangi bir görüşme olmayacağı da bir nevi teyit edildi. Bu konuyla ilgili olarak BM Genel Sekreteri Kıbrıs Şahsi Temsilcisi Maria Holguin'in görev süresinin ve misyonunun devam etmesi yönündeki Hristodulidis'in talebinin Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın kararlı duruşu neticesinde uzatılmayacak olması da iki taraf arasında ortak zemin olmadığının bir başka tezahürü olarak ortaya çıktı. Bu doğrultuda bir başka kazanım da Rum tarafının büyük umut bağladığı Kıbrıs meselesinin özüne ilişkin hiçbir konunun konuşulmamış olmasıdır.

Üçüncü olarak Rum tarafının yıllardır Kıbrıs Türk halkına uyguladığı insanlık dışı ve yasal olmayan izolasyonların ve yine Rum tarafının son zamanlarda artan KKTC'ye yönelik turizm, üniversite ve emlak sektörüne yönelik baskıcı siyasetinin ve KKTC'ye yatırım yapan yabancılara karşı yapılan tutuklamaların BM Genel Sekreteri nezdinde gündeme getirilmesi ve kayda geçirilmesi, ileride olabilecek olası gayriresmi görüşmelerin ajandasını oluşturması açısından önemlidir.

Sonuç olarak, son 4 yıldır Türkiye Cumhuriyeti'nin tam desteğiyle istikrarlı bir şekilde sürdürülen, egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye dayanan yeni proaktif siyaset, bir dönemeci daha başarıyla geçti. BM açıklamasında da ifade edildiği üzere Kıbrıs Türk tarafı hem Ada'da yaşayan tüm Kıbrıslıların ve gelecek nesillerin yararına olacak şekilde Kıbrıs meselesinin çözümüne katkı sağlamaya her zaman hazırdır. Bölgemizde alanı gittikçe genişleyen ateş çemberi de göz önünde bulundurulduğunda tek çözüm modeli iki devletin işbirliğine dayalı çözüm modelidir. Bir başka ifade ile Kıbrıs'ta adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm Rum tarafına sağlanan sanal ve haksız statüyle değil, adadaki mevcut iki devlet gerçeğinin teyidiyle sağlanabilir. Kıbrıs Türk Halkı bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hiçbir dayatmaya boyun eğmeyecek ve varlığının teminatı olan devletinden ve egemenliğinden asla vazgeçmeyecektir.