13 Mayıs 2025 Salı / 16 Zilkade 1446

İki ülke diplomatik kopuşun eşiğinde! Bölgedeki çatışmaya Türkiye müdahalesi

Sudan ile BAE arasındaki kriz derinleşirken, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler de durma noktasına geldi. Dünyanın en sıcak krizlerinde arabuluculuk rolünü üstlenen Türkiye, Sudan-BAE geriliminde de kilit öneme sahip. Türkiye'nin iki ülke arasındaki barış görüşmelerinde oynayacağı rol, bölgesel istikrarın geleceği açısından da hayati önem taşıyor. İşte detaylar...

AA13 Mayıs 2025 Salı 11:40 - Güncelleme:
İki ülke diplomatik kopuşun eşiğinde! Bölgedeki çatışmaya Türkiye müdahalesi

ORSAM Kuzey Afrika Çalışmaları Koordinatörü Dr. Kaan Devecioğlu, Port Sudan saldırıları çerçevesinde Sudan-BAE gerilimini ve Türkiye'nin arabulucu rolünün önemini AA Analiz için kaleme aldı.

SUDAN-BAE GERİLİMİ: ARABULUCU TÜRKİYE Mİ OLACAK?

5-7 Mayıs 2025 tarihlerinde Sudan'ın doğusundaki Port Sudan kenti, Hızlı Destek Güçleri (HDK) tarafından gerçekleştirilen bir dizi insansız hava aracı (İHA) saldırısına hedef oldu. Bu saldırılar yalnızca Sudan savaşında yeni bir cephe açmakla kalmadı, aynı zamanda ülkenin diplomatik ilişkilerinde ciddi kırılmalara neden oldu.

Sudan ordusu, bu saldırılarda kullanılan gelişmiş İHA sistemlerinin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından sağlandığını iddia ederek Abu Dabi ile diplomatik ilişkilerini kesti. Ancak BAE yönetimi bu iddiaları yalanlayarak Port Sudan hükümetini Sudan'ın meşru yönetimi olarak tanımadığını açıkladı.

Geçtiğimiz aylarda ordu güçlerinin başkent Hartum'u yeniden kontrol altına almasından sonra yaşanan bu gelişme, bölgesel güvenlik dinamiklerini etkileyecek boyutta bir krizi gündeme taşıdı. Türkiye açısından bu yeni durum hem risk hem de fırsatlar barındırıyor.

PORT SUDAN SALDIRILARI VE DİPLOMATİK KIRILMA

Kızıldeniz kıyısında yer alan ve Sudan'ın dış ticaretinin yaklaşık yüzde 90'ına ev sahipliği yapan Port Sudan, savaşın ilk aşamalarında başkent Hartum'un düşmesiyle birlikte geçici hükümetin merkezi haline geldi. HDK'nin bu bölgeyi hedef alan saldırıları, havalimanı, yakıt depoları, Flamingo Deniz Üssü ve sivil altyapıda ağır tahribata yol açtı. Birleşmiş Milletler (BM) insani yardım uçuşlarını askıya alırken, sahadaki birçok yardım kuruluşu operasyonlarını durdurmak zorunda kaldı.

Sudan ordusu, bu saldırıların arkasında BAE'nin olduğunu iddia ederek 5 Mayıs'ta Abu Dabi ile tüm diplomatik ilişkilerini kestiğini açıkladı. BAE ise suçlamaları reddetti ancak BM uzmanları, HDK'ye ulaştırılan silah ve İHA sistemlerinin Çin menşeli olduğunu ve bu silahların BAE üzerinden temin edilmiş olabileceğini değerlendirdi.

Bu gelişme, savaşın sadece Sudan içindeki gruplar arasında değil, bölgesel güçler arasında da bir vekalet çatışmasına dönüşme eğiliminde olduğunu gösteriyor. Körfez ülkelerinin, özellikle BAE'nin, Sudan'daki farklı aktörlere verdiği destek, çatışmanın daha karmaşık bir hal almasına yol açıyor.

TÜRKİYE'NİN POZİSYONU VE STRATEJİK İLGİSİ

Türkiye, Sudan'a yönelik insani yardımlarını büyük ölçüde Port Sudan üzerinden yürütüyor. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve Türk Kızılay koordinasyonunda İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı gibi insani yardım kuruluşlarının sahadaki operasyonları bu liman kentine bağımlıdır. Limandaki istikrarsızlık, Türkiye'nin Afrika Boynuzu ve Sahel bölgelerine yönelik yardım ve kalkınma faaliyetlerini sekteye uğratma potansiyeline sahiptir.

Ayrıca Türkiye'nin 2017'de Sevakin Adası'nın restorasyonu ve ortak kullanımına ilişkin Sudan ile yaptığı anlaşmalar da göz önüne alındığında, Kızıldeniz havzası Türkiye için sembolik ve jeostratejik bir değer taşıyor. Bu bağlamda Port Sudan'daki gelişmeler, Türkiye'nin deniz güvenliği perspektifini ve Afrika'daki varlığını doğrudan ilgilendiriyor.

TÜRKİYE ARABULUCU ROL ÜSTLENEBİLİR Mİ?

Türkiye, 2025 yılı itibarıyla Sudan ile BAE arasında tırmanan diplomatik krizi yumuşatmak amacıyla dikkat çekici bir arabuluculuk sürecine girmiştir. Bu çabanın arka planında hem Türkiye'nin Sudan'daki mevcut diplomatik ve insani varlığı hem de Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz havzasında artan jeopolitik angajmanı yer almaktadır.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Aralık 2024'te Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ile yaptığı görüşmede Türkiye'nin arabuluculuk teklifinde bulunduğu kamuoyuna yansıdı, Sudan tarafı ise bu öneriyi olumlu karşıladığını açıkladı.

Takip eden haftalarda Türkiye Dışişleri Bakanı Yardımcısı Burhanettin Duran başkanlığındaki bir heyetin Port Sudan'a yaptığı ziyaret, Türkiye'nin bu süreci yalnızca sözlü değil, diplomatik mekanizmalar yoluyla da yönettiğini gösterdi. Görüşmelerde Sudanlı yetkililer, Türkiye'nin hem tarafsızlığına hem de diplomatik birikimine güven duyduklarını ifade etti. Benzer şekilde, BAE de Türkiye'nin arabuluculuk teklifine sıcak baktı ve Ankara ile iletişim kanallarının açık olduğunu belirtti. Bu durum, Türkiye'nin her iki tarafla da sürdürülebilir ve yapıcı temaslar kurabildiğini göstermesi açısından dikkat çekicidir.

Türkiye'nin bu süreçte öne çıkmasının arkasında, Afrika'da giderek derinleşen arabuluculuk tecrübesi bulunuyor. 2024 yılında Somali ile Etiyopya arasında yaşanan liman krizi sonrasında Türkiye'nin başlattığı "Ankara Süreci" çerçevesinde yürütülen müzakereler, tarafların ortak bildiri yayınlamasıyla sonuçlandı ve Türkiye'nin güvenilir bir kolaylaştırıcı aktör olarak profilini pekiştirdi. Bu örnek, Sudan ve BAE arasında daha karmaşık ve çok taraflı aktörlerin devrede olduğu bir krizde dahi Türkiye'nin diplomatik kanal olabileceğini göstermektedir.

Diğer taraftan, Türkiye'nin arabuluculuk çabasını çok taraflı yapılarla koordine etmesi, girişimin etkinliği açısından büyük önem taşımaktadır. Afrika Birliği, Arap Ligi ve BM gibi aktörlerle istişare içinde yürütülecek bir diplomasi, hem Türkiye'nin tek başına inisiyatif alma riskini azaltacak hem de çözümün meşruiyetini artıracaktır. Türkiye'nin insani diplomasi araçlarını bu süreçle bütünleştirmesi de, krizin sadece siyasi değil, aynı zamanda insani yönüne odaklanan kapsamlı bir yaklaşım geliştirmesine olanak tanıyacaktır.

Buradan hareketle, Türkiye'nin Sudan ile BAE arasında yaşanan diplomatik kriz bağlamında geliştireceği arabuluculuk girişimi, ülkenin Afrika'daki çok yönlü dış politikasının doğal bir uzantısıdır. Taraflar nezdinde güvene dayalı ilişkileri ve daha önceki başarılı arabuluculuk deneyimleri, Türkiye'yi bu süreçte değerli ve doğal bir arabulucu aktör haline getirmektedir.

Sonuç olarak, Port Sudan'daki İHA saldırıları ve akabinde Sudan-BAE arasında yaşanan diplomatik kopuş, yalnızca Sudan iç savaşının değil, aynı zamanda Kızıldeniz bölgesindeki güç mücadelelerinin de sertleştiğine işaret etmektedir.

Türkiye'nin bu süreçte oynayabileceği rol, sadece insani ve diplomatik çerçevede değil, aynı zamanda bölgesel istikrarın geleceği açısından da önem taşımaktadır. Ankara'nın bu krize yönelik proaktif bir tutum sergilemesi, Afrika'daki diplomatik kapasitesini ve güvenilir arabulucu imajını konsolide edecektir.

ÖNERİLEN VİDEO

Bayraktar TB3'ler peş peşe havalandı

Kapat
Video yükleniyor...