Gazze'de yaşanan insani trajedi, yalnızca bölgesel bir katliam değil, uluslararası siyasetin de kırılgan bir aynası hâline geldi. ABD başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu politikalarında gözlemlenen değişiklikler, özellikle Gazze'ye yönelik çözüm arayışları, İsrail siyasetinde Binyamin Netanyahu'yu iç ve dış politikada sıkışmış bir aktöre dönüştürdü.
Trump'ın, Gazze'de çatışmasızlık ortamı yaratmaya yönelik, Türkiye ve Katar üzerinden yürütülen insani yardımların kurumsallaştırılması veya Hamas'la dolaylı temasların gündeme gelmesi gibi önerileri Netanyahu için iç siyasette yıkıcı sonuçlar doğurabilecek gelişmelerdir. Bu nedenle İsrail hükümeti, ABD'den bölgeden çekilmemesini, YPG'ye desteğini sürdürmesini, Yemen'de Husilerle doğrudan temas kurmamasını ve Hamas'ı meşru bir aktör olarak tanımamasını talep etmektedir. Bu talepler, yalnızca güvenlik endişeleriyle açıklanamaz; bu yaklaşım biçimi Netanyahu'nun iktidarda kalma arzusunun, derin ve politik bir kaygının ürünüdür.
İSRAİL HÜKÜMETİNİN MEŞRUİYET KRİZİ
Netanyahu, içeride giderek artan bir meşruiyet krizinin pençesinde. Yolsuzluk davaları, toplumsal protestolar ve kabine içi çatlaklar, liderliğini sorgulatır hâle gelmiştir. Bu nedenle Gazze krizi, onun için aynı zamanda bir "gündem yönetim aracı" hâline dönüşmüştür. Savaş, bir vampirin iktidarının nefes borusudur. Ne yazık ki bu borudan çıkan her nefes, Gazze'de bir çocuğun son nefesine karşılık gelmektedir.
Uluslararası İlişkiler teorilerinde sıkça atıfta bulunulan "rally 'round the flag" etkisi, savaş dönemlerinde liderlerin halk desteğini artırmak için dış tehditleri kullanmalarını açıklar. Netanyahu'nun Gazze politikası tam da bu stratejiye dayanmakta; güvenlik söylemi üzerinden içeride siyasi birliğini sağlamaya çalışmaktadır.
Bu yaklaşım, yalnızca siyasi bir tercih değil, aynı zamanda ahlaki bir çöküş göstergesidir. Çünkü bu stratejinin bedelini, yıkılan evlerde annelerini arayan çocuklar, bombalanan hastanelerdeki doktorlar ve uluslararası hukuka duyduğu inancı yitiren tüm dünya ödemeye devam ediyor.
STRATEJİK BİR ARAÇ OLARAK SOYKIRIM
Soykırımın stratejik bir araç hâline getirildiği bu ortamda, Netanyahu'nun her askeri hamlesi, bir iktidar manevrası olarak okunmalıdır. Bu hamleler yalnızca Gazze'yi değil, İsrail toplumunu da tahrip etmektedir. Maneviyatın, adaletin ve insan onurunun ayaklar altına alındığı bu süreçte, sessiz kalmak, zulmün ortağı olmaktır.
Netanyahu, artık sadece siyasi olarak değil, vicdani olarak da tükenmiş bir figürdür. Her saldırıyla biraz daha yalnızlaşmakta, her bombayla hem kendini hem halkını karanlığa sürüklemektedir. Bugün Gazze semalarında yankılanan çığlıklar, yalnızca mazlumların değil, insanlığın da yitirilen ahlakının haykırışıdır.