14 Aralık 2024 Cumartesi / 13 CemaziyelAhir 1446

Sadece yüzü değil, hayatı da çalındı!

2009 yılı Haziran ayında, Tahran'da bir gösteride vurularak öldürülen Nida Ağa Sultan, İran'daki protesto hareketinin yüzü haline gelmişti. Ama bir sorun vardı: O yüz ona değil öğretim üyesi Nida Sultani'ye aitti. Sultani medya tarafından yapılan bir yanlışlığın hayatını nasıl alt üst ettiğini anlatıyor:

21 Kasım 2012 Çarşamba 07:00 - Güncelleme:
Sadece yüzü değil, hayatı da çalındı!
21 Haziran 2009 sabahı iş yerime erken gittim ve bilgisayarımı açtığımda e-posta kutumda Facebook'tan 67 arkadaşlık teklifi geldiğini gördüm. Bir saat sonra 300 arkadaşlık teklifi daha gelmişti.

O sırada fotoğrafımın dünyanın dört bir yanında internet siteleri ve televizyon yayınlarında göründüğünden haberim yoktu.

Çalıştığım üniversitedeki öğrenciler kampüste oturma eylemleri yapıyorlardı ve okul idaresinden olduğum için normal saatte çıkıp eve gidemiyordum. İşte o akşam, tanımadığım birinden bir e-posta aldım.

E-postayı yazan kişi, benim ismimi taşıyan bir kızın, bir gün önce Tahran sokaklarında öldürüldüğü belirtiyordu. Mektubu yazan, Facebook üzerindeki isimler arasından eleme yoluyla, Nida Sultan'ın sayfasını bulmaya çalışıyordu.
Yüzüm, uluslararası medya organlarında

Eve gittiğimde öğrencilerim, meslektaşlarım, arkadaşlarım ve akrabalarımdan çok sayıda telefon almaya başladım. "Seni CNN'de gördük, Fox haberlerinde resmin vardı, İran kanallarında göründün" diyorlardı.

Uluslararası medya Facebook sayfamdan aldığı fotoğrafı, Nida Ağa Sultan'ın ölüm haberine iliştirerek kullanmaya başlamıştı.

Hemen bir açıklama notu koyarak, Facebook sayfama arkadaş olarak kaydolan ve aralarında yüzlerce uluslararası gazeteci ve blogcunun da bulunduğu insanlara, bunun bir hata olduğunu, önceki gün öldürülen kişinin ben olmadığımı bildirdim.

Bazı blogcular notumu alıp güncelleme yaptılar ama, gazeteciler bu açıklamayı hiç dikkate almadan benim fotoğrafımı kullanmaya devam etti.

Çok sayıda nefret mesajı almaya başladım. Beni, Nida'nın hesabına girmeyi başarıp direniş ve muhalefetin sembolu haline gelen bir kahramanı karalamaya çalışan bir sahtekar, İran İslam Cumhuriyeti'nin bir ajanı olmakla suçlayanlar oldu.

Ağa Sultan'ın ailesi onun gerçek resimlerini yayımladı ama o üzüntülü ve kötü zamanlarında bunu yapmaları biraz zaman aldı. Gerçek resim ortaya çıktığında olayın üzerinden 48 saat geçmiş ve benim fotoğrafım çoktan, bütün bir muhalefet hareketinin şehidinin yüzü olarak, hafızalara nakşolmuştu.

Kendi cenazemi izler gibi

Haberlerde, dünyanın dört bir yanında insanların ellerinde benim fotoğrafımla gösteriler yaptığını, mumlar yaktıklarını görmek çok tuhaftı. Oturmuş, kendi cenazemi izliyordum adeta.

Nida Sultani'nin Facebook'dan alınan resmi 48 saat içinde dünyanın dört bir yanına yayıldı

Tabii ki aslında ben de vurulmuş olabilirdim. Bu masum kadının başına gelen, benim başıma da gelmiş olabilirdi.

İran yönetimi Ağa Sultan'ın ölümüne ülke dışından gösterilen ilgi ve tepkiden rahatsız oldu. Üç gün sonra İstihbarat Bakanlığı'ndan görevliler evime gelip bir toplantıya çağırıldığımı bildirdi.

Nida Ağa Sultan olayından sıyrılmak istiyorlardı ve benim yanlışlıkla kullanılan ismim ve fotoğrafım, kullanabilecekleri tek kozdu.

Nida'nın aslında öldürülmediği, bunun İran'a karşı bir propaganda olarak yaygınlaştırıldığı kuşkusunu yaygınlaştırmak istiyorlardı. Fotoğrafın benim Facebook sayfamdan alınmadığını, ama Avrupa Birliği tarafından yayımlandığını ima etmeye çalışıyorlardı.

Onlara bu konuda yardımcı olmayı reddettim.

İstedikleri rolü oynamaya gönüllü olmadığımı anladıkları zaman, aleyhimde hareket etmeye başladılar.

Bir ajanın bana "Sen bir birey olarak bizim için önemli değilsin. Şu anda söz konusu olan, İslami anavatanın ulusal güvenliği. " dediğini hatırlıyorum.

Kafkaesk bir sürece giriş

Durumum çok karmaşıklaşmıştı. Birçok arkadaşım ve meslektaşım benimle ilişkiyi sürdürmenin kendilerini de tehlikeye atacağını düşünmeye başladılar. Bunlardan biri de erkek arkadaşımdı. Onunla da ilişkim kesildi.

Diğer bazı arkadaşlarım ise bana yardımcı olmaya, bir çıkış aramaya odaklanmamı sağlamaya çalışıyorlardı. Onları dinlemedim. Çok bunalmış ve korkmuştum. Bir fotoğraf yüzünden hayatımın mahvolduğuna hala inanamıyordum.

İstihbarat Bakanlığı ajanları evime en son geldiklerinde yanıma kimseyi ya da herhangi bir eşyamı almama izin vermeden, aldılar beni.

Ülkenin güvenliğini tehlikeye atmakla, ihanetle suçluyorlardı. CIA ajanı olmakla suçlandım ve bir itiraf imzalamam istendi. Bu tür bir suçlamanın sonunun İran'da ölüm cezası anlamına geleceğini iyi biliyordum.

Bütün bunlar yalnızca 12 gün içinde oldu. Kafkaesk bir süreç yaşıyordum.

İki haftadan kısa bir süre içinde, sıradan bir hayat süren bir İngiliz edebiyatı profesöründen, ülkesinden kaçmak zorunda kalan birine dönüşmüştüm.

Ve kaçış...

Arkadaşlarım herşeyi ayarladı. Onların yardımıyla havaalanındaki bir güvenlik yetkilisine rüşvet vererek İran'ı terkettim. Verdiğim rüşvet 11 bin euro kadardı.

Önce Türkiye'ye gittim ve ilk defa orada siyasi iltica isteme fikriyle karşı karşıya geldim. Sonra Yunanistan'a ve sonunda Almanya'ya geçtim. Almanya hükümeti beni bir mülteci kampına gönderdi, daha sonra da iltica isteğimi kabul etti.

Mülteci hayatı, rüzgarda uçuşan yaprağa benzer.

Hiçbir aidiyet duygusu taşımadan havada asılıymışcasına yaşarsınız. Köklerinizden koparılmışsınızdır, geriye dönmenize izin yoktur.

Şimdi geri dönüp baktığım zaman en çok batı medyasına öfke duyuyorum. Ölen kişiye ait olmadığını bile bile, resmimi kullanmaya devam ettiler. Bile bile beni tehlikeye attılar.

Bir daha asla, o eski ben olamam. Hala depresyondayım, hala kabuslar görüyorum.

Ne var ki, yeni ve daha iyi bir hayat için mücadele etmeye karar verdim. Bir insan olarak bunu hakettiğime inanıyorum.

Nadia Sultani şu anda 35 yaşında ve ABD'de bir üniversitede misafir öğretim üyesi olarak çalışıyor. İran'dan ayrıldığından beri ailesiyle görüşmedi. İranlı yetkililer kendisinin hala Nida Ağa Sultan olduğunu ve kendisini ölmüş gibi yansıtmaya çalıştığını iddia ediyor. 'Çalınan Yüzüm' adlı bir kitapta kendi hikayesini anlatan Nida Sultani, BBC Dünya Servisi radyosunun 'Outlook' programında yaşadıklarını anlattı.