Bu köşeyi takip edenler iyi bilir; uzun zamandır Afro-Avrasya coğrafyasında yükselen Türk Kuşağı kavramına özellikle dikkat çekiyorum. Çünkü mevcut dünya düzeninin yaşadığı sistem krizi, yalnızca ekonomik ya da askeri alanlarla sınırlı değil; aynı zamanda anlam, kimlik ve kültür krizidir. Onun için "bu kriz karşısında, Türk dünyasının ortak ufku; sadece 'jeopolitik bir hat' olmaktan çok daha fazlasına, yeni dünyanın kurucu potansiyeline dönüşmelidir." diyorum.
Bunun adı tam olarak şudur...
Jeokültürel bütünlüğünü inşa eden Türk Kuşağı.
Bu bütünlüğün merkezinde ise sadece bir medya kuruluşu değil; bir medeniyet aktörü duruyor...
TRT Avaz.
Ve o kürsünün üzerinde, tüm anlamıyla kapsayıcı bir slogan parlıyor:
"Türk'ün Avazı, Kardeşliğin Ekranı."
TRT Avaz'ın yeni yayın döneminin tanıtımının yapıldığı gecede, "Ahmet Yesevi", nam-ı diğer "Yesi'li Hoca" ismine ilişkin vurgular beni çok heyecanlandırmıştı. Bu vurgu, tarihsel bir hatırlatma olmanın ötesindedir. Ahmet Yesevi, Türk'ün gönül alfabesini yazan kişidir.
Dili mayalayan, sesi yoğuran, irfanı yurt yapan...
O maya, Türkistan'da attı köklerini, Kafkasya'da yükseldi, Anadolu'da ete kemiğe büründü, Balkanlarda Tuna'ya karışarak bir milleti tarih yapan avaza dönüştü.
İşte TRT Avaz'ın programları tam da bu güzergâhın iz düşümüdür.
Kâh tarihin en eski çağlarına uzanan belgesel ve sohbetlerle...
Kâh o tarihten tevarüs ettiğimiz kültürün ince motiflerini ekrana taşıyan kültür-sanat içerikleriyle...
Kâh bir şiirin kalbinden kopup gelen ortak duyguyu Balkan'dan Türkistan'a taşırken...
Kâh coğrafyadan coğrafyaya aktarılan destanları gün yüzüne çıkaran tarih serileriyle...
Bu tarihsel süreklilik yalnızca duygusal bir bütünlük değil; yetmiş iki milleti bir ve kardeş bilen Türk'ün bilgi üretme biçiminin köküdür. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig'de "Kişi halk içinde sözüm der ise, söz kişi ünün yüceltir" diyerek, kamusal sözün kader kurucu etkisini ortaya koymuştu. Bilge Kağan, Orhun Yazıtları'na "Üstte mavi gök çökmedikçe..." diye başlarken; dağılmayan siyasal irademizin kodlarını taşa işlemişti. Dede Korkut, sözü "sözü söze ekleyen gerek." diyerek hafızanın taşıyıcı bandına dönüştürdü. Kaşgarlı Mahmud ise Divânu Lugati't-Türk'te ortak dilin coğrafyayı aşan stratejik gücünü belgeledi. Bugün TRT Avaz'ın yaptığı bir yönüyle budur...
Sözün coğrafyasını yeniden örmek.
İşte TRT Avaz, bu yolculuğu tekrar 21. yüzyılın stratejik iletişim gücüne dönüştürüyor.
Bugün dünyanın yeni kavşağında şu hakikat açıkça görülüyor:
Jeopolitik egemenlik, jeokültürel egemenlik olmadan var olamaz.
Koridorlar, üsler, anlaşmalar...
Bunlar, ancak ortak hafızanın taşıyıcı sütunlarıyla desteklenirse gerçek güç üretir.
Türk Devletleri Teşkilatı ile ete kemiğe bürünen Türk Kuşağı tam da bu nedenle üç boyutlu bir inşadır:
Jeopolitik bağlam: Enerji, güvenlik, ulaşım hatları
Jeoekonomik bağlam: Üretim ve dijital entegrasyon
Jeokültürel bağlam: Dil, sanat, tarih, ortak kimlik
Bu üçüncü boyutun stratejik karşılığı ise bugün sahada somut bir aktörle temsil ediliyor...
Bu noktada TRT Avaz, Türk dünyasında yürütülen epistemik inşa çabasının önemli aktörlerinden biridir.
Kazak bozkırındaki bir ağıtı, Kerkük'te dillenen bir ağırlamayı, Güney Azerbaycan'ın yanık sesini, Doğu Türkistan'ın acısını, Kıbrıs'ın umut türküsünü aynı kalbe bağlayan frekans tam da budur.
TRT Avaz yeni yayın döneminde, dili sadeleştirip yakınlaştırarak; Kırgız Türkü'nün sözünü Anadolu'nun anlama mesafesini kısaltıyor.
Hasılı bu sadece bir yayıncılık formatı değildir; tarihsel birlik arayışının stratejik altyapısıdır.