28 Kasım 2025 Cuma / 8 CemaziyelAhir 1447

Türkiye meydan okumalara hazır! Star Gazetesi'ne konuşan Bakan Bolat: Muhalif kesimler dahi içten içe takdir ediyor

Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Star Gazetesi Yazarı Cüneyd Altıparmak'a Türkiye ekonomisine dair önemli açıklamalarda bulundu. Ticaret anlamında küresel düzeyde tek kutupluluktan çok kutupluluğa bir geçiş eğiliminin olduğunu gördüklerini belirten Bakan Bolat, 'Tedarik zincirleri, ticaret yollarındaki değişime işaret eden tüm veriler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında tesis edilen küresel düzenin büyük ölçüde değişim alametleri gösterdiğini ortaya koyuyor. Türkiye, hamdolsun, bu değişimi iyi okuyor ve ticaret alanında planlamasını ona göre yapıyor. Ülkemiz, köklü değişim ve dönüşüm sürecini ima eden bu küresel dinamiklere karşı, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde güçlü, kararlı ve ilkeli bir duruş sergilemektedir. Bu yaklaşımın isabetini, aslında muhalif kesimlerin dahi içten içe takdir ettiğini biliyoruz. Küresel düzeydeki meydan okumalar karşısında strateji, plan ve politikalarımızı tasarlarken öne çıkan temel kavramlarımız ise şunlardır: Verimliliğe ve ihracata dayalı büyüme stratejisi, sürdürülebilirlik, kendine yeterlilik' dedi.

Cüneyd Altıparmak28 Kasım 2025 Cuma 09:53 - Güncelleme:
Türkiye meydan okumalara hazır! Star Gazetesi'ne konuşan Bakan Bolat: Muhalif kesimler dahi içten içe takdir ediyor

Akademisyenliğinin yanı sıra sivil toplumun farklı kademelerinde ve iş dünyasında uzun yıllar üst düzey görevlerde bulunmuş bir isim Prof. Dr. Ömer Bolat...

Kariyerinin her aşamasında teori ile pratiği birlikte ele alması, bugün Türkiye'nin ticaret politikasına farklı bir perspektiften bakmasını sağlıyor. Ticaret Bakanlığı ise tüketici hukukundan odalara, borsalardan kooperatiflere, dış ticaretten e-ticarete kadar uzanan çok geniş bir sorumluluk alanına sahip...

Ticaret Bakanı Ömer Bolat, hem Türkiye'nin ticaretteki yeni vizyonunu hem de küresel dinamiklerin Türkiye ekonomisine etkilerine ilişkin Star Gazetesi Yazarı Cüneyd Altıparmak'a önemli değerlendirmelerde bulundu.

- Cüneyd Altıparmak: Akademi dünyasından gelen bir bakan olarak, bilimsel düşünce biçimi karar alma süreçlerinize nasıl yansıyor? Sivil toplum geçmişiniz, şirket yöneticiliğiz ve şimdi bakanlığınız... Masanın her yönünü gören birisiniz...

Prof. Dr. Ömer Bolat: Evet...Sayın Cumhurbaşkanımızca Bakanlık görevi tevdi edilmeden önce bir akademisyen olarak çalıştım. Sivil toplumda bulundum. İlk adımım İktisadi Kalkınma Vakfıdır. 1981 yılında burada göreve başladım. Uzun yıllar uzman-araştırmacı olarak emek verdim. 1993'te Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Sekreterliği görevine geçtim. Ardından burada Genel Başkan Yardımcılığı ve Genel Başkanlık görevleri tevdi edildi bize...

İş dünyasının sivil toplum boyutunda bu görevleri yürütürken TOBB-DEİK'te de bulundum. En son Albayrak Holdingdeydim... Tüm bu mecralarda üstlendiğim görevler, iş insanlarımızla birlikte yurt içinde ve yurt dışında milletimiz adına hayırlı çalışmalar yürütmemize vesile oldu.

Ama hedefim ve bakış açım hiçbir zaman değişmedi. Bulunduğum her konumun toplumsal faydasını en yüksek seviyede tutmak, milletimize ve ülkemize azami katkı sunmak.

İş dünyasında farklı rolleri üstlenmem; ülkemizin ticaret vizyonuna, iş dünyamızın beklentilerine ve küresel ticarette yaşanan değişim, dönüşüm ve rekabete dair pratik bir perspektif kazanmamı sağlıyor haliyle.

Bugün Ticaret Bakanlığı görevini yürütürken de bu birikimi, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye Yüzyılı vizyonuna hizmet edecek şekilde kullanmaya gayret ediyoruz.

-Halden anlamanız kolaylaşıyor haliyle.

Hiç şüphesiz... Bu durum, Ticaret Bakanlığımızda üzerinde hassasiyetle durduğumuz konuları daha iyi kavramamıza, daha etkin ve sonuç alıcı çözümler üretmemize, iş dünyamızla güçlü ve kesintisiz bir koordinasyon içerisinde yol almamıza imkân tanıyor.

Yeri geldiğinde iş dünyamızın talep ve beklentilerini karşılama noktasında neler yapabileceğimize dair hızlı ve isabetli karar alma süreçlerimizi kolaylaştıran bir zemin oluşturduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Temel odağımız son derece berrak: Sayın Cumhurbaşkanımızın bizlere tevdi ettiği Ticaret Bakanlığı görevimiz doğrultusunda milletimize hizmet etmek; Ticaret Bakanlığımızın görev ve yetki alanına giren tüm sahalarda doğru, adil ve kuşatıcı politikalar üretmek.

Her ne kadar ifade ettiğim gibi alanın yabancısı olmasak da bulunduğumuz makam, bizi daha derin ve daha geniş düşünmeye, adım atarken her bir bileşeni gözetmeye, milletimizin menfaatini ve ülkemizin uzun vadeli çıkarlarını her şeyin üzerinde tutmaya mecbur kılıyor.

-Son yıllara küresel krizler çağı diyebiliriz özellikle pandemi geçirdik. Bölgesel olarak çatışma alanlarının arttığı bir evredeyiz. Yaşanan bölgesel krizler zaten malumunuz. Bunlar birlikte okununca dünya ticaretinde korumacılık eğilimleri arttığını görüyoruz. Bunun nasıl değerlendirirsiniz?

Korumacılık düzeyi, tarihsel olarak baktığımızda, dönem dönem artan ve azalan oranlarda karşımıza çıkan bir döngüdür. Ancak son yıllarda gerek kapsamı gerek yoğunluğu bakımından çok daha belirgin ve hissedilir hale geldi...

Küresel ölçekte yaşanan krizler, özellikle pandemi sonrasında tedarik zincirlerinde ciddi kırılmalara sebep oldu. Bu da doğal olarak ülkeleri içe kapanmaya, daha korumacı refleksler geliştirmeye itti. Küresel ticaretin serbestleşme eğilimleriyle çelişen bu tablo, yeni bir denge arayışını da beraberinde getiriyor.

-Bu durum çözülmeye başlar mı Sayın Bakanım? Ya da ne öngörüyor bize...

Bilindiği üzere Cüneyd Bey, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), hâlen uluslararası ticaretin kurallı yapısını koruyan temel kurumdur. DTÖ çatısı altında Balıkçılık Sübvansiyonları Anlaşması 15 Eylül 2025 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.

Hâlihazırda küresel ticareti doğrudan etkileyen plastikler, iklim değişikliği gibi çevresel konuların yanı sıra KOBİ'ler, finansman ve yatırımlar gibi alanlarda da aktif müzakereler sürmektedir. Yani bir devinim, bir kıpırdanma vardır; fakat küresel sistemin pusulası henüz tam anlamıyla netleşmiş değildir.

Bu tablo, küresel ölçekte yön gösterici ve pusula işlevi görecek, adil ve kapsayıcı bir yapıya duyulan ihtiyacı çok açık biçimde ortaya koyuyor. Evet, bir döngü ve sıkışma söz konusu. Ancak bu durumun bir de olumlu bir yönü var; meseleyi buradan okumak gerektiğini düşünüyorum:

Artan korumacılık, bölgesel iş birliklerini güçlendiriyor, daha anlamlı ve kritik hale getiriyor. Bölgeler, küresel krizlerin ve diğer bölgelerin rekabetçiliğinin olumsuz etkilerinden kendilerini korumak amacıyla kendi iç dinamiklerini güçlendirmeye yöneliyorlar. Türkiye de bu yeni denklemi dikkatle okuyarak adımlarını planlıyor.

-Türkiye de bunu gördü ve uyguluyor sanırım...

Türkiye de bu süreçte, hamdolsun, yakın coğrafyasıyla siyasi, ekonomik ve ticari bağlarını güçlendirerek, adeta perçinleyerek ilerlemektedir. Tarihsel kodlarımız, medeniyet birikimimiz ve coğrafi konumumuz buna elverişli.

Türk-İslam dünyasında yer alan dost ve kardeş ülkelerle dayanışma çabalarımız artarak devam ediyor. İslam İşbirliği Teşkilatı, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Körfez İşbirliği Konseyi ve Avrupa Birliği başta olmak üzere, tüm ortaklarımızla her düzeyde temaslarımızı sürdürüyoruz.

Yakın dönemde Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar ile Serbest Ticaret Anlaşmalarımız yürürlüğe girmişti. Azerbaycan, Özbekistan ve Pakistan ile Tercihli Ticaret Anlaşmalarımız; Birleşik Krallık ile Serbest Ticaret Anlaşmamız daha güçlü bir iş birliği tesis etmek üzere güncellenmektedir. Avrupa Birliği ile Yüksek Düzeyli Ticaret Diyaloğu başta olmak üzere tüm kurumsal mekanizmalar da etkin biçimde işlemeye devam etmektedir.

Bu sürecin ülkemiz aleyhine bir dalgaya dönüşmemesi, yani ticaret sapmalarının Türkiye aleyhine sonuçlar doğurmaması için de "ticari diplomasi" yürütüyoruz. Hem küresel hem bölgesel hem de ikili düzeylerde güçlü biçimde yapıyoruz bunu...

-Terse dönüşme durumu derken... Biraz açar mısınız?

Şöyle ifade edebilirim: Ülkemiz bölgesel iş birliğini güçlendirmek için adımlar atıyor; ancak aynı zamanda başka devletler de benzer süreçleri işletiyor. Türkiye aleyhine oluşabilecek ticaret sapmalarının önüne geçilmesi için ise, tam da bu noktada ticaret diplomasisi faaliyetlerimiz küresel, bölgesel ve ikili düzeylerde devreye giriyor.

Mesela... Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) bu çerçevede özel bir önem taşımaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu vizyon ve irade doğrultusunda TDT, Türk Dünyası'nın iktisadi ve ticari alanlar dâhil tüm sahalarda yakınlaşması ve entegrasyonu bakımından en stratejik uluslararası iş birliği zeminlerinden birini teşkil etmektedir. Bizim için TDT sadece bir bölgesel platform değil; ortak tarih, dil, kültür ve kimliğimizin kurumsal teminatıdır.

Bu dönemde, küresel tedarik zincirlerinin ve üretim ağlarının güvenli, kesintisiz ve sürdürülebilir biçimde işlemesi temel önceliğimizdir. Jeostratejik konumları ve doğal kaynakları itibarıyla tüm Türk Cumhuriyetleri, bölgesel ve küresel ölçekte belirleyici rol üstlenebilecek kilit paydaşlardır.

-Türk Devletleri Teşkilatında sıkı temaslar yapıldı son bir yılda...

Evet, TDT bünyesindeki temaslarımız son derece yoğun. Türk Devletleri Teşkilatı Ekonomi ve Ticaretten Sorumlu Bakanlar 13. Toplantısını 18 Ekim 2024'te Bişkek'te gerçekleştirdik; burada ticari iş birliğimizin güçlendirilmesi yönündeki kararlılığımızı bir kez daha vurguladık.

7 Ekim 2025'te Azerbaycan'ın Gebele şehrinde "Bölgesel Barış ve Güvenlik" temasıyla düzenlenen 12. Zirve ise Türk Dünyası'nın sadece kültürel birlikteliğini değil; barış, güvenlik ve ekonomik entegrasyon konularındaki ortak iradesini de teyit etmiştir.

Türkiye, bu Zirve'ye aktif katılımıyla TDT çatısı altındaki süreçlere yön veren kurucu aktör kimliğini güçlü biçimde ortaya koymuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliği ve iradesi, bu sürecin en önemli itici gücüdür.

-Dijital dönüşüm her alanımızı kuşattı. Artık evimizden alışveriş yapıyoruz. E-ticaretin büyümesiyle birlikte tüketici hakları da dönüşüyor haliyle. Mevzuat düzeyinde Türkiye'de hangi alanlarda güncelleme ihtiyacı görüyorsunuz?

Bu alanda çalışmalarımız yakın dönemde yoğunlaşmış durumda. 24 Mayıs 2025'te Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliğinde birtakım düzenlemeler yaptık. Tüketicilerimizin mesafeli olarak kurulan sözleşmelerde cayma hakkını kullanmaları hâlinde iade kargo ücretlerinin satıcı/sağlayıcı tarafından karşılanması yönündeki uygulamanın korunması için yeniden mevzuat değişikliğine gidildi.

Yine tüketicilerimizin sıklıkla kullandıkları elektronik ürünler olan cep telefonu, akıllı saat, tablet ve bilgisayar ürünlerinin mesafeli olarak alışverişe konu edilmesi hâlinde cayma hakkının kullanılamayacağına yönelik daha önce yapılan değişiklik de yeniden gözden geçirildi. Bu ürünler, cayma hakkının istisnaları kapsamından çıkarıldı.

Böylelikle bu ürünlerde de cayma hakkının kullanılabilmesi imkânı korunmuş; tüketicilerimizin e-ticaret siteleri ve platformlar gibi mesafeli olarak kurulan sözleşmelerde bu ürünleri daha güvenle konu edebilmeleri sağlanmıştır.

Ayrıca 2026'da yürürlüğe girecek bir düzenleme ile tüketicilerimizin satıcı ve sağlayıcılar tarafından doğru bilgilendirilmesi amacıyla, mesafeli sözleşme kurulmadan önce yapılan ön bilgilendirme formunda tüketici uyuşmazlıklarına yönelik olarak tüketici mahkemesine dava açmadan önce arabulucuya başvurulması şartına ilişkin bilgiye de yer verilmesi zorunluluğunu getiriyoruz.

Tüketicilerin korunması konusunda genel anlamda, özelde ise e-ticarete etkileri bağlamında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Amacımız, azami özenle hazırlanmış düzenlemeleri hayata geçirerek tüketicimizi korurken adil ve dürüst ticareti de güçlendirmektir.

-Sayın Bakanım...Tüketici Hakem Heyetleri ve Tüketici Mahkemeleri'nin iş yükü giderek artıyor. Basit meseleler bile uzun sürebiliyor. Arabuluculuk da geldi bu alana. Durumu nasıl görüyorsunuz...

Tüketici hakem heyetleri, tüketiciler ile satıcı veya sağlayıcılar arasında yaşanan uyuşmazlıkların çözümü amacıyla, yargı dışı çözüm mercileri olarak Bakanlığımızca oluşturulmuştur. 1995 yılından bu yana faaliyetlerini sürdüren tüketici hakem heyetleri, uyuşmazlıkların adil, hızlı, basit ve en az masrafla çözümüne imkân sağlamakta; aynı zamanda yargı mercilerinin üzerindeki iş yükünü de önemli ölçüde azaltmaktadır.

-Çok sayıda uyuşmazlık çözdü bu mekanizma...

Çok doğru. Bugüne kadar yaklaşık 19 milyon uyuşmazlık, yargıya intikal etmeden karara bağlanmıştır; bu azımsanamayacak, son derece önemli bir rakamdır. Halihazırda 211 tüketici hakem heyetimiz faal durumda.

Tüketici hakem heyetlerine başvuru süreçlerini e-Devlet altyapısıyla çok daha kolay ve ulaşılabilir hâle getirdik. 2025 yılı için 149 bin TL altındaki uyuşmazlıklarda tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılabilmektedir. Bu değerin üzerindeki uyuşmazlıklarda ise görevli merciler tüketici mahkemeleridir.

2020 yılındaki yeni düzenleme ile tüketici mahkemelerinde dava açılmadan önce, dava şartı olarak arabulucuya başvurulmuş olması zorunlu hâle gelmiştir; bu da hem uyuşmazlıkların daha kısa sürede çözülmesi hem de yargının iş yükünün hafiflemesi bakımından son derece faydalı bir gelişmedir.

-2025 yılında durum ne?

2025 yılı Ekim ayı itibarıyla tüketici hakem heyetlerine 733.395 başvuru yapılmıştır. Bunlardan 691.573'ü karara bağlanmıştır. Bu başvuruların %72'si elektronik ortamda yapılmıştır. Yapılan başvuruların toplam parasal değeri yaklaşık 9,7 milyar Türk Lirası tutarındadır.

Mevzuat gereği tüketici hakem heyetlerine yapılan başvuruların, ilgili heyetlerce altı ay içinde karara bağlanması gerekmektedir. Ancak biz, Tüketici Bilgi Sistemi (TÜBİS)'nde gerçekleştirdiğimiz geliştirmeler sayesinde 2025 yılı verilerine baktığımızda bu süreyi üç aya kadar indirmiş bulunuyoruz.

Ayrıca büyükşehir statüsünde yer alan şehirlerimizde, tüketici hakem heyetlerini il merkezlerinde hizmet verecek şekilde yeniden yapılandırıyoruz. TÜBİS sistemini de bu yeni yapıyla uyumlu olacak şekilde baştan tasarlıyoruz. Kullanımı ve takibi kolay, mobil kullanıma elverişli, avukat ve bilirkişi modüllerini içeren yeni bir sistem geliştirmekteyiz. İnşallah çok yakında bu yeni sürümleri de devreye alacağız.

Amacımız, vatandaşlarımızın hak arayışını daha hızlı, daha etkili ve daha ulaşılabilir hâle getirmektir.

-Bir başka konu da Avrupa Birliği'nin Yeşil Mutabakat süreci. Bu süreç ticaret hukukuna yeni yükümlülükler getiriyor. Türkiye'nin bu çerçevedeki uyum stratejisini nasıl planlıyor?

AB ile yapılacak ticaretin önümüzdeki dönemde kurallarını büyük ölçüde sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm belirleyecek. 2019'un sonunda Avrupa Yeşil Mutabakatının açıklanmasıyla birlikte ülkemiz, en önemli ticari ortağı olan Avrupa Birliği'ndeki bu köklü dönüşümü yakından takip etmeye, buna uygun yeni politika alanları ve stratejiler geliştirmeye başlamıştır.

AB'nin Avrupa Yeşil Mutabakat kapsamında belirlediği sera gazı emisyon azaltım hedeflerine ulaşılmasında temel politika araçlarından biri Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasıdır. 1 Ekim 2023 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren bu düzenlemeye ilk etapta demir-çelik, çimento, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojen ürünleri dâhil edilmiştir.

Uygulama kapsamında 1 Ocak 2026 tarihine kadar olacak geçiş döneminde, AB'ye ithal edilen söz konusu ürünlerin üretimi aşamasında salınan karbon emisyonları ile üretim süreçlerinde kullanılan elektriğin üretiminden kaynaklı yani dolaylı emisyonların raporlaması yapılacak... 2026'dan itibaren başlayacak asıl uygulama döneminde ise ithal ürünlere gömülü emisyonlar için AB'de yetkilendirilmiş ithalatçılar tarafından AB Emisyon Ticaret Sistemi'ndeki haftalık karbon fiyatları dikkate alınarak karbon ücreti ödenmeye başlanacak; çimento ve gübre sektörlerinde dolaylı emisyonlar da ücretlendirmeye tabi olacak...

AB tarafından SKDM kapsamında belirlenen 5 sektör ile tekstil ve hazır giyim sektörlerimizin, yeşil dönüşüm sürecinden en hızlı ve en fazla etkilenen sektörler olacağı öngörülmektedir. Ancak bu, diğer sektörlerin bu uygulamadan muaf olacağı anlamına gelmemelidir. Aksine, diğer sektörlerimizin de gelişmeleri dikkatle takip ederek gerekli düzenlemeleri üretim süreçlerinde hayata geçirmeleri büyük önem arz etmektedir.

-Bunun için bir destek veya rehber proje olacak mı?

Ticaret Bakanlığı olarak, ihracatçı firmalarımızla Yeşil Mutabakata uyum sürecinde birlikte yürümek, onlara bu dönüşüm sürecinde nasıl ilerleyecekleri konusunda hem kılavuzluk hem de yoldaşlık etmek istiyoruz. Bu, bizim açımızdan sadece bir görev değil, aynı zamanda ülkemizin geleceği adına bir mecburiyet, bir sorumluluktur.

Bu amaçla "Yeşil Mutabakata Uyum Projesi Desteği"ni hayata geçirdik. Responsible® Programı adı altında uygulanan bu destekle şirketlerimizin kurumsal sürdürülebilirlik odaklı dönüşümü sağlayabilmesi için farkındalığın artırılmasını, mevcut durum analizinin yapılmasını, yeşil dönüşümlerine yönelik yol haritalarının oluşturulmasını ve çeşitli finansal kaynaklara ulaşımın kolaylaştırılmasını hedefliyoruz.

- Responsible® Programını biraz açabilir miyiz? Faaliyete girdi mi?

İlk uygulaması 2025 yılı ocak ayında hayata geçen Responsible® Programı, üç temel aşamadan oluşan bir danışmanlık sistemidir.

Faz 1'de, başvuran firmanın yeşil dönüşüm süreci bakımından mevcut durum analizi yapılmaktadır. Bu analiz neticesinde firmanın yeşil dönüşüm yolunda güçlü olduğu alanlar ile geliştirilmesi gereken alanlar tespit edilmekte; bu alanların iyileştirilmesine yönelik projeler üzerinden sürdürülebilirlik yol haritası oluşturulmaktadır.

Faz 2'de, şirketin ihtiyaçlarına yönelik teknik ve finansal fizibilite danışmanlığı desteklenmektedir.

Faz 3'te ise hayata geçen projelerin hedeflere ne ölçüde ulaştığı ölçülmekte, izlenmekte, doğrulanmakta ve raporlanmaktadır. Dolayısıyla firmalarımızın ve ihracatımızın bu alanda kat ettiği mesafe, somut ve ölçülebilir şekilde takip edilmiş olacaktır.

-Şirketlerin bu destekten faydalanması için ne yapması gerekiyor?

Şirketlerimizin bu destekten faydalanabilmeleri için üretici ve ihracatçı firma olmaları ve son 3 yılda toplam 300.000 USD tutarında ihracat rakamına ulaşmış olmaları yeterlidir. Programa kabul edilen şirketlerimizin sürdürülebilirlik yolunda alacakları danışmanlık hizmeti ile kapsama alınacak diğer sürdürülebilirlik giderlerini, 5 yıl süresince %50 oranında ve toplamda 13.645.000 TL'ye kadar destekleyeceğiz.

Bu kapsamda, şu ana kadar 106 firmamız destek kapsamına alınmıştır. Bu sayının, önümüzdeki dönemde artacağına inanıyoruz.

-Yeşil mutabakat konusunda bir eylem planı var mı ?

Evet. 2021 yılından beri bu konu gündemimizde. Bakanlığımız koordinasyonunda Yeşil Mutabakat Eylem Planı yayımlanmış ve dokuz stratejik alanda 81 eylem belirlenmiştir.

Planın uygulanmasının kurumlar arası eşgüdüm içinde yürütülmesi amacıyla Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu ve buna bağlı 20 ihtisas çalışma grubu oluşturulmuştur. Güncel ihtiyaçlar, tamamlanan eylemler, AB mevzuatındaki yeni düzenlemeler ve ticaretimiz üzerindeki olası etkiler dikkate alınarak Eylem Planı'nın güncellenme süreci de ilgili kurumlarımızla eşgüdüm halinde sürdürülmektedir.

Ayrıca 2025 yılında yürürlüğe giren İklim Kanunu; ulusal Emisyon Ticaret Sistemi, karbon piyasaları ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasına ilişkin hukuki çerçeve ile yetki altyapısını tesis etmiştir.

Bizim temel önceliğimiz, Yeşil Mutabakat uyum sürecini ticaretimiz için bir engel olarak değil; rekabetçiliğimizi güçlendiren, dönüşüm ve sürdürülebilir kalkınma fırsatları sunan stratejik bir çerçeveye dönüştürmektir. Bu süreci, Türkiye Yüzyılı vizyonuyla uyumlu bir kalkınma hamlesi olarak görüyoruz.

-Bir hukukçu olarak merak ettiğim için sormak isterim. Bir bakan, bir sivil toplumcu, bir üst yönetici ve nihayet bir akademisyen olarak Türkiye'de ticaret hukuku eğitiminin en çok hangi yönlerde güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Ticaret hukuku eğitimi, yalnızca mevzuatın teknik olarak bilinmesini değil; aynı zamanda iş dünyasının dinamiklerinin, teknolojik dönüşümün ve küresel ticaretin mantığının da kavranmasını gerektiriyor.

Bugün hukuk fakültelerinde verilen eğitimin, bu üç boyutu — teori, uygulama ve dijital dönüşüm — bütüncül biçimde içermesi büyük önem taşıyor.

Öncelikle uygulama odaklılığı güçlendirmek gerekiyor. Öğrencilerin yalnızca kanun maddelerini öğretmeye yönelik klasik derslerle değil, ticari hayatın gerçek sorunlarını çözmeye yönelik vaka analizleriyle, müzakere ve sözleşme taslağı hazırlama becerilerini geliştirecek derslerle de desteklenmesi elzemdir. Ticaret hukukunun teorisi akademide şekillenmekte; ancak uygulaması asliye ticaret mahkemelerinde olduğu kadar ticaret sicili müdürlüklerinde de yürütülmektedir.

Dolayısıyla öğrencilerin ticaret hukukunun yalnızca teorik yönünü değil, uygulama boyutunu da görmeleri, mezuniyet sonrasında iş hayatına uyumlarını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır.

Bu noktada dijital dönüşümü de es geçmemek gerekir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği nezdinde yürütülen Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi tamamen elektronik ortama geçirilmiş durumda. Bakanlığımız bünyesinde geliştirilen Merkezi Sicil Kayıt Sistemi (MERSİS) ve Elektronik Ticari Defter Sistemi (ETDS) ile ticaret sicili işlemleri ve şirketlerin ticari defterleri dijital ortama taşınmıştır.

Hukuk öğrencilerinin bu sistemlerden sorumlu tutularak farkındalıklarının artırılması, örneğin ödevler ve uygulamalı çalışmalarla bu sistemlerle henüz üniversite yıllarında tanışmaları, mezuniyet sonrasında meslek hayatlarında önemli bir avantaj sağlayacaktır.

Ayrıca, etik ve çok disiplinli bir bakış açısının da vurgulanması gerektiğini düşünüyorum. Hukukçu; iktisat, işletme, mühendislik ve veri bilimi gibi alanlarla iletişim kurabilecek bir ufka sahip olmalıdır. Böylece hem ulusal hem uluslararası düzeyde ticaretin güvenli, şeffaf ve yenilikçi bir zeminde gelişmesine katkı sağlayabilir.

Ticaret hukuku dersleri, hukuk fakültelerinde olduğu kadar bazı iktisadi ve idari bilimler fakültelerinin müfredatında da yer almaktadır. Bu bağlamda, bu fakültelerde ticaret hukuku derslerinin yaygınlaştırılması; hukukçular kadar işletmecilerin de bilmesinin elzem olduğu ticaret hukuku disiplininin gelişmesine ciddi katkı sağlayacaktır.

-Türkiye'nin ticaretteki gelecek 10 yılını hangi üç kavramla tanımlarsınız?

Artık e-ticaretin sınır ötesi boyutunu ve internetteki gelişmeleri merkeze alarak bakmak zorundayız. Kotasyonlar ve marjlar da dâhil olmak üzere ticaretin tüm teknik unsurları ciddi bir dönüşüm içinde. İster istemez bu gelişmeler her alanda bir etki oluşturacak; bundan kaçış yok. Bu birinci husus.

Bu durum sadece ticaretin şeklini değiştirmekle kalmayacak, ticareti belirleyen dinamiklere de doğrudan etki edecek. Ticaret anlamında küresel düzeyde tek kutupluluktan çok kutupluluğa bir geçiş eğiliminin olduğunu görmeliyiz. Bu da ikinci ana faktör.

Bunların yanında "korumacılığın" biçim değiştirse de arttığı bir gelecek bizleri bekliyor. İklim değişikliği, ihtiyaçları dönüştürecek; tüketimin farklı bir bağlamda yeniden tanımlanmasına yol açacak, bu çok net. Tedarik zincirleri, ticaret yollarındaki değişime işaret eden tüm veriler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında tesis edilen küresel düzenin büyük ölçüde değişim alametleri gösterdiğini ortaya koyuyor.

Türkiye, hamdolsun, bu değişimi iyi okuyor ve ticaret alanında planlamasını ona göre yapıyor. Tüm değişimin yönünden ve evrelerinden haberdarız ve adımlarımızı buna göre planlıyoruz.

Ülkemiz, köklü değişim ve dönüşüm sürecini ima eden bu küresel dinamiklere karşı, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde güçlü, kararlı ve ilkeli bir duruş sergilemektedir. Bu yaklaşımın isabetini, aslında muhalif kesimlerin dahi içten içe takdir ettiğini biliyoruz.

Amacımız; rekabet gücümüzü koruyup daha da güçlendirmek, ekonomimizin dayanıklılığını artırmak ve bunu yaparken stratejilerimizi, planlarımızı ve politikalarımızı uzun vadeli bir vizyonla tasarlamaktır.

Küresel düzeydeki meydan okumalar karşısında strateji, plan ve politikalarımızı tasarlarken öne çıkan temel kavramlarımız ise şunlardır: Verimliliğe ve ihracata dayalı büyüme stratejisi, sürdürülebilirlik, kendine yeterlilik.

-"Verimliliğe ve ihracata dayalı büyüme stratejisi, sürdürülebilirlik, kendine yeterlilik" şeklideki belirttiniz mottomuzu. Biraz açar mısınız?

Verimliliğe ve ihracata dayalı büyüme stratejisi derken şunu vurgulamak istiyoruz: Uzun dönemde büyüme sürecimizin sağlığı ve kalitesi için, büyümenin verimliliğe dayalı olması kritik önemdedir. Verimlilik artışı için de temel unsur, firmalarımızın teknoloji ve inovasyon yeteneklerinin yükseltilmesidir.

Bu inovasyon yeteneklerinin istikrarlı bir verimlilik artışına dönüşmesiyle, bir taraftan yerli üretim kapasitemiz daha da güçlenerek ithalat baskısı azalacak; diğer taraftan da ihracatta rekabet gücümüz artacaktır.

Sürdürülebilirlik derken kastımız şudur: Döngüsel ekonomi uygulamaları ile yenilenebilir enerji alanlarında geliştirilen strateji ve politikalar, sürdürülebilirliğe önemli katkı sağlar. Burada sadece politika belirlemek değil, bu politikaları kararlılıkla devam ettirebilmek esastır.

Kendine yeterlilikten ise şunu anlamalıyız: Küresel düzeyde korumacılığın arttığını biliyoruz. Bu şartlarda özellikle tarım, savunma, enerji ve kritik mineraller gibi konularda izlenen politikalar dikkate alındığında, ülkemizin de bu alanları öncelikli kabul edip önemli çalışmalar gerçekleştirmesi, dış etkilere karşı direncimizi artırmak açısından hayati önem taşımaktadır.

Allah'ın izniyle, bu üç kavram üzerinden şekillendirdiğimiz stratejilerle Türkiye'yi daha güçlü, daha dayanıklı ve daha müreffeh bir konuma taşımayı hedefliyoruz.

-Sayın Bakanım bize zaman ayırdınız, teşekkür ediyorum. Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

Ben de sizin şahsınızda Star Gazetesine teşekkür ediyorum. Güzel ve kapsamlı bir söyleşi oldu. Son olarak şunu ifade etmek isterim:

2002 yılında 36,1 milyar dolar olan mal ihracatımızı, 7,3 katına çıkararak 2024 yılında Cumhuriyet tarihimizin en yüksek seviyesi olan 261,8 milyar dolar seviyesine yükselttik. Bu yıl, Eylül ayında mal ihracatımız, bir önceki yılın aynı ayına göre %3,1 oranında artarak son 12 ayda toplam 270,2 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. Bu rakam, 2024 Ekim ayında 262,1 milyar dolardı. Son bir yılda mal ihracatımız 8,1 milyar dolar artarken, bu yılın ilk on ayında 8,4 milyar dolarlık net artış kaydedilmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, bu ivmeyi daha yukarılara taşıma gayretindeyiz. Tüm iş dünyasına, bu konuşmalarımız ve ortaya koyduğumuz politikalar çerçevesinde kapımız sonuna kadar açıktır.

İnşallah, hep birlikte daha iyi, daha güvenli ve daha müreffeh adımlar atacağız. Bu konuda emin ve kararlıyız; milletimizin duasını ve desteğini yanımızda hissederek çalışmaya devam edeceğiz.

PROF. DR. ÖMER BOLAT KİMDİR?

1963'te İstanbul'da doğan Ömer Bolat, lisans eğitimini 1984 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası Ekonomik İlişkiler bölümünde tamamladı. Yüksek lisans çalışmalarını Hollanda'daki Amsterdam Üniversitesi Avrupa Enstitüsü'nde ve Almanya'daki Kiel Üniversitesi Dünya Ekonomisi Enstitüsü'nde Uluslararası Ekonomi ve İşletme programlarında gerçekleştirdi. Doktora çalışmasını Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü'nde "Avrupa Para Sistemi" konusu üzerine tamamlayarak akademik unvanlarını takiben 2014'te doçent, 2019'da profesör oldu. 2015-2020 yılları arasında İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi'nde yüksek lisans dersleri verdi. 2020'den itibaren ise İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Öğretim Üyesi olarak "Girişimcilik ve Yeni İş Modelleri" ile "Liderlik Teorileri" derslerini yürüttü. 1982-1993 yılları arasında sivil toplum alanında faaliyet gösteren İktisadi Kalkınma Vakfı'nda uzman araştırmacı olarak görev aldı, 1993 yılında ise MÜSİAD'a geçerek Genel Sekreterlik, ardından 2004-2008 yılları arasında Genel Başkanlık görevini üstlendi. İş hayatında ise 2000-2023'e kadar yaklaşık 23 yıl boyunca Albayrak Holding A.Ş. Genel Koordinatörü (CEO) olarak geniş sektörlerde yöneticilik yaptı. Akademik eserleri arasında, dört kitap ve 300'ü aşkın makale yer alırken, iş‐ekonomi alanında çok sayıda rapor da hazırlamıştır. Sivil toplumla ilişkili olarak, birçok vakıf ve derneğin yüksek istişare kurullarında yer almış; örneğin İlim Yayma Cemiyeti, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı gibi kuruluşlarda aktif olmuştur. 4 Haziran 2023 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararıyla görevine başlayan Türkiye Ticaret Bakanı olarak, akademik, iş ve sivil toplum deneyimlerini devlet yönetimine taşımıştır. İngilizceyi çok iyi, Almancayı iyi düzeyde kullanabilen Bolat, evli ve iki çocuk babasıdır.

ÖNERİLEN VİDEO

Faciaya kıl payı: Heyelan anı kamerada

Kapat
Video yükleniyor...