Fatih Demirkol, sarı lacivertli kulüpte görev aldığı süre boyunca yaşadığı renkli anları, yeni sezon çalışmaları ve Süper Lig ile ilgili düşünlerini paylaştı.
F.BAHÇE'DE ÇALIŞMAK İNANILMAZ
Skorar'e konuşan Demirkol: Üzülen sevgili Fenerbahçeliler varsa şunu söylemek isterim ; Bu bir bayrak yarışıydı. 16 yıl emek verdik. Beraber geldik ve Fenerbahçe TV’nin kurulum aşamasında bir ekiple defalarca “Dünyanın En İyi Kulüp Televizyonu” ödülünü aldık. Fenerbahçe TV’de çalışırken çok güzel anılarım var. Çok acı anılarımız da var.
Onlar Fenerbahçe iletişimini ve Fenerbahçe TV’yi çok güzel yerlere taşıyacaklar. Bu bir bayrak yarışıydı ve bayrağı teslim ettik. Ben göreve başladığımda Daum teknik direktördü, Koch da yardımcısıydı. Koch ve Önder Hoca ile konuşurken onlar bana şundan bahsettiler ; Senin iyi soru sorabilmen için daha iyisini bilmen lazım. İyi yorum yapabilmen için daha da fazlasını bilmen lazım. Önder Özen hocanın bana çok katkısı oldu. Bana çok yardımcı oldu. Bir öğrenci yetiştirir gibi ders verdi.
Vitor Pereira ile çok keyifli bir beraberliğimiz oldu. Samandıra’da bulunan her hocadan yararlanmaya çalıştım. Sonrasında Advocaat gibi inanılmaz bir cevher geldi. Çok şey biliyordu ve inanılmaz bir tecrübeydi. Onlarla bulduğum her anı değerlendirmeye çalıştım.
Örneğin ; Laktak testi ile alakalı birçok soru sorardım. “Kan testlerinde ne çıkıyor?” gibilerinden. Bu soruları sürekli olarak farklı kişilere sorunca da bana şakayla karışık kızarlardı. 16 yıl boyunca böyle bir avantajım vardı. İşin antrenmanında,yemeğinde... “Bir futbolcu nasıl beslenmelidir?”, “Futbolcu nasıl uyumalıdır?” ya da “Kondisyon nasıl yüklenir?” Fatih Yıldız ve Alper Aşçı Hoca... Türkiye’de yazdığı kitaplarla üniversitede ders olarak okutulan insanlar. Ben bencillik yaparak, hiç para vermeden onlardan özel ders aldım. Dünya çapında futbolcuları ve takımları görme şansım oldu.
Çok büyük başarılara da şahit oldum.Olabildiğince hepsini yaşama şansım vardı. Türkiye’nin en büyük camialarından birinde ve en dikkat çeken alanda bunları yaşama şansım oldu. En iyilerin rakibi olma şansım oldu. Sonuç olarak bunların hepsini bir araya getirerek bundan sonra mesleği biraz geriden yani bir camianın ; medya sorumlusu,muhabiri,haber spikeri değil de biraz daha geriden yapacağım. Yaşım da 45’e geldi ve bundan sonra bir enerji de gerekiyor. İnsanlara ne bildiğim varsa aktarmaya çalışacağım.
'BULUT'UN HEDEFİ ŞAMPİYONLUK'
Öncelikle ne yapılmak istendiğine bakmak zorundayız. Erol Bulut tercihi bize şunu anlatıyor ; Türkiye’yi tanıyan, hemen başarı gerektiren ve eldeki imkanlardan en iyisini ortaya çıkarması istenen teknik adam tiplemesidir Erol Bulut. Bu tamamen kısa ve uzun vadede planlarımız var demektir. Kısa vade olan ; hızlı bir şampiyonluk.
EMRE BÜYÜK ŞANS
Şunu da söylemek lazım Emre Belözoğlu çok büyük bir şans. Çünkü hem saha dışını hem de saha içini çok iyi bilir. Emre Belözoğlu pırlanta gibi bir insan. Onu tanıdığıma inanıyorum. Yıllardır çok özel diyaloglarımız da oldu. Onun Fenerbahçe’de var olması çok önemli. Çünkü; Türkiye’de futbol adına bir derdi olan ilk olarak Emre’ye gider. Kulübü ile sorunu olan, milli takıma nasıl gideceğini bilmeyen genç yetenek ve yurt dışından gelen tecrübeli bir futbolcu da önce Emre’ye gider.
Caner ve Gökhan yıllardır bu camia için oynadılar. O stresi yaşamış,şampiyonluk mücadelesi vermiş ve camiayı tanıyan insanlar. Novak ise hemen çözüm üretebilecek bir oyuncu. Geçen sezonun en parlak performansına imza atan Mert Hakan Yandaş... Bu isimlerden anlaşıldığı üzere Fenerbahçe bu sene kesin bir şekilde şampiyon olmak istiyor. Fenerbahçe geçen sene yaşanan tablonun ardından bir karar almış ve bir senaryo ortaya koymuş. Bu senaryonun hem avantajları hem de dezavantajları var. Avantajları ; ne ile karşılaşacağını bilen oyuncularla yola çıkılıyor.
AĞLAYANLAR OLDU
Aziz Yıldırım hapisten çıktıktan sonra Can Bartu Tesisleri’ne geldi ve çok duygusal bir toplantı yapıldı. Emre orada takım kaptanı ve camianın bir evladı olarak sözü aldı ve konuştu. Konuşmadan sonra birçok insan ağladı. O sahneyi her hatırladığımda ben de duygulanıyorum.
'CANER İLE UĞRAŞMAK ZORDUR'
Ben her ikisini de çok severim. Uzun yıllar birlikte çalıştık. Caner, evin yaramaz çocuğudur. Caner ile uğraşmak çok zordur. Çünkü ; yerinde duramaz ve müthiş bir enerjisi var. Samandıra Tesisleri’nde, Topuk Yaylası’nda ve gittiğimiz deplasmanlarda sürekli şaka yapmak isteyen, gece geç yatan, sabah çok erken kalkan ve uyutmayan bir yapıya sahip.
Kışın herkes donarken şortla antrenman yapar. Rusya’da futbol oynadığı için soğuğa karşı bir alışkanlığı da var. Gökhan ise her zaman durgun, aklı selim ve takımın ağırlarındandır. Futbolcular, ekmek yedikleri camialar için sonuna kadar savaşırlar. Fenerbahçe’de çok güzel günler geçirdikten sonra Beşiktaş’a gittiler.
'ALEX KOŞA KOŞA GELİR'
Alex ve ailesi hem Fenerbahçe’yi hem de Türkiye’yi unutamadı. Türkiye’ye dönüp, burada yaşamak istiyorlar. Hatta Türkiye’den ayrıldıkları ilk günler oğlu Felipe çok küçük olmasına rağmen sürekli “Eve ne zaman döneceğiz?” diye soruyormuş. Alex de buradaki dostlarını ve yaşadıklarını unutamadı. O dönemler bazı şeyler yaşandı.
Kulüplerin bu tip kapalı kapılar ardından yaşadığı sırları vardır. Biz de o dönem ne olduğunu bilmiyoruz. Çünkü ; Alex tek yaşayan bir insan değildi. Türkiye’de hepimizin psikologa ihtiyacı var. Bu hayatın yükünü kaldırmak kolay değil. Futbolcuların çoğu hiçlikten gelir. Futbol çileli iştir. Zengin futbolcu yok denecek kadar az. O hiçlikten gelip burada milyon eurolar kazandıktan sonra,insanların sevgi seline uğramak kolay mı? O psikolojiyi düşünebiliyor musunuz?
Türkiye’deki büyük kulüplere imza atan futbolcuların hepsi bir anda herkesin odak noktası oluyor. Bir anda çok değerleniyorlar. Bu insanların dengesini bozduktan sonra “Neden böyleler?” sorusunu soruyoruz. Öncelikle birinin dengesini bozup ardından dengesizsin demek ne kadar doğru bir düşünce? Bu futbolcuların hiçbiri mental anlamda bir destek almıyor. Başakşehir bu anlamda bir çalışma yürütüyor. Yanlış bilmiyorsam 7 ya da 8 psikolog ile çalışıyorlar.
'TRANSFER SAVAŞI DEVAM EDECEK'
Kimse 3 yıl şampiyon olmayalım ama keyif alalım ya da takımımızı destekleyelim demiyor. Hep Almanya’yı örnek gösteririz. Dortmund’u,Köln’ü... Düştüler,çıktılar,seyircileri çok iyiydi. Sadece konuşuyoruz. Şampiyonluğa oynamadığı halde biz de takımımızı alkışlayalım,yanında duralım. Şampiyon olamayınca taraftarlığımızı askıya mı alıyoruz? Peki biz nasıl kurtulacağız? Bu mantıkla bakmaya devam edersek transfer savaşları devam edecek.