Türkiye’nin bu kadar kısa zamanda bu denli başarılı işlere imza atabilmesinin geri planında çok farklı etmenler bulunsa da uzmanlar özellikle gerçek savaş ortamından yapılan geri bildirimlerin Ar-Ge sürecine etkisine dikkat çekiyor.
Sağladığı faydalar talebi de artırdı
TRT Haber'den Sertaç Aksan'ın haberine göre; Savunma sanayii araştırmacısı Hakan Kılıç, Türkiye’nin gerek terörle mücadele operasyonları gerek Suriye’nin kuzeyine düzenlenen 4 harekat ve gerekse de Ege’deki İHA/SİHA kullanımın oranının yüksek olmasını hatırlatarak, bunun bir arz-talep dengesi içinde gerçekleştiğini belirtti.
Kurumların yoğun memnuniyetinin aynı şekilde talebi de beraberinde getirdiğine işaret eden Kılıç, “Kullanıcıların beğenisinin yanında personel kaybı riskini ortadan kaldırması ve fayda/maliyet oranının istenen düzeyde olması sebebiyle talep sürekli arttı. Bugün TSK’nın tüm kuvvetleri ve birçok birimi haricinde, MİT, Jandarma, Emniyet Genel Müdürlüğü de İHA/SİHA kullanıyor. Hatta Tarım ve Orman Bakanlığı bile yangınla mücadele kapsamında gözetleme amaçlı İHA alacağını açıkladı” bilgisini paylaştı.
İHA-SİHA operasyonlarında ABD’nin hemen ardından geliyoruz
SİHA’ların Suriye’deki 4 harekatta da insan kaybını sıfıra indirirken ani müdahale ve silahlı keşif görevli bir savaş uçağı gibi hareket edebildiğini söyleyen Kılıç, şöyle devam etti:
“Gördüğü anda zırhlı araç, tank, taktik tekerlekli, araç, barınak, cephanelik, anti-personel görevleri gibi hedefleri başarıyla imha eden SİHA’larımız büyük bir başarı sağladı. Üstelik son harekatta dış basına bile konu olan hava savunma konseptini veya düşman hava savunmasının bastırılmasının taktiklerini değiştirdiğini dünyaya gösterdi.
SİHA operasyonlarının F-16 gibi bir savaş uçağı ile maliyet açısından kıyaslamasını yapmaya bile gerek yok ki bu da SİHA talebindeki en önemli etken. Şunu da belirtmek lazım ki hava kuvvetlerinin avcı uçağı sayısı düşünüldüğünde SİHA sayımız bazılarına abartılı gelebilir. Bu konuda ihtiyaç/personel/görev sayısı gibi kritik bilgileri bilmeden yorum yapmak doğru olmaz ancak Türkiye bugün Rusya, İsrail dahil Avrupa, Afrika ve Orta Doğu ülkeleri içinde en fazla İHA/SİHA’ya sahip ülkedir.
Hatta Çin envanterini net bilemediğimizden Türkiye, Çin hariç ABD’den sonra en fazla SİHA’sı olan ve SİHA operasyonu yapan ülke haline gelmiştir.”
Sahadan gelen bilgiler mühimmat gelişim sürecine katkı sağladı
Son dönemlerde sıkça kullanılan SİHA’lardan gerçek savaş ortamından gelen bilgilerin mühimmatlara nasıl yansıdığını sorusuna da yanıt veren Hakan Kılıç, şunları söyledi:
“TUSAŞ ANKA-B/I/S ve Bayraktar TB-2 ve diğer mini İHA’ların gelişim sürecini diğer firmalarımızın akıllı mühimmat geliştirmesine paralel sürdürdü. SİHA’ların kabiliyeti arttıkça ROKETSAN, ASELSAN, TÜBİTAK-SAGE gibi firmalar onlara avantaj sağlayacak ürünler geliştirdi, mühimmatlar geliştikçe SİHA’lar bunları atacak ekipman ve kabiliyet ile donatıldı. Bunu MAM-L'den Cirit füzesine, SAR radarından, Aksungur’un taşıyacağı denizaltı tespiti için Sonobuoy poduna kadar görebiliriz.
Harekatlarda ihtiyaç arttıkça daha büyük SİHA’lar yapılması fikri doğdu ve hava kuvvetlerinin taşıyabildiği en büyük bombalar olan MK-84’leri bile taşıyabilecek Bayraktar Akıncı, TUSAŞ Aksungur çift motorlu, uzun havada kalışlı, çok yüksek silah veya faydalı yük kapasitesine sahip ve önceki SİHA’lardan daha yüksek irtifaya çıkan MALE sınıfı SİHA’lar üretildi. Her iki platform da testlere devam ediyor.
Öte yandan özellikle lazer güdümlü akıllı mühimmatların gelişiminde SİHA operasyonlarındaki geri dönüşlerin çok faydalı olduğunu tahmin ediyorum. Ayrıca ASELSAN CATS sistemi gibi keşif/gözetleme veya işaretleme amaçlı elektro-optik keşif, gözetleme ve hedefleme sistemlerinin SİHA operasyonları ile şekillendiğini veya bunlara yönelik şekillendirildiğini tahmin etmek zor değil.”
Başarının mimari sahadan gelen tecrübeler
Savunma sanayii araştırmacısı Hakan Kılıç, son dönemlerde başta Pantsir olmak üzere dünyaca ünlü kimi Rus hava savunma sistemlerine karşı Türk SİHA’ların büyük bir başarı elde etmesinin tesadüfi olmadığını söyleyerek, sürece dair şunları söyledi:
“Ne biz ne Rusya ne de dünya Türk SİHA’larının Pantsir ve diğer Rus hava savunma sistemleri karşısında bu kadar başarılı olabileceğini tahmin etmiyordu. Hava savunma ve hava savunmanın bastırılmasının taktiklerini değiştiren Bahar Kalkanı ile bu görüldü.
Bence ilk denemelerden sonra gerek düşman sistemlerinin zafiyetleri ve önceden yapılmış sinyal istihbaratı ile şekillenmiş elektronik karıştırma, gerekse bir SİHA nasıl, nereden yaklaşmalı, hangi irtifadan neyi nasıl atmalı gibi hususlarda üreticiler, SİHA pilotları, harekat merkezi ve komuta kademesi ortak çalışarak bir hava savunma sistemi nasıl vurulur üzerine kendi SİHA’larımıza has taktikler geliştirdi.
Özellikle Libya’da daha önce vurulan birkaç Pantsir’in verdiği tecrübenin Bahar Kalkanı’nda Suriye’de ve sonrasında da bu harekatta iyice kemale eren taktiklerin Libya’daki kullanıcılara aktarıldığını düşünüyorum.”
Elektronik harp sistemlerimizle tam uyumlu çalışıyor
Savunma sanayii araştırmacısı Anıl Şahin de sahadan yansıyan bilgilerin ‘mutfak’ için kritik öneme sahip olduğu görüşünde.
İHA ve SİHA’lar için saha tecrübesinin çok önemli olduğunun altını çizen Şahin, “Bizim SİHA’larımızın çoğu sınır içinde ve sınır ötesinde gerçek savaş esnasında kendileri kanıtladı. 2014’ten bu yana İHA ve SİHA’larımız göklerde. Dolayısıyla bu dönemde sahada edinilen aktif tecrübe ışığında, eksikliği fark edilen ihtiyaçlar işin Ar-Ge tarafını da doğrudan etkiliyor” dedi.
Türkiye’nin, Bahar Kalkanı Harekatı esnasında yaptığı SİHA harekatlarıyla dünya ordularına adeta canlı bir ders verdiğini anlatan Anıl Şahin, şunları söyledi:
“Bu dönemde SİHA’lara ek olarak, Türk savunma sanayii tarafından geliştirilen elektronik harp sistemlerinin de yetkinliğini kanıtladık.
Suriye’de, ASELSAN üretimi farklı frekans bantlarında çalışan elektronik harp sistemlerimiz, düşman hava savunma sistemlerinin bastırılması (SEAD) görevini üstlendi. Elektronik harp sistemlerimiz sayesinde, düşman hava savunma sistemlerinin komuta, kontrol ve iletişim sistemleri iş yapamaz hale geldi. Bu sayede SİHA’larımız, düşman hava savunma sistemlerinin imha edilmesi (DEAD) görevini üstlendi ve radarı aktif yayın yapan yani tarama yapan hava savunma sistemlerini dahi birçok kez imha etti.
Burada enteresan bir durum da oluştu. Çünkü; insansız hava araçları, esasen bir hava savunma sistemi için en kolay hedeftir. Füze ikaz alıcı sistemleri yoktur, savaş uçakları gibi yüksek hızda manevra yapamazlar, kendisine yönelen bir hava savunma füzesine karşı kullanabileceği karşı tedbir mühimmatları bulunmaz.
Yani, tespit edildiği takdirde çok büyük ihtimalle vurulacaktır ve bu dünyada genellikle hep böyle olmuştur. Ancak biz Suriye’de, düşman hava savunma sistemlerini, hava savunma sistemleri için en kolay hedef olan SİHA’lar ile vurduk.”
Elektronik önlemeyi de İHA’larla yapacağımız günler gelebilir
“Bu başarıda, SİHA’larımızın etkeni tabii ki çok büyük ancak elektronik harp sistemlerimizi de yabana atmamalıyız” diyen Şahin, yakın bir gelecekte Türk İHA/SİHA’ların ne tür görevler üstlenebileceğini şu sözlerle anlattı:
“Elektronik harp sistemlerimiz, özellikle Elektronik Harp Test ve Eğitim Sahası’nda (EHTES) çok güzel tecrübeler edindiler. Birçok farklı tehdidi kütüphanelerine eklediler. Bu tecrübeler, Suriye’de kendini gösterdi. Farklı coğrafyalarda da göstermeye devam ediyor.
Bütün bu tecrübeler, Ar-Ge faaliyetlerimiz için çok önemli. Belki de bundan birkaç yıl sonra; düşman hava savunma sistemlerinin bastırılması (SEAD) görevini, karadaki bir elektronik harp sistemi değil de bir İHA yapar. Yani, elektronik harp faydalı yükü ile donatılan bir İHA önleme işlevini yerine getirirken, mühimmat ile donatılan bir SİHA da imha etme görevini yerine getirir. Bunlar, mevcut imkan ve kabiliyetlerimiz düşünüldüğünde, kesinlikle imkansız değil hatta oldukça olası.”