İslam Düşünce Enstitüsü, Türkiye Yazarlar Birliği ve Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) İslam Medeniyeti Uygulama ve Araştırma Merkezi işbirliğiyle üç gün süren 6. Ahlak Şurası tamamlandı.
İslam Düşünce Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, düzenlenen basın toplantısında şuranın 13 maddelik sonuç bildirgesini açıkladı. Toplantıda Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, HKÜ Rektörü Prof. Dr. Türkay Dereli ve akademisyenler de hazır bulundu. Yapay zekâ ile pekişen dijital dünya düzeninin ahlâkî normların birçoğunu hükümsüz bırakma ihtimali olduğunun altını çizen Prof. Görmez, "Buradan hareketle VII. Ahlâk Şûrasının 'Yapay Zekâ, Dijitalleşme, Ahlâk ve İnsanlığın Geleceği' başlığı altında yapılması kararlaştırılmıştır." dedi.
Sonuç bildirgesine geçmeden önce Şura ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Görmez,
"Çağımızın Meydan Okumaları Karşısında Ahlak ve Din" temasıyla gerçekleştirilen Şura boyunca İslam'ın sunduğu haya ahlakıyla yeni bir dirilişin imkanlarının ele alındığına dikkat çekti. Prof. Görmez, bu meseleleri konuşmaya başlamak için öncelikle iki yıla yakındır bütün insanlığın en büyük ahlak ve vicdan imtihanına tabi tutulduğu Gazze üzerinden kendisini muhasebeye çekmesi gerektiğini vurguladı.
DİJİTAL EKRAN UYGARLIĞINA KARŞI HAYA AHLAKI
Prof. Görmez sözlerine şöyle devam etti: "Çağın ahlak ve anlam krizlerinin teşhis edilmeye çalışıldığı Şura'da, çağın meydan okumaları karşısında ahlak ve dinin birbirinden koparılmadan gösterebilecekleri mukavemet ve cevap gücü tespit edilmeye çalışıldı. Ahlakın hayat kurucu rolü, ahlak, insan ve fıtrat ilişkisi ile onun genelde din, özelde İslam ile irtibatı meseleleri derinlemesine tahlil edildi. Şura'da özellikle fıtratından uzaklaşan insan, dinden ve hayattan kopmak suretiyle sadece akademik bir söylem alanına hapsolan ahlak, cinsiyetsizleştirme projeleri; ahlaktan kopan uluslararası siyaset; sadece kârı düşünerek kendisini yapılandıran ekonomik anlayış, haz, konfor ve tüketim sarmalına sıkıştırılan toplum, herhangi ahlaki bir değer üretemeyen mekân ve her geçen gün çözülmeye yüz tutan aile meseleleri derinlemesine ele alındı."
Açılış panelinde dijitalleşmeden kaynaklanan ahlakî meydan okumalar üzerinde durulduğunu ifade eden Görmez, "Dijital ekran uygarlığında görsel idrakin egemenliğinin insanı ne tür bir idrak ölümüyle karşı karşıya bıraktığı, görme biçimlerini nasıl değiştirdiği, bilgi ve düşünce toplumunu bir görüntü ve gösteriş toplumuna nasıl dönüştürdüğü soruları üzerinde durulmuş ve İslam'ın sunduğu haya ahlakıyla yeni bir dirilişin imkanları ele alınmıştır. Bu meseleleri konuşmaya başlamak için öncelikle iki yıla yakındır bütün insanlığın en büyük ahlak ve vicdan imtihanına tabi tutulduğu Gazze üzerinden kendisini muhasebeye çekmesi gerektiği vurgulanmıştır." şeklinde konuştu.
AHLAK, KEMÂL MESELESİ DEĞİL BEKA MESELESİDİR
2009 yılında Ahlâk Şûrası geleneğini başlatan ve geçen yıl vefat eden D. Mehmet Doğan'ın aziz hâtırasına ithaf edilen VI. Ahlâk Şûrasının 13 maddelik sonuç bildirgesinde dikkat çeken maddeler şöyle:
İslâm'ın tüm meydan okumalara cevap üretebilecek bir ahlâk özüne ve güçlü bir metafizik kaynağa sahip olmasına rağmen, İslâm dünyasında da gaye, anlam ve ahlâk krizinin yaşandığı bir gerçektir. Bu kriz, Müslüman ilim adamları ve mütefekkirler tarafından sahici ve kuşatıcı bir ahlâk sistemi geliştirilememesiyle daha da derinleşmektedir. Ahlâkı yalnızca kelam, fıkıh ya da tasavvufun bir alt başlığı olarak değil; bu ilimlerin merkezine yerleşmiş kurucu yapı taşı olarak düşünmek gerekir. Ahlâk, hayatın, fıtratın, dinin ve ilmin merkezinde yeniden konumlandırılmalı, Müslümanlar için varoluşsal kabul edilmeli, yalnızca bir kemal meselesi değil, bir beka meselesi olarak görülmelidir.
AHLAK KRİZİ BÜTÜNLÜK İÇİNDE DEĞERLENDİRİLMELİ
Zaman zaman ahlâk krizi ısrarla dinle ilişkilendirilmektedir. Bu, "ahlâk krizinin esas sebebinin dinden uzaklaşması olduğu" şeklinde dini yüceltici veya "dinî yapıların ahlâkî ikiyüzlülük ve istismara yol açtığı" şeklindeki dini eleştirici tarzdadır. Meseleyi böyle bir ikileme sokmanın dine de ahlâka da bir faydası yoktur. Artık ahlâk meselesinin dinî/ilmî/felsefî/hukukî bir zeminde bütünlük içinde değerlendirilmesi daha doğru görünmektedir.
Bireycilik, haz ve tüketim kültürü, insanın manevî yönünü gölgede bırakırken; kötülük daha görünür ve bulaşıcı hale gelmiştir. Modern bilim ve teknolojinin tekelleşmesi söz konusu ahlâk krizinin dünyanın tamamına yayılmasına sebebiyet vermiştir. Bu krizin kökeninde ahlâkın temelini oluşturan metafizikten mahrumiyet vardır. Yaratıcının merkezden çıkarıldığı, ahlâkî ilke ve fazîletlerin göreceliğe teslim edildiği bir dünyada, çözüm değil krizlerin ve zulmün üretilmekte olduğu artık fark edilmelidir.
CİNSİYET VE HAYSİYETİN KORUNMASI İÇİN TOPYEKUN MÜCADELE
Cinsiyetin ve haysiyetin korunması; insanın mahremiyetine, bedenine ve fıtratına hürmetin ayrılmaz parçasıdır. Bu saygı, insanlığın bekası için zaruridir. İnsanın cinsel arzu, güdü ve dürtüler üzerinden tanımlanması ve bu mahut tanımın bir kimliğe dönüştürülmesi, bu kimliğin bir ideolojiye dönüşerek bilimi, hukuku, sanatı, medyayı hatta dini baskılayan bir meydan okumaya dönüşmesi asla kabul edilemez. Bu konu sadece ahlâkî bir mesele olarak değil, insanın, ailenin ve toplumun istikbal ve istiklal meselesi olarak ele alınmalı ve bu konuda topyekun mücadele verilmelidir.
Çoğu zaman bütün dinî ve ahlâkî tartışmaların sadece kadın, namus ve mahremiyet üzerinden yürütülmesi pek çok yanlışı içermektedir. Bu husus, kadınlar ve gençler nazarında bir din yorgunluğuna sebep olmaktadır. Dışlayıcı, suçlayıcı, yok sayıcı, çağın hâkim söylemleri ve meydan okumalarını ciddiyet ve hassasiyetle dikkate almayıp onları yok sayıcı bir tavrın geleceği yoktur. Dinlemenin, dikkate almanın ama gerekçelendirerek cevap ve alternatifler sunmanın çok daha doğru bir tavır olacağı unutulmamalıdır.
KÖTÜLÜK MEŞRULAŞTIRILIYOR
Ülkemizde bu yılın aileye dair meselelerin daha da önemsenmesine vesile olabilmek üzere aile yılı ilan edilmesi önemlidir. Aile müessesesinin bir varlık yasası, insanlık için beka yasası, insanların birbirini tamamladığı kemal yasası, sevgi ve rahmet yasası olarak yeniden ele alınması bir zorunluluk arz etmektedir.
Modern çağda kötülük, her vesileyle "normal" ve "gerekiyormuş" gibi sunulmakta; medya, sermaye ve ideolojiler eliyle yaygınlaştırılmakta ve meşrulaştırılmaktadır. Bilgeliğin bilgiye, bilginin malumata indirgendiği; gücün algoritmalarla belirlendiği bir çağda, tefekkürün ve muhakemenin yerini sadece kör bir itaat alabilir. Bu nedenle dijital dünyanın doğurduğu ahlâk sorunlarına karşı şuurlu, eleştirel ve ahlâk merkezli insanî bir varoluş hali kaçınılmazdır. "Hilal Duvarı" gibi dijital savunma sistemleriyle bilgi ve görüntü akışını düzenlemek; yüksek strateji merkezleriyle bu çabaları koordine etmek; sadece İslam âlemi için değil, insanlık için belirecek umut ışığı adına zaruri görünmektedir.
KÜRESEL İKTİSADİ DÜZEN HER VESİLEYLE SORGULANMALI
Küresel iktisadî düzen, zenginliği elinde bulunduran toplumlarda duyarsızlığa; sömürüye maruz kalan toplumlarda ise ahlâkî düşkünlüğe yol açmaktadır. Her geçen gün kendisini tahkim eden uluslararası siyasete nizamat veren bu düzenin ahlâkîliği her vesileyle sorgulanmalıdır. Sadece kâr elde etme, onu maksimize etme hırsıyla inşa olunan ekonomik sistemlerin dünyanın farklı yerlerinde büyük sefaletlere ve sömürüye sebep olduğu her türlü izahtan varestedir.
Megakentlerin kuruluşunda şehirleşme, mimari, mekân, ahlâk ilişkisi gittikçe daha büyük önem arz etmekte ve tüm ilişkileri ciddi şekilde etkilemektedir. Evler, sokaklar, caddeler, binalar ve şehirler insan-tabiat, insan-insan ve insan-toplum ilişkisini yeniden ahlâk temelinde kuracak şekilde tanımlanmalıdır.
İnsanlığın geleceğini etkisi altına alacağı anlaşılan yapay zekâ teknolojisinin doğuracağı problemlerin insan, fıtrat ve ahlâk ekseninde ele alınması bir zorunluluk arz etmektedir. Yapay zekâ ile pekişen dijital dünya düzeninin ahlâkî normların birçoğunu hükümsüz bırakma ihtimali vardır. Buradan hareketle VII. Ahlâk Şûrasının "Yapay Zekâ, Dijitalleşme, Ahlâk ve İnsanlığın Geleceği" başlığı altında yapılması kararlaştırılmıştır.