"O benim çocuğum değil, Arabın çocuğu" gibi sözler kınanacak laflardır. Bu şekilde düşünen bir toplum olamaz. Çocuk, çocuktur. Bu âlem sahipsiz değildir. Bu tip cürümler, özellikle çocuklara uzanan eller, biz bunu tarihte ilk defa görmüyoruz. Kutsal metinlerimizde bile var; bunların cezası o kadar uzun sürmez.'
'İki senedir her gün kucağımıza kolu bacağı kopmuş çocukları atıyorlar. Buna hangi ciğer hangi dayanır can dayanır? Mahallende olsa böyle bir şey yaşayabilir misin orada? On dakikada bir çocuğun kolunu bacağını koparıp evinin kapıntısının önüne bıraksalar? Eve girip yemek mi yapacaksın? Mümkün mü öyle bir şey? Yani bizim yaşadığımız şey budur. Bu tahammül edilir bir şey kesinlikle değildir. O çocukların her biri birer Kabe, birer Mescid-i Aksa, bunu unutmamak lazım. Bu dünyanın en iyi ihtimalleri onlar. Her çocuk gibi, sadece oradaki çocuklar değil, dünyanın her yerindeki çocuklar için bunu söylemek mümkün. Onlar bu dünyanın en iyi ihtimalleri ve onları korumak mesuliyetini hepimiz hissetmeliyiz. Bu noktadaki o gevşeklik çok can sıkıcı. 'O benim çocuğum değil, Arabın çocuğu' gibi sözler kınanacak laflardır. Yani bunlar kınanacak laflar ve bu kınanacak lafları söylemeye tenezzül edenleri teessüfle karşılıyorum ve onların kendilerinden utandırılması gerektiğine inanıyorum kendi iyilikleri için. Yani böyle bir toplum olmaz. 'Bunlar benim çocuklarım değil' ne demek? Çocuk çocuktur. İnsan illa doğurduğunu sevecek diye bir kaide mi var? Çocuğu seven sever, ondaki hikmeti gören görür. Ondaki masumiyet sadece bizim toplumumuza, bizim dönemimize has bir şey değil ki, bu dünyaya ne kadar topluluk gelip geçtiyse, masumiyet duygusu hep yeni doğana atfedildi. Sadece çocuklara değil, yeni açmış bir çiçeğe de öyle. Bunu da mı kaybedelim? Bunu kaybettikten sonra kendimize nasıl insan diyeceğiz? Bunların kaygısını duymayalım mı? Bu kadar minimalist bir yaşamda bir derinlik olabilir mi? Bu artık dünyanın çivisinin çıktığı yerdir. O kadar da bu dünyanın çivisini kimseye çıkarttırmazlar. Bu alem sahipsiz değildir. Bu tip cürümler, bilhassa çocuklara uzanan eller, biz bunu tarihte ilk görmüyoruz, kutsal metinlerimizde bile var, bunların cezası o kadar uzun da sürmez. Ama o rüzgar hepimizi önüne katıp götürecek güçte de olabilir. Şimdi görmüyorlar ama bu çocukların hükmü Nemrut'un burnundan giren sivrisinek gibidir. Nemrut devrilirken altında kalırız hepimiz. O yüzden biz mesuliyetimizi alalım. Çocukların üzerinden bu vebali kaldıralım. Kendimiz sırtlanalım. Onları da inşallah zalimlerin elinden kurtaralım. Bunun tahammül edilir tarafı yok.'
'Bize bu Siyonist ticaret hegemonyasının sunduğu ürünlere özellikle gıda temelli baktığında, bırak Siyonizmi mazeret edinmeyi, sadece sağlığın için bile "ben bunu yemiyorum ve içmiyorum" desen bunun bir karşılığı var. Seni obez yapıyor, şeker hastası yapıyor, kanser yapıyor ve sen bunu bile bile buna devam ediyorsun. Eğer Siyonizm için bırakmıyorsan, sağlığın için bırak.'
'Ben çok uzun zamandır evin Siyonist alışverişini kestim. Helal lokmayla bir sofra hazırlıyorsun ve baş köşeye melanet şerbetini koyuyorsun. Çamaşırını yıkayacaksın çoluğunun çocuğunu mis gibi tertemiz temiz pak giydireceksin ama kullandığın şey kanlı bir deterjan. Bunu görmeden hayata devam etmek çok sağlıklı değil. Bize bu Siyonist ticaret hegemonyasının sunduğu ürünlere özellikle gıda temelli baktığında, bırak Siyonizmi mazeret edinmeyi, sadece sağlığın için bile "ben bunu yemiyorum ve içmiyorum" desen bunun bir karşılığı var. Seni obez yapıyor, şeker hastası yapıyor, kanser yapıyor ve sen bunu bile bile buna devam ediyorsun. Eğer Siyonizm için bırakmıyorsan, sağlığın için bırak. Problem olan bu yapıyı güçlendirmek, taşımaktır. Yani oradaki markalar adeta birer devlet olmuşlar. Giydiğimizden çıkardığımıza, yediğimizden içtiğimize, beğendiğimizden beğenmediğimizde her şeye de bir damga vurmuşlar. Bunlarla bir mücadele alanı oluşuyor ister istemez. Yani sen ev hanımıysan, çalışan bir kadınsan, anneysen, öğretmensen bunlara değmediğin bir alan yok ki. Artık savaşı da sadece muharebe olarak algılamak doğru değil. Yani hepimizin iyi kötü, geniş ya da dar bir meydanı var. Kaç kişi olduğu fark etmez içinde. Bir kişi bir kişidir. Dünyada bunlar iki şeyi ifsat etmeyi becerdiler. Bunlardan bir tanesi ekin. İşte bu yiyip içtikleri. Bir diğeri ise nesil. Bir anne olarak kendi kursağını, çocuğunun kursağını bu şerli elden temizleyemezsen senden çalınan gençliği nasıl geri alacaksın ya? Bu demin mesulleri biziz. Bunun vebalini bizler taşıyoruz. Bizden çalınan çocuklarımızı geri alabilmek için bu mücadeleyi vermeye mecburuz ve Mevla bence kadınlara çok büyük bir alan açıyor boykot mücadelesi konusunda. Çünkü bir eve giriş çıkışı düzenleyen, ona hükmeden, ona karar veren ve tüm etrafı da ona göre yönlendiren kişi kadın. O karar verirse değişmeye bunun gerisi geliyor. Zaten çocuklar kani, yani dünyanın her yerinde öyle, Türkiye'de de öyle. Boykot ürünü poşetinden çıktığı için annesinin poşetini alıp yere çalanı gördüm, ağlayanı gördüm. Efendim anne bunu bırakacaksın diye tutturanı gördüm, kontrol edenini gördüm. Anaokulu, ilkokul düzeyindeki çocuklar bu konuda muazzam iyiler. Ortaokul sallanıyor, lise yalpalıyor, üniversitede bir şey kalmıyor.'