Tunç, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı (ATGV) Antalya Eğitim ve Sosyal Tesisi'nde düzenlenen Uluslararası 20. Adli Tıp Günleri'nde yaptığı konuşmada, etkinliğin süreklilik kazanmasının yanında alanında bir marka haline geldiğini söyledi.
Her yeni kongrenin, literatüre özgün katkılar sunarak adli tıbbın bilimsel ufkunu genişlettiğini, yeni fikirlerin doğmasına öncülük ettiğini belirten Tunç, bugünkü kongreye de Türkiye ve dünyanın 26 ülkesinden adli tıp başkanları, akademisyenler, yargı mensupları, ceza hukukçuları, avukatlar ve kriminal uzmanların katıldığını kaydetti.
Tunç, tarih boyunca insanlığın en kadim arayışlarından birinin hakikat arayışı olduğunu ifade ederek, adaletin tecellisinin gerçeğin tüm yönleriyle ortaya çıkarılmasında saklı olduğunu vurguladı.
Yargılamada maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına katkı sunun adli tıbbın, adaletin doğru ve güvenilir tecelli etmesinde hayati bir rol oynadığına işaret eden Tunç, şöyle konuştu:
"Bu yönüyle hem adil yargılanma hakkının korunmasını hem de toplumun hukuka olan güveninin güçlenmesini temin eder. Adli tıp, bilimin ışığını, adaletin terazisine taşıyan hukukun ayrılmaz bir tamamlayıcısıdır. Adli tıp, bir yandan insan bedeninin sessiz tanıklığını çözümlerken, diğer yandan hukuk dünyasının en karmaşık, en gizemli vakalarına ışık tutar. Her bir bulgu, her bir inceleme, hakikate giden yolun taşlarını örer. Bir parmak izi, bir DNA örneği, bir otopsi raporu, kimi zaman en karmaşık davaların çözüm anahtarını elinde tutar. Hukuk uyuşmazlıklarından, ceza soruşturma ve yargılamalarına adli tıp, delile dayalı bilimin gücüyle, karanlıkta kalan gerçeklerin gün yüzüne çıkmasını sağlar. Böylece adli tıp, adaletin, toplumsal güvenin ve hukukun üstünlüğünün de teminatı olur."
"DÜNYANIN EN İYİ ADLİ TIP KURUMU HALİNE GETİRDİK"
Bakan Tunç, Adalet Bakanlığı olarak son 23 yılda, Adli Tıp Kurumunun yapısını güçlendirecek birçok adım attıklarını, 2002'de 802 olan personel sayısını akademisyen, adli tıp uzmanı, asistan, hekim, mühendis, biyolog ve kimyager gibi çeşitli branşlarda olmak üzere 4 kat artırarak 3 bin 190'a çıkarıp insan kaynağı kapasitesini güçlendirerek dünyanın en iyi adli tıp kurumu haline getirdiklerini söyledi.
Adli tıp hizmetlerinde her geçen gün artan iş yükü ve çeşitlilik göz önüne alındığında, farklı ihtisas alanlarında kurumsallaşmanın zorunlu hale geldiğini aktaran Tunç, 2002 yılında 5 olan ihtisas kurulu sayısını 11'e çıkardıklarını, "Adli Bilişim İhtisas Dairesi'ni" kurarak ihtisas daire sayısını 7'ye yükselttiklerini hatırlattı.
Tunç, son iki yıl içerisinde Denizli, Bursa, İzmir ve Samsun'da yeni Adli Tıp Grup Başkanlığı binalarını hizmete açtıklarını, Ankara, Adana ve Gaziantep'te Adli Tıp Grup Başkanlığı binalarının temellerini attıklarını belirtti.
İstanbul Bahçelievler'de yer alan Adli Tıp Kurumu'nun yeni hizmet binasının yapım ihalesinin 6 Ekim'de gerçekleştireceklerin bildiren Tunç, 2 yıl içinde de binayı tamamlamayı hedeflediklerini dile getirdi.
"65 BİNDEN FAZLA MASUM İNSAN DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE KATLEDİLDİ"
Bakan Tunç, kongrede adli tıptan, bilimden, insan haklarından, hukuktan ve adaletten bahsettiklerini belirterek, kongrenin özellikle insan hakları alanında bir oturum düzenlenmesini, adli tıp ve insan hakları ilişkisinin burada bilimsel açıdan değerlendirilmesini çok olumlu bulduklarını anlattı.
Filistin'de, Gazze'de bir asırdan bu yana insan hakları ihlallerinin dünyanın gözü önünde sürdüğünü vurgulayan Tunç, şöyle devam etti:
"Gazze'de son iki yıldan bu yana artık insan hakları ihlalinin önüne geçen soykırım suçu işleniyor. 65 binden fazla masum insan, maalesef dünyanın gözü önünde katledildi. Bunların büyük çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşuyor. Maalesef Batı iki yüzlü. Kadın haklarından bahsedenler, çocuk haklarından bahsedenler, orada gazeteciler öldürülürken basın özgürlüğünden bahsedenlerin maalesef Filistin ve Gazze söz konusu olduğunda hiç sesleri çıkmıyor. Tabii Avrupa ülkelerinde ve dünyanın değişik yerlerinde toplum vicdanı bunu kabul etmiyor. İnsanlar sokaklara taşıyor. Yönetimlerine özellikle bu zulmü durdurmak için çağrıda bulunuyor. Ve son zamanlarda tabii Türkiye'nin daha çok seslendirmesiyle Sayın Cumhurbaşkanı'mızın oradaki problemin çözümünün iki devletli bir yapıda olduğu ve bağımsız bir Filistin devletinin toprak bütünlüğüne sahip bir Filistin devletinin mutlaka kurulması gerektiği düşüncesini artık bütün dünya yavaş yavaş kabul etmeye de başladı ve birçok Avrupa ülkesinin de Filistin devletini tanıdığını görüyoruz."
Tunç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika Birleşik Devletleri'nde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda bütün insanlığa hitap edeceğini ve bu konuya yine her zaman olduğu gibi "Dünya beşten büyüktür. Dünyanın adalete ihtiyacı vardır. Daha adil bir dünya mümkündür. Burada insan hakları ihlali var. Soykırım suçu işlenirken biz yöneticiler susamayız" diyerek, bütün dünyaya yine Filistinli mazlumların davasını, haklı davasını seslendirmeye devam edeceğini söyledi.
"İSRAİL'İN YARGILANDIĞI DAVADA ALINAN TEDBİR KARARLARI HAYATA GEÇİRİLEMEDİ"
İki yıldan bu yana Gazze'de yaşanan soykırımın uluslararası hukukun etkisizleştirildiğini, uluslararası mahkemelerin inandırıcılığını kaybettiğini bütün dünyaya gösterdiğini ifade eden Tunç, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Uluslararası Adalet Divanı'nda Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesini ihlal eden İsrail'in yargılandığı davada alınan tedbir kararları maalesef hayata geçirilemedi. Karar sadece kağıt üstünde. Kim uygulayacak bu kararı? Uluslararası Adalet Divanının kararını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi... Neden uygulamıyor? Çünkü orada adil bir yapı yok. Bir vetoyla insani yardım önergeleri bile reddedilebiliyor. Ateşkes önergeleri reddediliyor. Uluslararası Ceza Mahkemesinde soykırım suçunu işleyen, çocukları kadınları katleden soykırımcılar hakkında yakalama kararı çıkarılıyor. Tutuklama talep ediliyor. Ama tutuklama talep edilen o soykırım suçluları, o katiller bütün dünyayı dolaşarak kendilerini demokratik devlet olarak gösteren ülkelerin parlamentolarında ayakta alkışlanabiliyor. İşte bu çifte standart. Maalesef uluslararası hukuka güveni, uluslararası mahkemelere güveni azaltıyor ve yok ediyor. Dolayısıyla insanlık için çok önemli bir problem. Eğer uluslararası hukuku ve uluslararası mahkemeleri güvenilir hale getireceksek öncelikle Gazze'deki katliamın durdurulması ve o katliamı yapanların adalet önüne çıkarılması gerekiyor. İnşallah adaletin önüne bir gün çıkacaklar. Nasıl Bosna kasapları yıllar sonra kurulan mahkemede insanlık huzurunda hesap vermişler ve hapse atılmışlarsa, İsrail'in o soykırım suçluları da bir gün insanlık huzurunda hesap verecek."