Dün mahkeme CHP hakkında ara karar vererek duruşmayı 8 Eylül'e erteledi.
Karar ne olursa olsun önemli olan CHP kurultayının mahkemelik olacak kadar şaibe barındırdığıdır.
Pavyonlar, paralar, itirazlar, şikayetler ithamlar, sataşmalar hepsi CHP'nin içinde cereyan ediyor ama CHP genel başkanına göre iktidar kumpas kuruyor!
Sorun CHP'nin içinde iktidarda değil!
CHP aynaya hiç bakmıyor!
Saçmalayıp duruyor!
Müşterisi de var!
Fakat asıl önemli olan da CHP'nin bu milletin moral değerlerinden kopuk batıcı bir parti olmasıdır.
Batıcılığın Türkiye'ye bakışı ise bir medeniyet bakışıdır. Osmanlı İslam medeniyetinin bayrağını taşıdığı için batının hiçbir zaman dostu olmamıştır.
İslami temeller üzerine kurulan Cumhuriyet'i Batılılaştırmak için CHP tek parti döneminde batı medeniyetinin ilkelerini halka sormadan dayatmış ve İslam medeniyetinin izlerini silmek için her yola teşebbüs etmiştir.
İslam birliğini simgesel de olsa Türkiye'nin temsil ettiği hilafet kaldırılmış, kılık kıyafetten yazıya kadar İslami ve milli olan ne varsa halka sorarak değil dayatılarak değiştirilmiştir.
Milletimizin bu batıcı politikaları tasvip etmediğini bildiği için CHP tek parti döneminde ikinci bir siyasi harekete izin vermemiştir.
Ancak eline geçtiği ilk fırsatta millet CHP'ye gereken dersi vermiş ve muhalefete mahkûm etmiştir.
Bugün CHP'nin dayandığı yüzde 20-30 arasındaki oy oranı yüz yıllık kültürün ürünüdür.
Son yerel seçimlerde aldığı oy da CHP oyundan ziyade tepki oylarıdır.
CHP milli değerlerimize batılılar gözüyle baktığını attıkları her adımda tekrar tekrar teyit ediyor.
CHP genel başkanı zatın seçilmiş cumhurbaşkanını batılılara şikâyet etmesi son teyididir.
Batıya nasıl güvenilmiyorsa onun temsilcisi CHP'ye de asla güvenilmez.
Neredeyse üçüncü dünya savaşının patlaması tartışılırken CHP'nin tek derdi, 36 itirafçı ile yolsuzluğu artık tartışılmaz hale gelen bir karakteri aklamaya kilitlenmiş olmasıdır.
Türkiye dünyadaki gelişmeleri yakından takip edip arayı bulmaya çalışırken CHP'nin tek derdi cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk soruşturmasını örtmek oldu. Eski genel başkanlarının bu tavrı eleştirmesi ise CHP içindeki tartışmaları ayyuka çıkardı ve gündemin ilk sıralarına yerleştirdi.
CHP hem hedefleri itibariyle hem örgütündeki hizipleşmeler itibariyle tek başına iktidar olacak kadar bu milletin güvenini alamayacağı ortadadır.
Batı Türkiye'yi İslam'dan uzaklaşmış zayıf bir devlet olarak görmek istiyor ve hâlâ bu istikamette politikalar üretiyor.
Türkiye'nin 50 sene gerisinden gelen demir perde ülkelerini bile üyeliğe kabul edip, 60 yıldır Türkiye'yi kapısında bekletmesi batının medeniyet projesinin bir tezahürüdür.
Biz özgürlükler ve demokrasinin güçlenmesi için AB'ye girmeyi savunduk ama bizi kabul etmeyeceklerini de başından beri biliyorduk.
Bu hususta rahmetli Erbakan hoca dindar kitleyi zaten uyarmıştı.
Prof. Dr. Beşir Atalay da daha 1976 yılında bu gerçeği kayda geçirenlerden biriydi.
Hocanın doktora aşamasında hazırladığı üç seminerden biri o zaman adı AET olan AB ile ilgiliydi.
Yaptığı uzun araştırma sonunda vardığı kanaat şöyleydi: "Türkiye'nin bu birliğe girmesinin çok iyi olacağını, en başta özgürlükler ve demokrasinin garantisi olacağını, hayat standardını yükselteceğini düşündüm. Ancak esas temeli olan medeniyet birliği tezi düşünülürse Türkiye'yi birliğe kabul etmelerinin mümkün olmadığı gibi bir sonuca ulaşmıştım ve sonucu böyle bağlamıştım."(Beşir Atalay, Sadece Yaşayıp Yazdıklarım, s.115)
Batı güya kriterlerin tamamlanmasını istiyor, Türkiye de güya katılacağını açıklıyor ama her iki taraf da Türkiye'nin AB'ye üye olamayacağını çok iyi biliyorlar.
Evet, buna rağmen karşılıklı çıkarlarını koruma istikametinde AB ülkeleri Türkiye ile ilişkilerini sürdürüyorlar, Türkiye de onlarla sürdürüyor; bu da gayet normal.
Öte yandan ABD karşısında AB Türkiye'yi güvenlik politikalarına dâhil etmekten bahsediyor ama verdiği hiçbir sözün arkasında durmuyor.
AB'nin en son sabıkası Türkiye'nin Libya ile uluslararası hukuka uygun olarak yaptığı anlaşma konusunda Yunanistan'ın safında yer alarak veto etmesidir.
26 Haziran'da Brüksel'de yapılan AB Liderler Zirvesi'nin Sonuç Bildirisi'nde, Türkiye'nin Libya ile imzaladığı deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmasının 'hukuksuz' olduğu iddia edildi.
Sonuç Bildirisi'nde şu ifadeler yer aldı: "Avrupa Konseyi, Türkiye-Libya arasında Akdeniz'deki deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin Mutabakat Zaptı'nın üçüncü devletlerin egemenlik haklarını ihlal ettiğini, deniz hukukuna aykırı olduğunu ve üçüncü devletler için herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacağını hatırlatmaktadır."
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli, bu hususta, "AB'nin deniz sınırlandırması gibi hukuki ve teknik boyutları bulunan hassas bir konuda siyasi saiklerle taraflı açıklamalar yapması, bölgesel huzur ve istikrara hizmet etmemektedir. AB'nin hukuki geçerlilik taşımayan iddiaları benimsemek yerine, tüm üyelerini uluslararası hukuka riayet etmeye davet etmesi gerekmektedir. Türkiye, Doğu Akdeniz'de meşru hak ve çıkarlarını uluslararası hukuk çerçevesinde kararlılıkla savunmaya devam edecektir." derken Avrupa'da bulunan CHP genel başkanı ne yaptı?
Türkiye'nin seçilmiş cumhurbaşkanını batıya şikâyet etti!
E tabii batı medeniyetinin temsilcisinden başka ne beklenir ki?!
Batı da onun zihniyetini temsil edenler de Türkiye'nin dostu değildir!