20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

“Bölgenin en güçlü aktörü Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın temasları, krizlerde üstlendiği önemli rol ve Türkiye'nin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve İsrail gibi bölge ülkeleriyle yakınlaşmasının yanı sıra, muhalefetin ‘taviz veriyorlar' iddialarını Star Gazetesi'ne değerlendiren Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Hasan Basri Yalçın, “Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu bölgenin en güçlü aktörü olarak gözüküyor ve dolayısıyla Türkiye ile kavga etmek bu aktörlerin hiçbirisi için tercih edilebilir bir durum değil.” ifadelerini kullandı.

star.com.tr17 Şubat 2022 Perşembe 16:25 - Güncelleme:

15 Temmuz Darbe Girişimi'nde sonra hızla toplanan Türkiye, içeride ve dışarıda üzerine kurulmak istenen kumpasları bertaraf etmek için, stratejik adımlar attı.

Öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri, güney sınırımızda kurulmak istenen bir terör koridoru oluşumunu önlemek için Suriye'ye askeri operasyon gerçekleştirdi.

Amerika Birleşik Devletleri'nin de desteklediği bu terör kuşatmasını yararak bölgedeki diğer aktörler olan Rusya ve İran ile arasını düzelten Türkiye, hemen yüzünü Doğu Akdeniz'e çevirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye, Libya üzerinden Doğu Akdeniz'deki Türkiye varlığını dışlamak isteyen güçlere, karşı hamlelerle cevap verip, Akdeniz'deki haklarından asla taviz vermedi.

Suriye, Irak, Azerbaycan, Libya, Doğu Akdeniz gibi alanlarda elde ettiği önemli başarıların ardından bölge ülkeleri, Türkiye ile anlaşmak mecburiyetinde olduklarını anladılar.

Türkiye'nin hamlelerini desteklemeyen muhalefet ise, özellikle son dönemde bölge ülkelerinin Türkiye ile yakınlaşmasından oldukça rahatsız. Muhalefet, bu yakınlaşmaların 'taviz verilerek' sağlandığını iddia ediyor.

Siyaset Bilimci ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Hasan Basri Yalçın, Bu başarıları ve sonrasında Türkiye'nin; BAE, İsrail, Mısır gibi ülkelerle yakınlaşmasını Star Gazetesi'ne değerlendirdi:

- Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilerde yeni bir dönemin başladığını görüyoruz. Bizzat görüşmeleri yerinde takip ettiniz bu çerçevede yeni ilişkileri ve yapılan ikili anlaşmaları nasıl yorumluyorsunuz?

Birleşik Arap Emirlikleri'yle Türkiye'nin arasında 9 yıllık soğuk bir dönem vardı. Bu dönemin bitmesi için bir başlangıç olarak niteleyebileceğimiz bir ziyaretti. Aslında ilk başlangıcı Kasım ayında Veliaht Prens'in Türkiye'ye yaptığı ziyaret çerçevesinde gerçekleşti ama o hem içerik bakımından hem de nereye kadar uzanacağı bakımından aslında Türkiye'nin de yapacağı ziyareti izlememizi gerekli kılıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı ziyarette ortaya çıkan bazı ekonomik gerçekler var. Birleşik Arap Emirlikleri özellikle Türkiye'ye doğrudan yatırım yapma eğilimini gösteriyor. Bu tür durumlarda -yani iki ülke arasında ilişkilerin gerildiği durumlarda- sonrasında tekrar normalleşme aranırken ekonomik zeminden başlamak oldukça makul ve mantıklı bir alandır.

O yönüyle Birleşik Arap Emirlikleri ile hem bu doğrudan yatırım anlaşmaları hem de devamında gelebilecek olan serbest ticaret anlaşmaları oldukça büyük önem arz ediyor. Mesela Birleşik Arap Emirlikleri'yle bizim şu an Türkiye olarak yaklaşık 7-8 milyar dolarlık bir ticaret hacmimiz var. Baya yüksek bir rakamdır bu ülke çapına göre ama Birleşik Arap Emirlikleri'nin dünyaya yaptığı yatırımlar veya dünyayla yaptığı ticaret değerlendirildiğinde bunun çok daha üzerine çıkmak mümkün. Sanırım ilk planda bunlarla karşılaşacağız. Türkiye-Birleşik Arap Emirlikleri ekonomik ve ticari alanda işbirliği yapacak. Ama Birleşik Arap Emirlikleri tarafının tavrına bakarsanız Türkiye ile siyasi hatta savunma ve askeri alanlarında bile işbirliği yapmak istediğini görebilirsiniz. Hatta biraz aceleci davrandıklarını bile düşünüyorum. Hem ekonomi alanında yapacakları anlaşma hem de siyasi alandaki anlaşmalar çerçevesinde. O yüzden iyi bir başlangıç oldu diyebilirim. Yani Birleşik Arap Emirlikleri'nde özellikle konuştuğunuz insanlar size Türkiye'nin Birleşik Arap Emirlikleri'yle çok daha yakın ilişkilere girmesi gerektiği ve hızla yapması gerektiği fikrini sürekli dile getiriyor. Birleşik Arap Emirlikleri böyle sosyal medyada vs. çok etkili olan yapılara da sahip, bunlar çerçevesinde de bakıldığında aslında Birleşik Arap Emirlikleri'nin Türkiye'ye yakınlaşma gayretini çok yakından görebilirsiniz.

- Aynı minvalde İsrail Cumhurbaşkanı da Mart başında Türkiye'ye geliyor. Öncesinde Sayın İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal bugün temaslarda bulunmak üzere İsrail'e gittiler. Bu iki ziyaretin ikili ilişkilere yansımalarını nasıl yorumluyorsunuz? Sizce muhalefetin iddia ettiği gibi, Filistin davasından vaz mı geçildi?

- Son olarak muhalefet medyası bu yakınlaşmanın karşılığında Doğu Akdeniz'de veya yurtiçinde önemli tavizler verdiğimizi iddia ediyor. İlk olarak Libya ile yaptığımız kıta sahanlığı anlaşması ve şimdi sırasıyla bölgedeki önemli aktörlerle yakınlaşmamızı nasıl yorumluyorsunuz? Sizce biz Türkiye olarak taviz mi verdik yoksa bölgede Türkiye üzerine oynanmak istenen oyunları bozacak stratejik hamleler mi yapıyoruz?

Mesela bakın bununla ilgili olarak ilginç bir örnekle başlayalım. Bunca zamandır İsrail ile de Türkiye'nin arası 'One Minute' hadisesinden bu yana gerilimliyken İsrail tarafının sanki Türkiye'yle anlaşmak Tekrar normalleşmek için ortaya Hamas'ın çıkartılması vb. gibi birçok ön şartı öne sürdüğü söyleniyordu. Aslında bugün mesela İsrail'in yaptığı açıklamaya bakarsanız hiç de böylesine bir ön şartın olmadığını dile getirdiler. Meseleyi aslında biraz şu şey zemininden çıkarmak lazım. Yani Filistin Davası'nın satılması vb. gibi ifadelerin bu konuda yer bulmaması gerekiyor. Çünkü Türkiye'nin bu anlamda kimseye hiçbir şeyi ispatlayacak hali yok. Türkiye bu konuyla ilgili samimi tavrını uzun yıllar boyunca sergiledi. Yani Filistin'e açıkça her seferinde destek vermesi, İsrail'le bu anlamda 'One Minute' hadisesinden tutun da 'Mavi Marmara' olayına kadar birçok konuda karşı kaşıya gelmiş olması Türkiye'nin samimiyetinin test edilebilir olduğu anlamına gelmez. Türkiye gerçekten bu konuda samimi bir yaklaşım sergiledi.

Ama uzun süredir biliyorsunuz, muhalefet bir dış politika perspektifiymişçesine ortada sürekli işte herkesle masa kuralım, iyi ilişkilere geçelim gibi bir söylem üretiyordu. Şimdi bunun tam tersine bir söyleme dönmüş gibi gözüküyor. İşte bu aslında muhalefetin dış politika konularına hep genelde içeriden bakarak hükümeti zor durumda bırakmak için yorumladığıyla ilgili bir durum. Aslına bakarsanız her şeyin belli bir zamanı, mekanı var ve dış politika rasyonel zeminde yürütülen bir alandır. Sadece hükümetleri veya toplumu bağlamaz tüm devleti, devletin bütün alanlarıyla çıkarlarını ilgilendiren bir alandır. İsrail ile bu zamana kadar Türkiye'nin anlaşmaması, normalleşmemesi için çeşitli şartlar vardı. Birleşik Arap Emirlikleri'yle de, Mısır'da, Suudi Arabistan'la da durum aynıydı. Ama şu an dünyada bir muazzam dönüşüm ve değişim yaşanıyor. Amerika Birleşik Devletleri, eski oynadığı rolü oynamıyor.

Dolayısıyla küresel belirsizlikler çok yoğun. Körfez veya bütün Ortadoğu'ya da bakacak olursanız burada da Amerika Birleşik Devletleri'nin eski rolünü oynamıyor olmasının bu devler üzerinde de etkisi var. Bu devletler şimdi bölgesel entegrasyon, bölgesel işbirliği fikrini çok daha fazla ön plana taşımak zorunda kalıyorlar. Yani bu uluslararası sistemin bir gerçekliği olarak karşımıza çıkıyor. İsrail çeşitli alanlarda dayatmalarından vazgeçiyor. Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri bu zamana kadar birbirleriyle veya Türkiye'yle sahip oldukları anlaşmazlıkları soğutmak mecburiyetinde hissediyor kendisini. Bir de şu açıdan bakmak lazım; bütün bu ülkelerle Türkiye arasında sorun çıkartan bazı davalar, çoğunlukla donduruldu veya dondurulmayan alanlar da bile kavganın daha fazla sürdürülmesinin herkes için zararlı olabileceği bir notaya geldiği söyleniyor.

Mesela Libya'ya bakarsanız; Libya'da Türkiye'ye karşı birçok devlet bir araya gelerek, Türkiye'nin tezini tersine çevirmeye gayret ettiler. Ama Türkiye bu anlamda bir adım geriye atmadı ve en sonunda Türkiyesiz Libya meselesinin çözülemeyeceği ortaya çıktı. Aynı şekilde Doğu Akdeniz olayına baktığımızda, Doğu Akdeniz'de Türkiye yalnızlaştırılmaya çalışılıyordu. Türkiye'nin yalnızlaştırılamayacağı ortaya çıktı. Dolayısıyla İsrail ve Mısır'ın Türkiye karşını tavrını değiştirmesi Doğu Akdeniz'de tartışılmaz, kaçınılmaz bir gerçek olarak çıkıyor. Veya Libya'da, Birleşik Arap Emirlikleri ve onun beraber ettiği ülkeler, Türkiye'ye karşı istedikleri tezler gerçekleştiremedikleri için onlar da geri adım atmak mecburiyetinde kaldılar.

Suriye ve benzeri alanlara baktığınızda Türkiye'ni kaybetmediğini aksine mesela Azerbaycan gibi alanlarda, Suriye gibi alanlarda oldukça geniş bir alan kazandığını görürsünüz. Türkiye şu an Ortadoğu'nun en güçlü ülkesi olarak gözüküyor. Bu ülkelerin perspektifinden baktığınızda Türkiye böyle gözüküyor. Bakmayın siz içeride Türkiye muhalefetinin yaptığı tartışmalara, dış politikaya getirdiği eleştirilere. Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu bölgenin en güçlü aktörü olarak gözüküyor ve dolayısıyla Türkiye ile kavga etmek bu aktörlerin hiçbirisi için tercih edilebilir bir durum değil.

Türkiye de tam bu anı yakalamışken, diplomasi dediğiniz biraz öyledir. Biraz mücadele edersiniz biraz müzakere edersiniz, biraz mücadele edersiniz biraz müzakere edersiniz. Uzun yıllar mücadele ettik ve Türkiye'ye Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere kurulmak istenen birçok kumpas boşa çıktıktan sonra şimdi Türkiye kazanan taraf olarak aslında anlaşma masasına oturuyor ve konuyu müzakere edecek. Bakalım nereye gidecek. Bunu duygusal bir zeminden ele alıp Türkiye şu davayı satıyor bu davayı satıyor diye değerlendirirseniz yanlış okursunuz. Filistinlilerin kendisi bile böyle okumuyor. Filistinlilerin kendisi bile bugün Türkiye'nin Filistin Davası'na daha fazla katkı sunabilmek için Ortadoğu'da çok daha normalleştirilmiş ilişkiler olmasını savunuyor. E peki bu zamana kadar bu niye gerçekleşmedi diye sorarsanız, çünkü bu zamana kadar Türkiye'yi Amerika Birleşik Devletleri'nin verdiği destekle pes ettirebileceğini zanneden bölge aktörleri vardı. Onlar Türkiye'nin pes etmediklerini gördükleri için kendileri pes ettiler ve Türkiye'yle anlaşmak zeminini kendileri yoklamak durumunda kaldılar.

Mesela 10 yıl öncesi veya 2010 yılından alın 2010 yılında Türkiye'nin bölgedeki aktörlüğüne bakın gelin mesela 2015-2016 yılına bakın, Türkiye'nin yaşadığı sıkıntılara bakın, şimdi 2020 yılına bakın.

2010 yılında Amerika Birleşik Devletleri'yle çok fazla sorun yaşamayan, 2009 yılından Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail gibi ülkelerle sorun yaşamayan, bölgede onlarla birlikte hareket eden bir Türkiye görürsünüz. Özellikle İsrail ile yaşadığı gerilimin arkasından ve Suriye iç savaşının arkadaşından bu sefer Türkiye'nin saldırıya uğradığı bir dönemi görürsünüz. 2015-2016 bunların en zor yıllarıydı. 2016'dan sonra yani 15 Temmuz Darbe Girişimi'nin arkasından 40 gün sonra, Türkiye, Suriye'de ilk askeri operasyonunu başlattığı andan itibaren korkunç bir kuşatmayı yarmaya başladı. Suriye'de kuşatmayı önce Rusya ile sorunlarını çözdü, sonra İran'la sorunlarını çözdü, sonra Suriye'de Amerika'nın kurguladığı bir terör devleti sorununu çözdü. Sonra dikkatimiz Libya'ya döndü. Libya'da Türkiye'ye karşı kurulan kumpası bozdu. Libya'daki kumpas bozulunca Doğu Akdeniz'deki Yunan tezi çökmek zorunda kaldı. Doğu Akdeniz'deki Yunan tezi çökünce İsrail, Mısır gibi devletler, Türkiyesiz Doğu Akdeniz'de gaz çıkarıp dünyaya satamayacaklarını gördüler. Aynı şekilde Türkiye Azerbaycan'da, Karabağ'da büyük bir başarı elde etti. Şimdi bütün bu başarıları, askeri ve istihbarat operasyonlarıyla elde ettiğimiz başarıları, masada oturup karşı tarafa bunları kabul ettirmelisiniz. Aslında yaşadığımız süreç bu şekilde anlaşılabilir.

Yani biraz abartılı bir ifadeyle söyleyecek olursak, 2016'dan 2022'ye kadar Türkiye büyük bir savaş verdi. Şimdi oturdu her biriyle barış ve ateşkes anlaşmaları imzalıyor. Türkiye bundan kazançlı çıkan taraf çünkü savaşı kazandı, mücadeleyi kazandı, kurulan kumpasları devirdi. Aksine Suriye, Irak, Azerbaycan, Libya, Doğu Akdeniz gibi alanların hepsinde çok daha eli güçlendi dolayısıyla masaya çok güçlü bir elle oturuyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, İsrail gibi ülkelerin hepsi Türkiye ile anlaşmak mecburiyetinde hissediyorlar. Geldiğimiz nokta burasıdır.

star.com.tr