Gündem çok hızlı, dolayısıyla Brezilya'da düzenlenen BRICS zirvesini pek konuşamadık. Geç kaldım biliyorum ama, Trump tarifelerine karşı yürütülen tartışmaları yazmazsak olmaz. BRICS'in bu konudaki tepkisini Rusya ve Çin yönlendiriyor. Rusya Devlet Başkanı Putin ve Dışişleri Bakanı Lavrov, BRICS'in ihtiyaçlarını ve gerekçelerini açıkça ortaya koyuyor. Çünkü ABD'nin ekonomik saldırıları öncelikle Rusya ve Çin'i, dolayısıyla BRICS'i hedef alıyor. Trump yönetiminin adımları, ABD kontrolünden kurtulmayı zorunlu hale getirdi.
Diğer BRICS ülkeleri ise daha çok şikâyet ediyor, proaktif davranmıyor. Somut politikalar üretmek yerine tepkisel kalıyorlar. Trump'ın gördüğü, ancak pek çok ekonomist ve kamuoyunun dile getirmekten kaçındığı bir gerçek var: Savaş sonrası Amerikan dönemi bitti. Yine de bu duruma karşı nasıl bir alternatif geliştirileceği konusunda ciddi bir tartışma bulunmuyor.
BRİCS'İN ÜRETİM KAPASİTESİ G-7'DEN FAZLA
BRICS ülkelerinin kendi aralarındaki ticaret hacminin 1 trilyon doları aştı. Bu rakam ilk bakışta sadece bir istatistik gibi görünse de, küresel ekonomi açısından dikkate değer bir dönüm noktasına işaret ediyor. Çünkü bu sayı, BRICS'in kendi içinde artan işbirliği kapasitesini ve alternatif bir ticaret ağı kurma yönündeki kararlılığını ortaya koyuyor. Yeterli mi? Elbette değil ama, psikolojik etkisinin de azımsamamak lazım.
Diğer taraftan BRICS ülkelerinin toplam GSYİH'sı, dünya ekonomisinin yaklaşık %35'ini oluşturur hale geldi. Karşılaştırma yapmak gerekirse, G7 ülkelerinin payı %27-28 seviyesinde. Bu rakamlar, son 80 yıldır Batı merkezli ekonomik düzenin artık kırılmakta olduğunu gösteriyor.
1 Trilyon dolarlık ticaret hacmi, BRICS içindeki ekonomik dolaşımın güçlendiğini gösteriyor. Ancak daha kalıcı ve yapısal anlam taşıyan veri, GSYİH oranıdır. Çünkü bu, sadece mevcut işbirliğini değil, üretim kapasitesini, büyüme potansiyelini ve sistemsel etkileri de yansıtır.
BRICS'in bu iki göstergesi birlikte okunduğunda, küresel ekonomide yeni bir dönemin eşiğinde olduğumuzu söylemek abartı olmaz. Henüz belki "merkez" değişmedi, ama daha önce de söylediğim gibi, artık birden fazla merkezden söz etmek mümkün hale geliyor.
ABD'NİN AÇIĞI DERİNLEŞİYOR, BORÇ DA BÜYÜYOR
Amerikan ekonomisi, teknoloji ve finans devleriyle hâlâ dünyanın en güçlülerinden biri. Ancak perde arkasında sessiz bir kronikleşme yaşanıyor: her yıl büyüyen bütçe açıkları ve artan borç ihracı. 2024'te ABD'nin bütçe açığı yaklaşık 2 trilyon doları aştı. Bu açık, yalnızca bir finansman sorunu değil, sistemsel bir yapı problemi artık.
Açıklar arttıkça, Hazine yeni tahviller ihraç ediyor. Piyasaya daha fazla borç enstrümanı sürüldükçe, faizler yükseliyor, borcun faiz ödemesi büyüyor. 1980'lerde Reagan döneminde kullanılan bu borç modeli, bugün artık bir alışkanlık haline gelmiş durumda. Üstelik borcun önemli bir kısmı yabancı yatırımcıların elinde. Bu da ABD ekonomisini görünmez iplerle dünyaya bağlıyor.
Bir yandan faiz ödemeleri, diğer yandan yatırımcı güveni arasında sıkışan ABD, "borçla büyüme" stratejisinin sınırlarına yaklaşıyor olabilir. Şimdilik doların rezerv para gücü bu modeli sürdürülebilir kılıyor. Ancak dünya çok kutuplu bir yapıya doğru evrilirken, bu sürdürülebilirlik her geçen yıl daha fazla sorgulanıyor.