Oldum olası komplo teorilerinden hoşlanmadım.

Ancak "Paranoyak olmam takip edilmediğim anlamına gelmez" sözünü de severim. Yaşadığımız coğrafyada her daim teyakkuz halinde olmak gerekir. Zira "Uyursan ölürsün." Son dönemde yaşanan gelişmeleri sizinle paylaşmak istiyorum.
Takdir sizin elbette...
Halk TV yayınında İBB Başkan Danışmanı Serkan Özcan,
"Ben bunu kesin bilgi olarak söyleyeyim size... Sayın Başkan Ekrem İmamoğlu, şu an Silivri'de hükümet programını hazırlıyor" diye konuşuyor. İmamoğlu'nun sağ kolu Murat Ongun cezaevinden "İktidara hazırlanıyoruz" mesajı veriyor.
Sonra bir başka CHP'li gazeteci Sedef Kabaş,
"Erdoğan-Bahçeli-Öcalan dönemi bitecek.
İmamoğlu-Özdağ-Demirtaş dönemi başlayacak.
Tarihe not düşelim" diye yazıyor.
"Bizim bilmediğimiz onların bildiği ne var?" sorusu doğal olarak aklımıza geliyor.
Hani başta dediğim gibi komplo teorilerini pek sevmem...
Ancak normal şartlarda İBB'ye yönelik dalga dalga operasyon yapılırken, itirafçıların sayısı 100'ün üstüne çıkmışken, kayıp telefon bulunmuşken cezaevindekilerin savunma hazırlamak yerine iktidar hazırlığı yapması ilginç değil mi?
Benzer hezeyanları 15 Temmuz sonrası cezaevine konulan FETÖ'cüler dile getiriyordu.
Sözde "Hoca efendileri" rüyalarına giriyor, onları duvarları yıkıp cezaevinden kurtarıyordu...
Yargıtay'ın onama kararları sonrası rüyadan uyandılar mı bilmiyorum ama içinden geçtiğimiz süreç de ortada...
Burada benim esas merak ettiğimse cezaevindeki "İmamoğlu Suç Örgütü" şüphelilerine kimler "Yakında iktidara geleceksiniz?" diye sufle veriyor? Bu süreçte dikkati çeken bir başka önemli açıklamayı sizinle paylaşmak istiyorum. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 36 ilde 63 FETÖ şüphelisine yönelik operasyon yaptı. Gözaltına alınanlar arasında albay, yarbay ve binbaşı rütbesinde şüpheliler var.
Savcılık açıklamasındaki şu ifadeyi yabana atmayın.
"FETÖ'nün Türk Silahlı Kuvvetleri'nde halen deşifre edilemeyen örgüt mensuplarının, 15 Temmuz darbe girişimine katılanlara oranla daha fazla olduğu bildirildi." Yani aradan 9 yıl geçmesine rağmen FETÖ hala diri bir tehdit olarak karşımızda duruyor.
Hani öküz altında buzağı aramak istemem ama eğer cezaevindekilerin kulağına "Yakında sizi kurtaracağız" diye bir şeyler fısıldanıyorsa ve onlar da buna güvenerek hükümet programı yapıyorlarsa çok yanıldıklarını söylemek gerekir...
Zira cezaevinden çıkmanın tek yolu yüce Türk adaleti önünde aklanmaktır. Aksi yollar milletin tokadıyla geçmişte olduğu gibi gelecekte de kapatılacaktır...
Başta da dediğim gibi komplo teorilerini sevmem ama bu milletin bir evladı olarak uyuduğumuz da yok...

CHP ÇIKMAZ SOKAK GİBİ
Cumhuriyet Halk Partisi gerçek anlamda milletin umudu olabilecek mi inanın derin şüphelerim var. Parti sanki bir çıkmaz sokak gibi, ilerlemek mümkün değil, azıcık değişim, dönüşüm isteyen, partiyi bu çıkmaz sokaktan kurtarmaya çalışan ya ayrılıyor ya da partiden ihraç ediliyor.
Durum böyle olunca da parti açık söylemem gerekirse kifayetsiz muhterislere kalıyor. Bakın CHP Genel Başkanı Özgür Özel, sırtını İmamoğlu'na yaslayarak kazandığı koltuğu ne kadar doldurabildi sorusu bugünlerde daha sık soruluyor. Ya da "Bu CHP'nin, Kılıçdaroğlu CHP'sinden ne farkı kaldı?" diye sormak gerekiyor.
Kılıçdaroğlu da sürekli kürsüden ağır ifadeler kullanır, sonra da yüklü tazminat davalarıyla boğuşurdu. Özel de aynı yoldan gidiyor.
Özel, göreve gelmeden önce "Her sıkıştığımızda Atatürk deyip alkışı almaktan vazgeçmeliyiz. Bu siyaset üretemediğimizi gösteriyor" diyordu.
İmamoğlu soruşturması başladı başlayalı sürekli olarak Atatürk maskesiyle siyaset yapmaya çalışıyor.
Kılıçdaroğlu da normalleşme, helalleşme demişti. Sonrasını gördük.
Özel de siyasette normalleşmeden bahsetmişti, Kılıçdaroğlu ile aynı çizgiye geldi. Bugün geldiğimiz noktada örnekleri çoğaltmak mümkün, net söyleyeyim bir yandan da bir Fenerbahçeli olarak CHP'lilerin haline bakıp bakıp içleniyor, empati kuruyorum. Hani "Ne olacak bu CHP'nin hali?" demekten kendimi alamıyorum.
İmamoğlu tutuklandığından bu yana sürekli olarak soluğu Marmara Cezaevi'nde alan Özel'in ortaya koyduğu portre sadece bir vesayet tutsağı portresidir. Özetlemem gerekirse "Cezaevinden kumandalı siyaset yolculuğu Özel'i liderliğe ne kadar taşır?" sorusu kocaman bir şekilde ortada durmaktadır. Ne diyelim takdir CHP'lilerin elbette, zira yıllardır, acıyı, ızdırabı, ihaneti görüp, çeken onlar... Allah yardımcıları olsun. Umarım gelecekte bir gün İngiltere'den, ABD'den manda ve himaye ile değil de milletle yol yürüyerek iktidara gelme hedefi olan gerçek bir liderleri olur.

ÇOK KRİTİK BİR MESELE
Evlat sahibi olma oranı tarihinde ilk kez yüzde 1,48'e geriledi.
Doğum oranlarının düşüş sebebini ekonomiye bağlayan muhalefete Cumhurbaşkanı Erdoğan, Uluslararası Aile Forumu'ndan rakamlarla cevap verdi.
Erdoğan, kişi başına düşen milli gelirin bugünden 5 kat daha az olduğu dönemlerde dahi 3 çocuk yapıldığını hatırlattı...
Bu yüzden yaşadığımız çağın temel sorunlarından birinin de hedonizm olduğunu düşünüyorum.
İnsanın fıtratı gereği daha iyiyi arzulaması, istemesi bunun için mücadele etmesi elbette normal, ama benim felsefem beklentini düşük tut, sevinçlerini büyük yaşa şeklinde... Zira hayat aldığımız nefesten ibaret. Onu bile alıp geri veriyoruz. Net olarak şunun altını çizmem gerekir.
Kızımız Mavi doğduktan 10 yıl sonra oğlumuz Mustafa Toprak'ı dünyaya getirme kararı aldık.
Aslında biz de tek çocuklu bir aile yolundaydık.
Ev, araba, kariyer vs. bir sürü plan arasında çocuk yetiştirmek gerçekten zor gelmişti. Peki fikrimizi ne değiştirdi derseniz hemen söyleyeyim.
Annemi Şişli Etfal Hastanesi'nin acil servisine zor yetiştirdiğimiz bir gün gördüğüm bir sahne uyanmama sebep oldu.
Sedye üstünde beyazlar içinde kendisi de "Beyaz Melek" filminden çıkmış gibi görünen 80 yaş üstü bir hastayı yine kendisi de 70'li yaşlarında görünen zayıf bir kadın iterek götürmeye çalışıyordu. O an aklımdan "Hiç mi çocukları, torunları vs. yok" diye düşündüm.
Babamın "Oğlum iyi ki yetiştin biz ne yapacağımızı bilemedik" sözleri Mavi'nin bu hayatta yalnız kalmaması gerektiği duygusunu perçinledi.
Ve şimdi iyi ki iki kardeşler diye düşünüyorum.
Hem birbirleriyle dayanışmaları hem de sırtını yaslayıp, dertleşecek bir kardeşinin olması biz emaneti Hakka teslim ederken de içimizi soğutacaktır elbette. Bu yüzden çeşitli bahaneler üretmekten, yaşadığımız konforlu hayattan uzak kalma korkusundan kurtulmalıyız.
Zira hayatta hayırlı bir evlat kadar kıymetli bir hazine yok.
Bunu yaş ilerledikçe insan daha iyi anlıyor.
Elbette herkesin kendi hayatı kendi kararı ama inanın çocuk rızkıyla birlikte geliyor.
Allah bereketini veriyor...