Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TGRT Haber'de Gündem Özel programında Türkiye Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Yücel Koç ve Türkiye Gazetesi Yazarı Sevil Nuriyeva'nın sorularını cevapladı. Filistin meselesinin sadece Müslümanların değil tüm dünyanın kanayan yarası olduğunu belirten Bakan Fidan, "Filistin meselesi, Yahudi devleti meselesi, Filistin topraklarının işgali meselesi ve devam eden konular dünyanın herhangi bir yerinde devam eden çatışmalar gibi değil. Görünürde başka yerlerde de insan dramları, açlık, çatışma oluyor ama burada insanlığın Filistin meselesinde düştüğü çaresizliği çoğu zaman görmüyoruz. Umursamazlık belki olabiliyor ama insanların hepsinin aynı fikirde olduğu bir yer de hala mevcut. Soykırımın devam ediyor olması üzerinde çok uzun düşünülmesi gereken, var olan sistemin kodlarını hem yazılım hem donanımıyla sorgulanması gereken bir nokta ve bu oluyor" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan önderliğinde Türkiye'nin Filistin meselesinde çok yol katettiğini söyleyen Bakan Fidan, bu çabalar sayesinde İsrail'in dokunulmazlığı konusunda oluşan illüzyonun dağıldığını ifade etti. Şu an Filistin konusunda Avrupa ülkeleri dahil birçok ülkede karşıt görüşlerin olduğunu söyleyen Fidan, daha önce bu konuda çoğu ülkenin İsrail'i gücendirmemek adına çekimser kaldıklarını belirtti. Dünyanın hem İsrail için hem de Filistin için aynı şeyi istediğini ifade eden Fidan, İsrail'in daha fazla toprak elde etmek için güvenlik maskesini kullandığını söyledi.
Filistin meselesinin bugün ortaya çıkmadığına, bunun tarihinin çok eskiye dayandığına dikkati çeken Fidan, "İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler'in ortaya koyduğu Yahudi soykırımından sonra oradaki acıyı başkasının acısına dönüştüren bir mekanizma ile karşı karşıya kaldı dünya. Oradaki oluşturulan illüzyon ve ondan gelen her türlü ayrıcalığın şu anda ortadan kalktığını düşünüyoruz. Bu niye önemli? Bu dava daha önümüzdeki kaç yıl devam edecek biz bilmiyoruz. Ama geçmişine baktığımız zaman önümüzde daha uzunca yıllar Filistin meselesi ile Arap toprakları ile Arap coğrafyası ile bu coğrafya ile bu konular meşgul olunacak. Dolayısıyla bu konudaki her türlü atılan adım, bugün anlık sorunu çözmede fayda gösteriyor gözükmese de sorunun ve etrafında bileşenleri ortadan kaldırmada çok ciddi etki gösterecek. Biz o yüzden şunu söylüyoruz arkadaşlara; 'Elimizden geleni sonuna kadar uluslararası arenada ortaklarımızla beraber hiç durmadan yapmaya devam etmemiz gerekiyor" ifadelerine yer verdi.
İsrail'in yayılmacılık peşinde olduğunun çok açık ve net olarak belirgin bir hal aldığının altını çizen Fidan, bölge ülkeleri olarak çok ciddi tedbirler almaları gerektiğini ancak acil olarak Gazze'deki açlığın bir an önce durdurulması gerektiğini söyledi.
ABD'nin İsrail için uyguladığı politikalarının insanlık adına savunulacak bir yanının kalmadığının ABD tarafınca da fark edilmeye başlandığını belirten Bakan Fidan, artık ABD'nin açıktan bir savunma içerisinde olmadığını ama İsrail'i durdurmak için elinde en fazla baskı aracı olan ABD'nin bu gücünü yeterince kullanmadığına dikkati çekti. Fidan, "Amerika'nın dünyaya deklare ettiği ne kadar değer varsa, şu anda onu çiğneyen bir ülkenin kayıtsız şartsız savunucusu durumuna düşüyor. Bu tabii Amerika'nın muazzam derecede uluslararası prestijini aşağıya çeken bir durum ve kafası çalışan, gerçekten Amerikan milliyetçisi olan Amerikalılar, hep 'Amerika first' derken aslında 'Amerika first değil, İsrail first' denildiğini düşünüyor. Ülkedeki kurgulanmış politik sistemin politik figürleri ortaya çıkartırken aslında kayıtsız şartsız bu ideolojiye teslim olmaları gerektiği ortada" diye konuştu.
Fidan, Netanyahu hükümetinin hiçbir insani, ahlaki, hukuki, değeri ve önceliği tanıyan bir durumda olmadığının da altını çizdi. Sistemli soykırımın ortaya çıkmasından itibaren İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi'nin ortak zirvesiyle Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu toplamda 7 ülkeden oluşturulmuş bir temas grubunun olduğunu dile getiren Fidan, Arap ülkelerinin de Türkiye kadar çaba gösterdiğini ifade etti.
Cidde'de gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Toplantısı'na da değinen Fidan, "Bundan sonra aslında İslam ülkelerinin İsrail üzerindeki baskıyı değil, Amerika üzerindeki etkilerini kullanmaları gerekiyor ki oradan bir şey üretilsin. 1974'te Suudi Arabistan sırf bu nedenden dolayı petrol ambargosu uygulamaya başladı ve dünyada birdenbire denklem değişti. İşte o zaman belli ekonomik düzenlemeler, siyasi düzenlemeler bölgede yeniden devreye girdi. Bu ülkeler bunu geçmişlerinde yaptılar, denediler, mücadelesini verdiler ve bedelini de ödediler" dedi.
İsrail'in saldırılarının nasıl durdurulacağına ilişkin değerlendirmede bulunan Fidan, "Bunun çeşitli alternatifleri var. Dediğim gibi birincisi İsrail'in giderek kendisini uluslararası yalnızlıkta hissetmesi. Bu sorun sadece bizim değil, insanlığın kanayan yarası haline geldi. Bakın, Avrupa'da şimdi belki göçmenlik ve aşırı sağdan sonra Avrupa ve Batı politikalarını, iç politikayı en fazla etkileyen hususlardan biri Filistin meselesindeki tavırlar. Avustralya'da şu anda ortaya konan pozisyona bakın. Fransa'da ortaya konan pozisyona bakın. Geçtiğimiz günlerde İrlanda'daydım. İrlanda Parlamentosu'nun neredeyse tamamı hep beraber Filistin davasının arkasında. Bunlar gerçekten çok kıymetli, değerli şeyler. Çünkü insanlık onuru, insanlık vicdanı burada yapılanı kabul etmek istemiyor" ifadelerini kullandı.
Suriye'de yaşanan son gelişmelere ilişkin konuşan Fidan, bölgede yaşananları devlet olarak son yıllarda takip ettiklerini ve izlediklerini belirterek, "Bizim artık özellikle Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ortaya koyduğumuz kurumsal kapasite, bu konulara vukuf olma, bunu takip etme, bununla ilgili çözüm geliştirme hep devam edecek. Şimdi şöyle bir olayın aslında yapısı var. Siz bu herhangi bir bölgesine veya uluslararası sorunla ilgili problemleri teker teker çözmeye başladıkça, küçüğünden büyüğüne doğru bir sonraki engel alanı karşınıza çıkıyor. Bu hep böyledir. Bunun hiç istisnası yok. Suriye meselesinde de bu böyle oldu. Biz ilk önce küçük sorunlardan, sonra orta dereceli, sonra giderek büyüyen sorunlara doğru eğilmeye başladık. Çünkü jeopolitik bir kavga var. Bu kavganın bölgeye yansıması var. Uluslararası hegomanik sistem bu noktada zaman zaman fikir değiştirebiliyor. Ama bölge aktörleri bu konuda hep aynı kalıyor" dedi.
İsrail'in ortaya koyduğu yayılmacı tavrın, Suriye ile ilgili ortaya koyduğu vizyonun kabul edilebilir bir tarafı olmadığını ifade eden Fidan, "Bu konuda bizim ortaya koyduğumuz daha insani, daha evrensel, herkesin huzurunu, güvenliğini esas alan yapı fevkalade önemli. İçerideki belli grupların İsrail'in son haftalarda ortaya koyduğu operasyonel baskıyı kendilerine bir fırsat olarak görüp, ayrılıkçı bir siyasal dil üretmeleri, Suriye'nin geleceğini hep beraber kurma yerine dışarıya bağımlılığı esas alan azınlık oluşturma modellerinin ortada olması büyük bir talihsizlik. Buradaki gerek üniter yapıya, gerek ayrı yapıya bir huzur getirmiyor. Burada insanlığın ulaştığı model ortada. Bizim kendi ülkemizdeki anayasamızla kayıtlı olan vatandaşlık sistemi, herkesin kimliğini, kişiliğini, dilini, inanışını kolayca yaşayabildiği, ifade edebildiği, herhangi bir ticari, ekonomik, bürokratik pozisyon sahibi olurken, fırsat ve imkan eşitliği ararken, bunlarla ölçülmediği, muhatap olmadığı bir dünyanın mümkün olduğunu Türkiye gösterdi" ifadelerini kullandı.
Osmanlı Cihan Devleti'nin dağılmasında sonra bölgede baskı rejimlerinin ortaya çıktığının altını çizen Fidan, modern zamanlarda eski yöntemlerin ve usullerin ortaya konarak kan ve gözyaşı üreten sistemin devamlılık arz etmesine gerek olmadığını söyledi. Türkiye'nin kadim bir devlet geleneğine sahip olduğunu ve bu kadim medeniyetin de temsilcisi olduğunu belirten Fidan, Türkiye'nin zor bir geçmişe ve anıya sahip olduğuna, muhtemelen zor bir geleceğinin de olacağına dikkati çekti. Türkiye'nin kendisine düşmanlık edilmediği sürece başka bir gruba düşmanlık eden bir medeniyete ve devlet kültürüne sahip olmadığını kaydeden Bakan Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın özellikle milli güvenlik konularında inanılmaz bir hassasiyete sahip olduğunu belirtti.
Bakan Fidan, belli bir zaman önce Türkiye'nin stratejisinin değiştiğini ifade ederek, "Sınırımızın ötesinde tehdit oluştuğu zaman burada bizi vurmasını beklemiyoruz. Sınırın ötesinde buna girmemiz lazım ama başka ülkeler de en az bizim kadar muhteremdir. Başka ülkelerin de bizim sınırımızda en az bizim kadar var olma hakkı var. Irak ve Suriye gibi buradaki ülkelerin kendi kendilerine yeterli olması, düzen kurması, dirlik içerisinde olması; halkın huzurlu, refahlı, tatmin edilmiş olması, birbirlerinden emin olması, kendini ifade edebilmesi önemli durumlar. Bunlar aynı zamanda mümkün durumlar. Ama hem yakın geçmiş hem de mevcut şartların oluşturduğu dinamik, bu halklara bu hayatı şu an için yaşama imkanı vermiyorsa; Türkiye'nin sahip olduğu imkan, politik liderlik bir emperyal niyet taşımıyor. Buradaki bu halklara da aynı huzuru getirme imkanına sahip" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'ye düşmanlık yapılmadığı sürece Türkiye'nin kimseye düşmanlık yapmadığını ve kategorik olarak birilerini düşman sınıfına sokmadığını belirten Bakan Fidan, Türkiye'ye düşmanlık yapıldığı zaman da geri adım atılmayacağını söyledi. Fidan, Türkiye'nin sınırlarının ötesinde yaşayan Kürtler, Türkmenler ve Araplar başta olmak üzere bölge halklarının karşılaştığı sorunlarda sorumluluk üstlenmesinin hem tarihi bir sorumluluk hem de kardeşlik hukuku gereği bir görev olduğunu vurguladı.
Devlet işleyişinde çok fazla nüansların hesaba katıldığı, gözetildiği ve buna göre politikaların geliştirildiğini dile getiren Fidan, "Suriye örneğine bakalım. Suriye'de Kürt Ulusal Koalisyonu vardı, Suriye'de sadece YPG yok. Suriye'de birçok Kürt partisi var ve bunlar Türkiye'nin dostu. Türkiye ile işbirliği yapmak istiyorlar. Gelip daha geçen gün de bizim arkadaşlarımıza konuştular. 'Biz yüzümüzü Ankara'ya dönüyoruz. Ankara gelsin bize yardımcı olsun' diyorlar. Bu önemli bir husus, Ankara'dan bekledikleri konu, Ankara'nın altını çizdiği parametreler. Kimseye problem olmayan ama kendisi de problemle baş başa kalmayan partilerin faaliyetlerine biz destek veriyoruz. Şimdi Şam'a da aynısını söylüyoruz. Şam 8 Aralık'tan sonra yönetim iktidara geldiği zaman biz bölge ülkeleriyle bir araya geldik. Şam'dan ne bekliyoruz, onu ortaya koyalım dedik. Buraya bir iktidar geldi, biz bunlardan ne bekliyoruz? Bir, hiçbir ülkeye tehdit olmayacak çünkü elinde on binlerce silahlı unsur var. Askeri yetenekler var. İki, terör örgütleriyle işbirliği yapmayacak. Üç, oradaki halka; katliam, keyfi, infazlar, gözaltılar yapmayacak. Yönetim olduğu zaman mümkün olduğunca kuşatıcı olacak. Bütün bunların hepsini şu ana kadar biz, çevre ülkeleri, batı ülkeleri herkes görüyor. Bu idare elinden geleni bu konuda yapıyor. Bu idarenin hataya düşmesini bekleyip daha sonra harekete geçmek için pusu kurmuş olan birtakım devletlerin ve yapıların burada bir hata olmadığını bölgesel ve uluslararası toplumla işbirliği içerisinde arasında belli bir vizyonun ağır ağır devam etmekte olduğunu görünce bu sefer bunlar kendileri problem oluşturmaya başlıyorlar" dedi.
Netanyahu'nun Filistin'de bir soykırım yaptığını ve bu soykırımın üzerini kapatmak için her türlü yolu denediğini söyleyen Fidan, "Bize başka bir şey söyleyerek gidiyor, Fransızlara başka türden baskı yapıyor, Avustralyalılara başka türden baskı yapıyor. Şimdi her ülkeyle bir baskı mekanizması geliştirmiş durumda. Her ülkedeki siyonist lobiyi bir şekilde devreye sokarak onları kendi yerel siyasetleri üzerinden esir almaya çalışıyor. Çok şükür bizim yerel siyasetimiz üzerinden esir alınacak ne bir karakterimiz var ne de öyle artık izin verilmiş bir durum var ortada. Onun için dışarıdan buna müdahaleyi esas alıyorlar, dış aktörler üzerinden. Avrupalı aktörler tıpkı bizim yıllar önceki durumumuz gibi. İçerideki belli mekanizmaları harekete geçirdiğiniz zaman oradaki siyasi liderlikler çokça çabuk etkilenip harekete alınabiliyor. Uzun yıllar içerisinde kurgulanmış mekanizmalar çok özel şartlarda ve anlarda devreye giriyorlar" ifadelerini kullandı.
Tüm Yahudilerin Filistin konusunda aynı şekilde düşünmediğini söyleyen Fidan, "Şimdi aslında burada dünya Yahudi toplumu içerisinde de çok ciddi bir bölünme var. Yani Yahudilerden gerçekten insaf sahibi, vicdan sahibi olanlar, dünya vatandaşı olanlar kendileri diyorlar 'Bu soykırım biz bunlardan beriyiz. Biz bunlar değiliz.' Bunları kendileri diyorlar. Dolayısıyla Netanyahu'nun arkadaşları ile ortaya koyduğu bu tarihsel çılgınlık, şu anda kendilerinin 60-70 sene önce kınadığı benzer çılgınlığı, Hitler çılgınlığının aynısı, tekrarı. İnsanlık bundan sonra bunu soykırım olarak anmaya devam edecek. Hiçbir zaman için bunu iyi demeyecek. Ama bu insanlar bu gerçekliği unutturmak için her türlü olağanüstü şartları oluşturmak, her türlü kötülüğü piyasaya sürmek için de başka türlü tedbirleri de alacaklar" diye konuştu.
Yarın Filistin konusu hakkında TBMM'de bilgilendirme yapacağını söyleyen Fidan, "Gerçekten insan gurur duyuyor. Parlamentodaki bütün parti grupları Filistin meselesinde tek yürek olmuş durumdalar. Ben daha önce de bilgilendirdim. Türkiye kendi içerisinde birçok konuda siyasal bölünmüşlük yaşayabiliyor. Ama bu konu söz konusu olunca muazzam bir birliktelik var. Bu da benim bu ülkenin Dışişleri Bakanı olarak gurur duyduğum bir şey" dedi.
Zengezur Koridoru hakkında değerlendirmede bulunan Fidan, "Şimdi burada şunu ifade edeyim büyük memnuniyetle, olayın ilk gününden itibaren, yani Amerikalılar gelip Azeri kardeşlerimizle konuşmaya başladığı andan itibaren bu konu bizimle istişare edilerek gitti. Yani her aşamasında bilgilendirme oldu, istişare oldu. Bu konuda Cumhurbaşkanımızı bilgilendirdik. Daha sonra İlham Bey de Cumhurbaşkanımıza hem öncesinde hem sonrasında bu konuda bilgi verdi. Bizim Azerbaycan ile kendi aramızdaki istişare mekanizması, koordinasyon mekanizması çok iyidir. Şimdi burada tabii oraya baktığınız zaman şöyle bir husus var. Koridorun aslında deklare edilmiş olması, Azeri kardeşlerimizin baştan beri ortaya koyduğu birkaç tane temel talep vardı. Onun prensiple kabulü manasına geliyor. Bu fevkalade önemli. Bu hat fevkalade önemli. Fakat kamuoyunu burada da şu şekilde bilgilendirmek isterim. Bununla ilgili formatı netleştirilmiş, usule esasa işleyişe bağlanmış somut bir şey yok. Bu konsept olarak kabul edildi, belgeye yansıdı. Fakat kim işletecek, nasıl işletecek, ne olacak konusunda somut bir şey yok. Bunu taraflar kendi aralarında müzakere edecekler. Bunun öncesinde çeşitli alternatifler müzakere edildi. Bir kısmını belki kamuoyuna paylaşabilirim. İçerisinde Cumhurbaşkanımızın Sayın Aliyev ile yaptığı en son görüşmede gündeme gelenler var. Sayın Paşinyan'ın ülkemizi ziyaretinde Cumhurbaşkanımıza anlattığı konu var. Ona mukabil Cumhurbaşkanımızın kendilerine söyledikleri konular var. Ama bunlar bir netliğe kavuşmadığı için şu anda kamuoyla paylaşılmayan liderlerin kendi aralarında yaptığı konuşma. Bu konu şu anda tartışılan, evrilen bir konu. Ama ben prensipte şunu söyleyeyim. Cumhurbaşkanımızın bizlerin bu yürüyen müzakerelerle ilgili aldığı pozisyon her zaman için şu; Biz Azeri kardeşlerimize güveniyoruz. Onlar bir konuya evet dedikleri zaman biz onlardan daha fazla onları düşünüyormuş gibi davranıp 'yok kardeşim o senin dediğin evet doğru değil. Asıl bu doğru' diyecek bir tavır içerisinde olmayız. Onlarla dediğim gibi yakın bir iş birliğimiz var" dedi.
Libya'da gerçekleşen son gelişmelere ilişkin Fidan, "2019 Nisan'ındaki askeri operasyondan sonra orada (Libya'da) bir defakto durum oluştu. Türkiye orada gerek dost unsurlarıyla, gerek askeri güçleriyle bir duruma vaziyet etmeye başladı. Doğu ve Batı olarak Libya'nın fiilen, defakto olarak şu anda ayrı ayrı iradeler altında bulunuyor olması, tabii bizim Trablus'ta Milli Birlik Hükümeti'ni tanımamız ve Batı'da o arkadaşlarla çalışmamız bir strateji dahilinde oldu. Şimdi bizim temel stratejimiz, Cumhurbaşkanımızın (Erdoğan) her zaman vurguladığı gibi Libya'nın birliği, bütünlüğü ve bölünmemesi. Bölgede veya küresel olarak Libya'nın bölünmesinden, zayıf kalmasından, zayıf bir merkezi iradeyle işletilmesinden medet umanlar var" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini hatırlatan Fidan, Rusya-Ukrayna savaşında barışının ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile son telefon görüşmesinde ele aldıklarını dile getirerek, "Dün gece, bu işin, ABD'de müzakerecisi olan Steve Witkoff ile görüştüm. Steve ile dün görüştükten sonra bugün öğlen saatlerinde, Ukrayna müzakerecisi olan değerli dostumuz, Ulusal Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Rüstem Umerov ile çok uzun bir görüşme yaptık. Şimdi bütün bunların toplamına baktığımız zaman şöyle bir şey çıkıyor, barışın olması için ümitliyiz. Bu ümit için yeterli sebebimiz var. İstanbul müzakerelerinde birinci, ikinci, üçüncü turda evrilerek gelişen bazı olaylar vardı. Üçüncü turda özellikle tarafların bazı ortaya koyduğu pozisyonların daha sonra Alaska'da gündeme geldiğini, somutlaştığını gördük. Bizim hem Rusya'da Sayın Putin ile yaptığımız görüşmeden, Ukrayna'da Sayın Zelenski ile yaptığımız görüşmede, Türkiye olarak Cumhurbaşkanımızın (Erdoğan) o çerçevesini çizdiği bazı spesifik konular vardı. Onların ben görüşmesini yaptığımızda, ortaya koyduğumuz bazı perspektiflerin esas itibariyle bu görüşmelerde ana omurgayı teşkil ettiğini gördük. Sorun yok mu? Var. Eskiden Rusların dört vilayetin idari sınırlarının tamamını ele alma hususu vardı. Şimdi o isteklerinden vazgeçip, temas hatlarında kalıp bir yer hariç, 'Donbass' biliyorsunuz ikiye ayrılıyor, Luhansk ve Donetsk olmak üzere. Donetsk'teki yüzde 25'lik 30'luk kalan yerin kendilerine iade edilmesi ve Zaporijya ile Herson'da temas hatlarında durması konusunda şu anda bir ön şey var. Bunun kendilerini söylemiş olması ve bunun da bir güvenlik mekanizması ile garanti altına alınmasını kabul etmiş olmaları, çerçeve anlaşma maddeleri olarak aslında gerçekten muazzam bir çerçeve sunuyor" ifadelerini kullandı.
Donetsk'teki belirli toprak parçasının Ukraynalılar için önemini vurgulayan Fidan, Türkiye'nin burada kilit bir aktör olma özelliği taşıdığını kaydetti. Fidan, "Eğer bizim daha sonra belli bir yerde fayda üretmemiz istenecekse, fonksiyonel olmamız istenecekse, bizim baştan itibaren bu tartışmaların içerisinde nitelikli olarak olmamız gerekiyor. Askerimizle, istihbaratçımızla, diplomatımızla her bir uzmanlık alanını ilgilendiren konulara çok yakından bakmamız gerekiyor. Biz kendi milli çıkarlarımız için üretmemiz gereken bilgiyi, faaliyeti üretiyoruz ama eğer ortak bir güvenlik mekanizması oluşturulacaksa bunun keyfiyeti farklı" şeklinde konuştu.
Alaska'da gerçekleşen zirvede Rusya tarafı ile belli prensiplerde uzlaşıldığına dikkati çeken Fidan, "Ruslarla Amerikalılar arasında bir genel anlaşma var. Bunun daha sonra hayata geçmesi konusunda bir zirveden söz ediliyor. Bu zirveye ilişkin şu anda netleştirilmiş bir tarih yok. Bu zirveyle ilgili belli sorun alanları var. Zirvede liderler mi bir araya gelsin sorunu çözsün, yoksa ondan önce belli konuları yine ekipler kendi aralarında halledip, ondan sonra mı liderler bir araya gelsin? Bu halihazırda biraz masada olan bir konu. Bazı ön açıklamaların karşılıklı geçtiğimiz hafta içerisinde Alaska'da daha sonra Washington'da oluşturulan olumlu atmosferi biraz hafif gerilettiğini de görüyoruz. Ama bütün bunları yakından takip ediyoruz. O tarafların her birine de çok yakın temas halindeyiz. Sadece Türkiye'nin çıkarlarıyla ilgili, bölgenin çıkarlarıyla ilgili hesaplarımızı yapıp tedbirlerimizi almada kullanmıyoruz bu bilgi birikimimizi. Meselenin çözümüne ilişkin değerli katkılarımız da oluyor" dedi.
ABD Devlet Başkanı Trump'ın Vaşington'da Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ve Avrupalı liderlerle buluşmasında Türkiye'nin neden bulunmadığı eleştirilerine yönelik Dışişleri Bakanı Fidan, "Şimdi Alaska'da Sayın Trump, Sayın Putin'le buluştu. Vaşington'da Avrupalılarla buluştu ve Ukraynalılarla buluştu. Bu şu demektir, Trump savaşan taraflarla bir araya geliyor. Biz savaşın bir tarafı değiliz. Ne Alaska'daki masada olmalıyız, ne Vaşington'daki masada. Çünkü Trump savaşan taraflarla bir araya getirme yapıyor. Biz kendimizin kurduğu masada, İstanbul'da tarafları bir araya getirdiğimizde, onlar da vardı. Sizin olmadığınız bir güvenlik mekanizması kurulur, Türkiye'nin isteğine rağmen bu olmazsa, o zaman orada haklı bir eleştiri olabilir. Türkiye burada olmalıydı, niye yok. Ama Türkiye'nin kendi tercihiyle bilerek yapmadığı aksiyonların değerlendirmesiyle ve bir de burada dediğim gibi, o resmin neyi ifade ettiği meselesi, benim Dışişleri Bakanı sıfatıyla çok konuşabileceğim bir konu değil. Onu halkımız, politik yorumcularımız, sizler, dünya, hepsi karikatürize bile ediyorlar. Ama benim söyleyebileceğim profesyonel olarak, biz savaşın bir tarafı değiliz. Dolayısıyla o iki resimde de bizim olmamamız kadar normal bir şey yok" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin 2019 Nisan'dan sonra Libya'da varlığını ortaya koymasının ardından bir daha bölgede savaş olmaması noktasında durduğunu aktaran Bakan Fidan, Doğu ve Batı Libya'nın birleşmesi için aşamalı olarak karşılıklı güven oluşturulduğunu belirterek şu ifadelere yer verdi:
"Bugün geldiğimiz noktada askeri gemilerimiz, MİT Başkanımız (İbrahim Kalın), belki bazı konular var onlar hallolursa, belki işleri bakım olarak bizim de gitmemiz söz konusu olur. Şimdi bir noktaya getirdik. Buna paralel bir şey daha yaptık. Özellikle Libya'da bazen problemin, bazen çözümün, bazen her iki konunun da parçası olabilecek diğer ülkelerle ilişkilerimizi bu konuda son derece ileri taşıdık. Bunların arasında Mısır var, Birleşik Arap Emirlikleri var, Katar'da zaten ilişkilerimiz iyi. Bu paydaşlarla da bu konuda son derece açık, şeffaf, güven oluşturucu ve Libya'nın huzuruna, birliğine katkısını sağlayacak bir şey var. Sevindirici olan şey şu, bu geçtiğimiz yıllar içerisinde çok şükür bir daha büyük bir çatışma görmedik. Bakın burada Türkiye'nin inanılmaz büyük bir rolü var. Bu vakti ülkenin birleştirilmesi için siyasi manada kullanmak gerekiyor. Ama şunda işe yaradı bu vakit, istediğimiz manada birlik ortaya çıkmadı ama geçen sürede yaptığımız inceleme, sahip olduğumuz etkileşim, siyasal tecrübe bir sonraki adımın ne olması gerektiği konusunda bize çok ciddi bir fikir verdi. Şu anda o fikrin sahibiyiz ve uygulaması için taraflarla da görüşüyoruz."
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in Türkiye'ye yönelik açıklamalarına ilişkin Fidan, Yunan iç siyasetinde Türkiye ile ilgili konuların belirleyici konular olduğunu ifade ederek, "Siyasi aspirin gibi herhangi bir sorunun varsa siyasette Türkiye'yi gündeme getir, Akdeniz'i gündeme getir, Ege'yi gündeme getir. Zaten hemen bir şartlı refleks teorisi oluşmuş orada. Maalesef siyasi bir şartlı refleks var. Biliyorsunuz Pavlova 1914'de Nobel Tıp Ödülü kazandırmıştı. Bu siyasi şartlı refleksin Türkiye'ye dendiği zaman harekete girmesi hala hazırda Yunan siyasetinin kendi içerisinde çözmesi gereken bir konu. Burada Cumhurbaşkanımız (Erdoğan) uzun dönemli ve güçlü iradeli liderliğinde gerçekten kendi halkından aldığı teveccühü siyasi kapitali birkaç tane mesele üzerinde çok ciddi kullanmaya çalıştı. Bunlardan birisi de Yunanistan ile olan sorunların daim olarak çözülmesi meselesi. Kıbrıs meselesi de dahil olmak üzere. Umarız bir gün Yunan siyaseti de Türk siyasetinin ulaştığı olgunluğa, özgüvene ulaşır. Konuları daha rahat tartışabilir" şeklinde konuştu.
Son günlerde Cumhuriyet Halk Partisi'nin her mitinginde CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in hedefi haline gelmesinin sorulması üzerine Fidan, "Ben iç politik konuları çok yakından da takip ediyorum ama ben bir takım oyuncusuyum, Bu takımdaki yerim de dış politika konusu. Takım kaptanımız Cumhurbaşkanımız ve her kabine üyemiz kendi bulunduğu köşeyi en iyi şekilde muhafaza ediyor. Görevini yerine getirmeye çalışıyor. Ben takımdaki dış politika ile ilgili, dış güvenlik ile ilgili rolümü en iyi şekilde hayata geçirmeye çalışıyorum. Üzerimizde bir emanet var, bu emanet dediğim gibi bir gaflet içerisinde olduğumuz zaman memleketimize, milletimize ağır bedeller ödetecek bir konu. Bu konuyu çoğu zaman iç politikada ucuz siyasi konulara malzeme yapmamaya çalışıyoruz" dedi.
Kendisine yönelik gelen eleştirilerin dış politika ile alakalı olduğunu dile getiren Bakan Fidan, "Dış politika ile eleştirilere bakıyorum. Gerçekten şunu kaçırmışız, bunu yapmamışız denilen noktalar oluyorsa onları okumak ve kabul etmek bir politikacı olarak bir kamu görevlisi olarak da görelim. Eleştirilerin sadece siyasi partilerden gelmesine gerek yok, bazen akademisyenlerden, halkımızdan geliyor. Mümkün olduğu kadar halkın ve siyasetin bana soracağı soruları ben kendime sorup tedbirini alıp ona göre dış politika alanlarını yapıyoruz ama bazen halkımızın ve siyasi partilerin kafasında sorular olabiliyor. Onlar önemli, gerçekten benim dikkate aldığım şeyler ama propaganda maksatlı, karalama maksatlı, iftira maksatlı, ucuz siyaset maksatlı bir konu olduğu zaman inanın ona dönüp bakmıyorum. Onu gündemime alamam, o taşıdığım emanete de ihanet" diye konuştu.
Bakan Fidan, insanların hakikat yolculuğu olduğu gibi devletlerin ve milletlerin de bir yolculuğu olduğunu kaydederek, sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye'nin karanlığa düşmüş insanlık için bir deniz feneri vazifesi yapması, onların yolunu bulmaya yardımcı olmasının ben her zaman içindeyim. Onun için de çok yüksek insani standartlarınızın, siyasi standartlarınızın, düşünce standartlarınızın, ahlaki standartlarınızın, kapasite standartlarınızın, yetenek standartlarınızın olması gerekiyor. Bunu yaptığınız zaman hem pratik olarak, hem teorik olarak, hem felsefi düşünüş, inanış olarak insanlığa yol gösterebilirsiniz. İnsanlık için yapacağınız çok somut şeylerin olması lazım. Bunun için savunma sanayinden teknolojiye, hastanelerden ilk yardıma kadar çok ciddi görünür yeteneklere ihtiyacınız var."