Dün, Almanya Şansölyesi 'Federal Başbakanı, Bundekanzler' Friedrich Merz Ankara'ya geldi ve Başkan Erdoğan kendisiyle görüşmesi sonrasında taraflar muhabirlerin sorularına cevap verdi.
Önce şunu söylemek gerekir herhalde: Merz, kendisinden önceki son 40-45 yılın Alman şansölyeleri içinde en sönük olanı... İkinci Dünya Savaşı yenilgisi sonunda Doğu ve Batı diye ikiye bölünen Almanya'yı, 45 sene sonra ve tek kurşun atmadan, ekonomik ve diplomatik gücüyle birleştirmiş olan bir Helmuth Kohl'ün 16 sene süren başbakanlığı... Sonra da, Madam Angela Merkel...
Sonra yeter artık deyip kenara çekildi ve şimdi F. Merz şansölye oldu... Belki, kendisinin bile beklemediği bir zamanda...
*
Merz, 3-4 ay kadar önce Trump'la görüşürken, o görüşme gününün, Normandiya Çıkarması'nın yapıldığı güne bilhassa rastladığını belirtiyordu. (Hitler Almanyası'nın güçleri taa Hazar Denizi'nin kuzeyine kadar Sovyet Rusya içlerine uzandığı sırada, Amerika, Normandiya'ya 1,5 milyon asker çıkararak Hitler Almanyası'nın ordularını bölmeye mecbur etmişti.) Merz, o hatırlatmayı yaparak görüşmeyi o güne denk getirdiğini açıklıyor, Trump'a ve Amerika'ya teşekkür ediyordu.
Trump ise, 'Evet, o gün sizi yenmiştik...' demiş, Merz ise, 'Biz o sâyede, Hitler rejiminden kurtulmuştuk...' diyerek minnettarlığını tekrarlamıştı. Merz'in bu sözleri, Almanya'da sadece Neo-Naziler arasında değil, sıradan Alman vatandaşları arasında bile soğuk karşılanmıştı.
Yani Merz, böyle zayıf birisi...
Dün sorulara cevap verirken, 'Almanya'nın baştan beri yanında olduğu İsrail'in kendisini savunma hakkının olduğunu' tekrarladı... Geçmişte de, 'İsrail, kendisini savunmak için her şeyi yapabilir' diyenlerden birisi de Merz idi. Dün ise, farklı muhataplar karşısında olduğunu sonradan düşünmüş olmalı ki, 'Elbette İsrail'in her yaptığını kabul etmek gibi bir durumun olmadığını' da söylemek zorunda kaldı. Ama bu sözleri dikkatle dinleyen Başkan Erdoğan, (içimden, inşallah, ev sahipliği nezaketi gibi davranışlara tevessül etmez diye düşünmüştüm ki, aynen öyle yaptı ve) Merz'in HAMAS konusundaki sözlerine ve İsrail'in kendisini savunma hakkı var' şeklindeki görüşüne, itirazının olduğunu belirterek, şöyle dedi:
'Sayın Şansölye'nin bir görüşüne maalesef katılamıyorum. O da şudur: Bir defa, bu süreçte ne yazık ki, 60 bini aşkın çocuk, kadın, yaşlı insan burada öldürülmüştür. HAMAS'ın elinde bombalar yok, nükleer silahlar yok. Ama bunların hepsi İsrail'in elinde var. Daha dün akşam 'ateş-kes'i yine hiçe sayarak Gazze'yi yine bombalamıştır. BUNLARI ALMANYA OLARAK SİZ GÖRMÜYOR MUSUNUZ? ALMANYA OLARAK BUNLARI TAKİP ETMİYOR MUSUNUZ?'
Bunlar Gazze'yi vurmak sûretiyle, açlıkla, soykırımla terbiye etmenin gayreti içindedir. Gazze'ye Kızılay ve Kızılhaç aracılığıyla ulaştırılmak istenen insanî yardımlar bile engellenmektedir. Bu konuda, Almanya'nın Kızılhaç'ı, bizim Kızılay'ımızla işbirliği yaparak, o insanlara yardım yapmamız, bizim insanî vazifemizdir. Bu katliâma son vermemiz gerekiyor. Türkiye ve Almanya bu konuda el ele verebilecek iki ülkedir... (...) Orada bir sıkıntı olmasın diye Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve İstihbaratımız devamlı çalışıyorlar. Nasıl ki, 'Rusya- Ukrayna Savaşı bitsin!' diyorsak, İsrail'in saldırıları da son bulmalı... Bu konuda Almanya ve Türkiye el ele verebilecek iki önemli ülkedir.'
Başkan Erdoğan'ın kendisini, ev sahipliği olması yüzünden frenlemiş olarak Merz'e söylediği bu sözler, gerçekte, ikinci bir 'One minute!' aksülameliydi.
Merz'in bu konuda hiç bir tepki vermemesi de ilginçti. Çünkü Merz, bu geziye çıkarken Alman kamuoyuna verdiği mesajda, Avrupa'nın savunması için gücüne muhtaç oldukları Türkiye'nin önemine dair sözler söylemişti. Buradan, eli boş dönmüş bir havayla gidecek olursa, Alman kamuoyunda daha da zayıflayacağını düşünmek zorundaydı.
Ve bir diğer konu:
MİLLETİN YÜREĞİNDE BİR YARA DAHA AÇILDI...
*29 Ekim sabahı saat 7.30 civarında, Gebze'de 7 katlı bir binanın çökmesi değil, -kibrit kutusu gibi- bir bütün olarak yan tarafına devrilmesi sonunda, 5 kişilik 'Bilir Ailesi', anne-baba ve iki çocuk, dünya hayatından koptu, bir kızları ise yaralı olarak kurtarıldı. Bu facia, denilebilir ki bütün ülkeyi derinden sarstı; insanî duygusu olan her bir insanın yüreğini dağladı. Sosyal bünyemizin yüreğinde bir yara daha açıldı.
*
7 katlı apartmanın ilk katında bir eczane varmış ama o gün resmî tatil olduğundan kapalı... 'Bilir Ailesi' ise 2. katta ikamet etmekte... Üstteki 5 kat da tatil günü dolayısıyla, bütün aileler, o gün evde değillermiş...
Ancak bu facia dolayısıyla üzerinde durulması gereken asıl konu, bu faciaya müdahalede sergilenen yöntem...
Türkiye ki, 6 Şubat 2023 sabahı, 04.00 civarında, başta Antakya, Maraş, Malatya, Adıyaman olmak üzere, 11 ili büyük çapta yerle bir eden ve on binlerce insanın hayattan kopmasına neden olan felaketin yaralarını sarmak için ilk günden itibaren olabilecek sür'ati göstermişti.
Sözü, Gebze'de 29 Ekim Çarşamba sabahı yaşanan faciaya getirmek istiyorum...
Apartmanın en üstteki 5 katı zâten boş. Yapılacak iş, yukarıdan aşağı çökmeyip bir kutu gibi devrilmiş duran binaya müdahale edilecek...
Ama o da ne!
*
İlk 8 saat o kadar çabalara rağmen, hiç kimseye ulaşılamadı... O sabah soğuğunda yaralılar değil, sağlam olanların bile yaşama güçlerini yitirmeleri kaçınılmazdı.
Etrafta çok sayıda kurtarma ekipleri... 672 kişi oldukları bildiriliyor... Ama bir ilerleme görülemiyor. Ancak 6 saat kadar sonra, iş makinelerinin facia mahalline gelip yıkılan apartmanın duvarlarını kaldırmaya başladığı görülüyor.
Elbette, hayatta kalanlar olabilir ümidiyle onlara zarar vermemek dikkati önemlidir ama o iş makineleri, o üstteki boş olan 5 katın kesilip ayrılması çaresi kimsenin aklına gelmiyor... Ve ailenin 14 ve 7 yaşlarındaki iki çocuğunun cesetlerine ancak 8 saat sonra ulaşılıyor... Ailenin 16 yaşındaki kızı ise ancak 12-13 saat sonra canlı olarak çıkarılabildi. Anne-babanın cesetlerine ise ancak 16-17 saat sonra ulaşılabildi.
Ancak sual şu: O, yüzlerce elemandan oluşan kurtarma ekiplerinin tek apartman dairesinin yıkıntılarına ulaşamayışları, tabiî bir durum mudur?
Kimseyi suçlamak istemiyorum, ama ortada bir iş bilmezlik veya beceriksizlik yok mudur? Bir apartman katının yıkıntılarını bertaraf etmek, bu kadar mı geç gerçekleştirilmeliydi? Benzer facialarda benzer iş bilmezliklerin veya beceriksizliklerin tekrarlanmaması dileğiyle...
O 'anne-baba'ya rahmet ve yaralı kızımıza da şifalar diliyorum. Vefat eden çocuklar ise... Onlar zâten günahsız idiler; melek gibi gittiler.
*