15 Aralık 2024 Pazar / 14 CemaziyelAhir 1446

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Netanyahu'ya: Hangi yüzle oraya geldin?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Netanyahu'nun Fransa'daki yürüyüşe katılmasına 'hangi yüzle oraya gitti' sözleriyle tepki gösterdi.

12 Ocak 2015 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve resmi ziyaret için Türkiye'de bulunan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ortak basın toplantısı düzenledi.

NETANYAHU'YA TEPKİ: HANGİ YÜZLE ORAYA GİTTİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, soru-cevap kısmında Netanyahu'nun Paris'teki yürüyüşe katılmasıyla ilgili bir soruya "hangi yüzle oraya giti" diyerek cevap verdi. Erdoğan, İsrail'in Gazze'de yaptığı katliamları, öldürdüğü çocukları ve kadınları hatırlattı. Batı'nın Filistin'e ve Suriye'ye sessiz kaldığını, dolayısıyla Batı'nın ikiyüzlü davrandığını belirtti. 

ABBAS'A: İKİNCİ EVİNİZE HOŞGELDİNİZ

Sözlerine "Aziz kardeşim" diye hitap ettiği Abbas'ı bir kez daha Türkiye'de ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Değerli kardeşim Abbas'a ve değerli heyetine bir kez daha, ikinci evlerine, Türkiye'ye hoşgeldiniz diyorum" dedi. Erdoğan, bölgenin ve özellikle de Filistin'in kritik bir süreçten geçtiği, önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde gerçekleştirilen ziyaretin iki ülke için de hayırlı olmasını diledi.

Baş başa ve heyetler arası görüşmelerde iki ülke ilişkilerini, bölgesel gelişmeleri ve Fransa'daki saldırıyı değerlendirdiklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail işgalinin ve saldırgan politikalarının sona erdirilmesi, bölgede adil, kalıcı ve kapsamlı bir barışın sağlanması konusunda da görüş alışverişinde bulunduklarını kaydetti.

Egemen ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması, birlik hükümetinin desteklenmesi, Filistinlilerin mağduriyetlerinin giderilmesi ve Gazze'nin yeniden imarı konusunda yapılabilecekleri, atılabilecek adımları istişare ettiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: "Ortadoğu'daki sorunların temelini oluşturan Filistin meselesi bugün insanlığın vicdanında kanayan bir yaradır. Bölgede kalıcı barışın tesisiyle ilgili olarak 1967 sınırları bu işin olmazsa olmazıdır. Tabii ki bu aynı zamanda başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletini bu vesileyle konuşuyoruz. Durum böyleyken maalesef İsrail'in barışa hazır olmadığını, barışı isteyen tarafta yer almadığını görüyoruz. İsrail, bağımsız bir Filistin devletini istemediği gibi, böyle bir devleti ne yazık ki kendi varlığına da tehdit olarak görüyor. Filistinlilerin on yıllardır kendi vatanlarında her türlü insanlık dışı muameleye maruz kalmaları ve devletsiz bırakılmaları asla kabul edilemez. Bu tarihi adaletsizlik giderilmediği sürece Filistin meselesine adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüm bulunması da mümkün değildir. Bu doğrultuda Türkiye, şimdiye kadar çok ciddi çabalar sarf etti, bundan sonra da yine Filistinli kardeşlerinin yanında olmaya devam edecektir."

"İsrail, uluslararası toplumun mesajını doğru okumalı"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Uluslararası toplum, İsrail'in bölgedeki uzlaşmaz ve kışkırtıcı girişimlerine karşı artık daha kararlı bir tutum sergilemeye başladı. Bunlar şu anda olumlu gelişmeler" diyerek, Harp Zamanlarında Sivillerin Korunmasına Dair Dördüncü Cenevre Sözleşmesi Taraf Devletler Konferansı'nın, 13 yıl aradan sonra toplanarak İsrail'in sivillere yönelik ihlallerini kayda geçirdiğini belirtti. İsveç ile Filistin'i tanıyan devlet sayısının 135'e yükseldiğine işaret eden Erdoğan, çeşitli Avrupa ülkeleri parlamentolarının Filistin'in tanınması yönünde teşvik edici kararlar aldığını, Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu'nun da aynı doğrultuda bir kararı kabul ettiğini hatırlattı. Erdoğan, tüm bu olumlu gelişmelerin memnuniyetle karşılandığını ifade etti.

İsrail'in, uluslararası toplumun verdiği bu mesajı doğru okuması gerektiğine olan inancını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "BM Güvenlik Konseyi'nin, diğer birçok kritik konuda olduğu gibi İsrail'in bölgede gerilimi artıran şımarıklıkları karşısında üzerine düşen vazifeyi yerine getirmekten imtina ettiğini görüyoruz. Nitekim, Filistin'in, İsrail işgalinin 2017 yılının sonunda sona erdirilmesini ve iki devlet temelinde bir çözüme ulaşılmasını içeren tasarısı BM Güvenlik Konseyi'nde kabul edilmedi. Bu ret kararıyla maalesef, Filistin meselesinin çözümü ve bölgede kalıcı barışın sağlanması hususunda çok önemli bir fırsat kaçırılmış oldu. Bu gelişmeden derin hayal kırıklığı duyduğumuzu da belirtmek isterim.

Bu kararla bir kez daha BM Güvenlik Konseyi'nin reforme edilmesi konusundaki ısrarlı tavrımızın ne kadar haklı olduğu da görülmüş oldu. Diyorum ya, dünya 5'ten büyüktür, işte bunun altında yatan gerçek budur. 'Dünya 5'ten büyüktür' derken dünyayı, kalkıp da beş daimi üyenin içerisinde bir tanesinin iki dudağının arasına mahkum edemezsiniz. Böylece adil bir dünyayı da asla göremez, asla adil bir dünyanın içerisinde yerinizi alamazsınız. Güvenlik Konseyi'nin bu tepkisizliği karşısında, Filistin Devlet Başkanı değerli kardeşim Abbas'ın, aralarında Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran, Roma Statüsü'nün de bulunduğu pek çok uluslararası anlaşma ve sözleşmeye katılım belgesini imzalamasını da saygıyla karşılıyoruz. Bundan sonraki gelişmeleri de yakından izleyecek, inşallah Filistin halkına gerekli desteği vermeyi sürdüreceğiz."

"Atılan adımdan İsrail rahatsızsa bu doğru bir adım demektir"

Bu hassas süreçte Filistinlilerin de tek vücut olmasının önemine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2 Haziran'da kurulan Filistin Milli Birlik Hükümeti ile iç uzlaşı sürecinde çok önemli bir başarı kazanıldığını, bu önemli adımla elde edilen kazanımların korunması ve tahkim edilmesi gerektiğini söyledi.

"Filistinliler arasındaki birlik ve beraberliğin, Sayın Abbas'ın liderliği altında daha da sağlamlaşacağına yürekten inanıyorum" ifadesini kullanan Erdoğan, Türkiye olarak bu doğrultudaki çabalara her türlü desteği vermeye hazır olduklarını vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu: "Eğer burada atılan adımdan İsrail yönetimi, başta Netanyahu olmak üzere, rahatsızsa demek ki bu adım doğru bir adımdır. Öyleyse bu adımı tahkim etmek, bunu güçlendirmek lazım.

İsrail, son dönemde artan saldırganlığı yanında Harem-i Şerif ve Mescid-i Aksa'nın kutsiyetini ihlal eden eylemleriyle de bölgede gerilimi körüklüyor. Kudüs ve Harem-i Şerif'in korunması yalnız Filistin'in değil tüm İslam aleminin ortak vazifesidir. Türkiye, İsrail'in bu pervasız ve hukuk tanımaz eylemlerine karşı İslam dünyasının ve uluslararası camianın diğer üyeleriyle birlikte mücadele etmeye devam edecektir."

"Saldırılar tarihe kara leke olarak geçti"

Gazze başta olmak üzere Filistin'de geçen yıl yaz aylarında yaşanan yıkım ve katliamın hafızalarda tazeliğini koruduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Binlerce masum Filistin vatandaşının hayatını kaybetmesine ve yaralanmasına yol açan saldırılar, tarihe kara bir leke olarak geçmiştir" diye konuştu.

Gazze'de İsrail saldırılarının yol açtığı yıkımın etkilerinin bugün de devam ettiğini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti: "Öncelikli hedefimiz, 26 Ağustos 2014 tarihinde sağlanan ateşkesin sürdürülebilir kılınması ve Gazze'nin yeniden inşasıdır. Kahire'de, 12 Ekim'de düzenlenen Donörler Konferansı ile Gazze'nin yeniden imarı çalışmalarına başlanmış oldu. Ancak yaptığımız takiplerle şunu görüyoruz: Donörler vadettikleri imkanları, paraları henüz ne yazık ki vermiyorlar. Öyleyse bu inşanın olması da zorlaşıyor. Uluslararası toplumun, Gazze ve diğer Filistin topraklarındaki kardeşlerimize gerekli yardımları yapmasını bekliyoruz. Türkiye olarak taahhüt ettiğimiz 200 milyon dolarla üzerimize düşen görevi yerine getiriyoruz. İsrail işgalinin bir an evvel son bulması, başkenti Doğu Kudüs olan 1967 öncesi sınırları içerisinde egemen ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması en büyük temennimizdir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini, Filistin Devlet Başkanı Abbas ve Filistin halkına, şahsının ve Türkiye'nin bugüne kadar verdiği güçlü desteğin bundan sonra da eksilmeden, kararlı bir şekilde devam edeceğini belirterek tamamladı. 

"Davetin içeriği önemli"

Erdoğan, Abbas ile düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını da yanıtladı.

Fransa’nın başkenti Paris'te, terörle mücadelede dayanışma için düzenlenen yürüyüşün ardından ABD Başkanı Barack Obama'nın liderleri 18 Şubat'taki Küresel Güvenlik Zirvesi'ne çağırdığı belirtilerek bu yönde bir davet olup olmadığının sorulması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, henüz bir davetin söz konusu olmadığını söyledi.

Erdoğan, "Böyle bir davet gelecek olursa, konusu içeriği önemli. Şu anda dünyanın gündeminde olan konular olduktan sonra bunlar olumlu değerlendirebileceğimiz bir zirve olur. Ama henüz bize gelmiş böyle bir davet yok. Dışişleri Bakanım da burada, kendilerine de böyle bir davetin gelmediğini zaten söylüyorlar" diye konuştu.

Bir gazetecinin, Fransa'daki saldırının ardından Batılı bazı kesimlerin tüm Müslümanları suçlayıcı söylemlerde bulunduğu hatırlatılarak, bu söylemlere yönelik görüşünü sorması ve "Fransa'daki yürüyüşte İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu orada, o fotoğraf karesinde görünce ne hissettiniz" demesi üzerine Erdoğan, olayın faillerinin Fransız vatandaşı olduğunu belirtti.

"Fransız vatandaşları böyle bir katliamı işlerken faturanın kesildiği yer Müslümanlardır, bu çok manidardır" diyen Erdoğan, Fransız vatandaşı olan zanlıların 16 ay cezaevinde yatıp çıktıktan sona oradaki istihbarat teşkilatının "bunlar ne yapar, ne eder" diye takip edip etmediğini sordu.

"Müslümanlara karşı islamofobi aldı başını gidiyor"

Erdoğan, son dönemlerde, özellikle Batı'da, nefret suçunu tahrik etme noktasında çok ciddi olumsuz gelişmeler olduğunu ifade ederek şöyle konuştu: "Müslümanlara karşı islamofobi aldı başını gidiyor. Bunları bir defa çok iyi görmemiz, çok iyi tahlil etmemiz gerekir. Biz, bir Müslüman olarak, barış dininin mensupları olarak böyle bir katliamı, nereden gelirse gelsin bu bir terör eylemidir, böyle bir terör eylemini tasvip etmemiz, buna olumlu bakmamız zaten mümkün değil. İlk anda bizler açıklamalarımızı yaptık."

NETANYAHU HANGİ YÜZLE ORAYA GİTTİ

Bu konuyu Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile de görüştüklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Bazı gerçekleri de görmemiz gerekir. Çok iyi bir soru sordu: 'Netanyahu'yu görmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz' diye. Soruyorum,  Gazze'de 2 bin 500 kişiyi katletmek suretiyle bir devlet terörü estiren bu zatın el sallamasına siz nasıl bakıyorsunuz? Sanki tribünde insanlar onu çok heyecanla orada beklemişler gibi onlara el sallıyor. Hangi yüzle oraya gitti onu da tabii anlamakta zorlanıyorum. Bir defa siz o katlettiğiniz yavruların, kadınların hesabını verin. Aynı şekilde, bakıyorsunuz Suriye'de 300-350 bin insan öldürüldü. Dünyanın şu anda kılı kıpırdıyor mu? Hala buna yönelik acaba bir adım atıyor muyuz? Yok. Orada da bir devlet terörü estiren birileri işin başında duruyor. Ona karşı da en ufak bir kıpırdanma yok. Hala 'öldürsün devam etsin' diye seyrediliyor, bu da manidar. Kahrını çeken kim? Türkiye, Lübnan, Ürdün. Bütün buralarda, yaklaşık 2 milyon insan şu anda bizde. Biz onlara bakıyoruz. Aynen bize yakın Lübnan'da, bir milyona yakın da Ürdün'de. Üç ülkede 5 milyon insan şu anda o ülkedekiler tarafından bakılıyor, besleniyor. Peki bize şu ana kadar uluslararası camiadan bir destek var mı? Yok."

"Lafla olmuyor bu iş"

Türkiye'ye sığınmacılar konusunda 250 milyon dolar yardım geldiğini ancak Türkiye'nin 5 milyar dolar harcama yaptığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Neredeler? Sadece bize şunu söylüyorlar: 'Gerçekten bu 2 milyona yakın insana yaptığınız ev sahipliği takdire şayandır, sizi tebrik ederiz.' Hep söyledikleri bu. Tamam da lafla olmuyor bu iş. Biraz da 'şu yüklendiğimiz yükten biraz da biz yüklenelim' deyin. Böyle bir şey var mı? Yok" ifadesini kullandı.

"Bu gerçekler karşısında inanıyorum ki insanımız, milletimiz, vatandaşımız dünyaya bakışını da o noktada değerlendirecektir" diyen Erdoğan, şöyle devam etti: "Batı'nın ikiyüzlülüğü ortadadır. Biz Müslüman olarak hiçbir zaman terörün yanında yer almadık, katliamların yanında yer almadık ama bu katliamların arkasında ırkçılık, nefret söylemleri, islamofobi yatıyor. Lütfen bu konularda camilerimize saldıranlara karşı o ülkelerin yönetimleri tedbirlerini alsın. Bunlar hep tahriktir. Bunlar boşuna yapılmıyor. Sultanahmet'e kadar gelip, Sultanahmet'te polisimizi şehit edenler, aynı şekilde Dolmabahçe'de polis kulübesine saldıranlar bunlar bir senaryonun neticesidir, eseridir. İslam dünyasının üzerinde de oyunlar oynanıyor. Bunları da bilmemiz lazım."

"Korkumuz çatışmanın din çatışmasına dönüşmesi"

Filistin Devlet Başkanı Abbas ise Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçilmesinden dolayı tebrik etti.

Türkiye ve Filistin’in köklü ilişkilerine vurgu yapan Mahmud Abbas, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çok verimli görüşmeler gerçekleştirdiklerini ve iki ülkeyle ilgili çok önemli konuları ele aldıklarını dile getirdi. "Bu bağlamda Türkiye’nin gösterdiği destek, dayanışma, Filistin meselesine verdiği özel önem, uluslararası alanda yaptığı diplomatik çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum" diyen Abbas, bu desteklerle Filistin halkının kendi hakkı ve başkenti Kudüs olan ülkesini kuracağını söyledi.

Erdoğan’a Filistin halkının yaşadığı sıkıntıları aktardığını anlatan Mahmud Abbas, İsrail’in sınır tanımaz ihlalleri, yerleşim yerlerini genişletmesi, utanç duvarı ve insanlık dışı bir tecrit politikasının kendilerine verdiği zararlardan bahsettiğinin altını çizdi.

İsrail’in sistematik olarak Kudüs’ün kimliğini değiştirmeye yönelik adımlarının bir başka tehdit unsuru olduğunu kaydeden Abbas, şunları söyledi: "Bizler 1967’den sonra Kudüs’e ve özellikle Mescid-i Aksa’ya yönelik her türlü değişim politikasını şiddetle reddediyoruz. Bizim en büyük korkumuz mevcut çatışmanın din çatışmasına dönüşmesidir. Hiçbirimizin arzu etmediği bir durumdur bu. Çünkü böyle bir şey bütün dünyayı sonucu belli olmayan bir girdabın içine sokacaktır. Bu bağlamda, yaşam ruhu ve diğer bölgelerdeki gibi demokrasinin olduğu bir saygı ortamında yaşamak bizim de doğal hakkımızdır."

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nezdinde işgalin sona erebilmesi için her türlü çabanın sürdüğüne işaret eden Abbas, son uğraşlarının sonuçsuz kaldığını anlattı .

Filistin Devlet Başkanı Abbas, birçok uluslararası anlaşma ve organizasyona taraf olma girişiminde bulunduklarını, bundaki amaçlarının halkı en iyi şekilde korumak olduğunu ifade etti. Filistin'in Uluslararası Ceza Mahkemesinde gelecek Nisan'da daimi üye olarak yerini alacağını ve yakında tekrar BM Güvenlik Konseyi'nde bulunacaklarını belirten Abbas, "Hiçbir şey bu ilerlediğimiz yoldan geri adım atmamıza engel olmayacaktır" ifadesini kullandı.

Erdoğan'a çabalarından, özellikle ulusal birlik hükümetiyle ilgili attıkları adımlardan bahsettiğini bildiren Abbas, şunları söyledi: "Bu, halkımızın bizden talebiydi. Mısır Cumhuriyeti'nin de himayelerinde bir anlaşma yapıldı. Daha önce de Doha'da toplantı yapıldı ve hükümet kuruldu. Burada iki anlaşma yaptık. Biri hükümeti oluşturmaktı ve hükümeti oluşturduk. İkinci adımsa çok daha önemli olan, seçimleri yapmak. Genel ve ardından cumhurbaşkanlığı seçimlerini yaparak gerçek anlamda demokratik bir ülkenin kazanımlarını da elde etmiş olacağız."

Abbas, şu an Filistin birlik hükümetinin, farklı uluslararası kuruluşlar ve donörlerle işbirliği yaptığına değinerek, "Bizler, İsrail'in yıkmış olduğu Gazze'nin yeniden imarına büyük önem atfetmekteyiz" dedi.

Erdoğan'a, Türk hükümetine ve tüm Türk halkına kendilerine sundukları destek, Gazze halkına yaptıkları yakıt yardımı ve Filistin halkına yapılan her türlü yardımdan dolayı teşekkürlerini ileten Filistin Devlet Başkanı Abbas, "Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, bizler için yeni yardım konularını ele almakta olduklarını ve yakında da bizlere ulaştıracağını söyledi. Bundan dolayı minnettarız" diye konuştu.

Mahmud Abbas, dün Fransa'da yapılan yürüyüşe katılmaması yönünde taleplerin geldiği şeklindeki iddiaların sorulması üzerine, yürüyüşe Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın davetiyle gittiğini ve hiç kimsenin kendisini engellemeye çalıştığını görmediğini söyledi.

Paris'te çok iyi şekilde karşılandığını belirten Abbas, "Fransa ile ilişkilerimiz çok güçlü. BM Güvenlik Konseyi seçimlerinde bizden yana oy kullandılar ve yine Filistin devletinin kurulması yönünde bir görüş beyan ettiler" dedi.