Ankara uzunca bir zamandır dış politika konularına, bilhassa yakın coğrafyasını ilgilendiren konulara "bölgesel sahiplenme" ve "stratejik sabır" doktrinleri çerçevesinden bakıyor.
Yaşanan sorunları diplomasi yoluyla, kazan-kazan formülüyle ve kalıcı olarak çözmek istiyor.
PKK sorununun Türkiye'de olduğu gibi Irak ve Suriye'de de neticelenmesi için gösterilen çaba bunun açık göstergesi.
Zira ülke içinde sıfır noktasına getirilen PKK, Irak ve Suriye için en büyük istikrarsızlık kaynağı olmaya devam ediyor.
Terörün komşuda sıfırlanmaması demek bulunduğu ülkeye olduğu kadar Türkiye'ye de terör, göç, ekonomik maliyet ve istikrarsızlık taşıması demek.
Tam da bu yüzden Ankara "Terörsüz Türkiye" hedefini "Terörsüz Bölge" hedefiyle beraber anıyor.
1 Ekim'de başlayan süreçte alınan mesafe -47 yıllık kanlı ve acılı terör döneminin ardından- hiç fena sayılmaz. PKK kendini feshetmesi, silahları yakması, TBMM'de "PKK sonrasını planlama komisyonu" kurulması... Güvenlik kaynakları sahada da sürecin MİT ve TSK kontrolünde ilerlediğini söylüyor.
Lakin...
Suriye'de SDG adını kullanan PKK-YPG, fesih kararına ve 10 Mart'ta Şam'da imzaladığı mutabakata uymayarak her şeyi alt-üst etmekte ısrarcı görünüyor.
Bu ne demektir? En düz ve gerçekçi ifadeyle söylersek; Ankara'nın "terörü kan dökmeden bitirme" çabasını boşa çıkarmak demektir. YPG-SDG'nin hak ettiği muameleye kavuşması, "ecelini çağırması" demektir.
SDG VE İSRAİL EŞGÜDÜM İÇİNDE
SDG ne yapıyor?
İsrail'in Suriye saldırılarıyla eş zamanlı olarak... Irak'ta kaçacak delik bulamayınca Suriye'ye sızmaya çalışarak... Şam ordusuyla çatışmaya girerek ve Suriye askerlerini şehit ederek... Halep çevresinde yolları kapatıp Münbiç ve Deyr Hafir'de ordu mevzilerini vurarak... Teslim etmediği Tişrin Barajı çevresine yerleşerek... Şam'a devretmesi gereken askeri-sivil kamu kurum ve kuruluşları, petrol ve su tesislerini devretmeyerek...
Eceline susadığını gösteriyor.
8 Ağustos'ta Haseke'de düzenlediği konferanstan "federasyon talebinde ısrar" kararıyla çıktı SDG. İsrail güdümündeki Dürziler ve Esed yanlısı Alevilerle Suriye'yi bölme hedefinde birleşti. Önceki gün de Türkiye'de en çok aranan teröristler listesinde yer alan PYD'nin eski elebaşı Salih Müslim'den benzer açıklamalar geldi.
SDG BU CÜRETİ KİMDEN ALIYOR?
İsrail'den çok net, ABD'den flu/değişken destek alıyor SDG.
Geçen aya kadar Trump'ın Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack "Suriye'de federalizm işe yaramıyor, SDG müzakerede hızlanmalı", "Suriye'de tek yol Şam'dan geçiyor. Federalizm işe yaramıyor", "Tek millet, tek ordu, tek Suriye" diyordu. Ankara'nın kelimeleriyle konuşuyordu.
Sonra aniden –yaklaşan ara seçimler ve Yahudi lobisinin Trump üzerinde artan baskısı nedeniyle- başa döndü "sahibinin sesi": "Federasyon değilse de ona yakın bir yönetim biçimi olabilir" diyerek, "etnik dini mezhebi farklılıkları" anarak Suriye'yi -İsrail'in menüde görmek istediği biçimde terbiye ederek yani- nasıl böleceğinin tarifini verdi.
İsrail'den de SDG için DEAŞ soslu gerekçeler üretildiğini söyleyip bu bahsi kapatalım.
SURİYE PKK'SI İSRAİL'İN MAŞASI
Velhasıl SDG bir kez daha "taktiksel" amaçlarla Türkiye'ye karşı kullanılacak.
Bunu on yıl önce ABD yapmıştı, şimdi İsrail benzer bir arayışta.
Geçen on yılda Suriye'de akan kan ve gözyaşının ne İsrail ne ABD için bir anlamı var. PKK-SDG "üniforması" içinde Kürt kanı akmasıyla ilgili olmadıkları da tecrübeyle sabit.
Kürt, Arap, Türkmen, Süryani, Alevi, Ezidi fark etmeksizin akan kana, dağılan yuvalara, yıkılan şehirlere, Akdeniz'in sularına gömülen çocuklara, tecavüze uğrayan kadınlara, bedenleri işkence aletlerinde preslenen kardeşlerine ağlayan ve bunu bitirmek için emek veren tek ülkeydi Türkiye. 8 Aralık devrimi böyle geldi.
SDG için de yeni bir noktaya gelindiği anlaşılıyor.
KILIÇ-KIN VE MUTABAKAT MUHTIRASI
Türkiye'nin tavrı çok net. Suriye'nin parçalanmasını doğrudan Türkiye'ye yönelik bir tehdit olarak okuyor Ankara. Pek çok kez bu yönde açıklamalar yapıldı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan "Biz bunu kendi milli güvenliğimize tehdit olarak algılarız ve müdahale ederiz" demişti, daha açık söylenemezdi.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da "kılıcı kınından çıkartmayın" diyerek uyardı en son. Bahçeli daha dün bu konuya değindi.
Milli Savunma Bakanlığı'nın "Türkiye, Suriye hükümetinin kendi birlik ve bütünlüğünü korumak için alacağı her türlü tedbire destek verecek" açıklaması da açık bir ilan demektir.
"Desteğin" hukuki altyapısı da hazır. Ankara ile Şam arasında 13 Ağustos'ta güvenlik konulu Mutabakat Muhtırası imzalanmıştı. Gerisini SDG düşünsün.