“ÖRGÜT, KAPALI BİR KÜLT SİSTEM İÇİNDE YAŞAYAN İNSANLARDAN OLUŞUYOR”
Adnan Oktar’ın örgütlenmeye başladığı yıllarda gazeteci olarak örgüte mürit olarak girdiniz ve örgütün çalışmalarını yakından takip ettiniz. Peki, Adnan Oktar ve çevresi nasıl örgütlendi?
Adnan Oktar örgütünün üyeleri, Oktar’a bağlılık üzerinden bir araya gelmiş ve kapalı bir kült sistem içinde yaşayan insanlardan oluşuyor. Bu kişilerin dışarıdan evlenmelerine izin verilmiyor, evlilik yapılırsa grup içinde yapılıyor. Dışarıdan evlenmiş olanlardan boşanmaları isteniyor. Yoğun cinsel istismarın yaşandığının belirtildiği grup içinde birçok kadının Oktar ile dini nikâh kıydıkları da biliniyor. Kamuoyunun gözü önündeki erkeklerin yakışıklı, kadınların güzel olması; şık giyimli ve bakımlı olmalarına dikkat ediliyor.
“OKTAR GÜZEL SANATLAR AKADEMİSİNİ HEDEF ALDI”
Oktar hakkında 1999 yılında da bugünkü gibi örgüt suçlamasıyla dava açılmıştı. Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılandığı o dava kapsamında verdiği ifadeler, yapılanmasının ilk yıllarına ilişkin de ışık tutuyor. Kendisi ifadesinde örgütlenmeyi ne zaman ve nasıl gerçekleştirdiğini anlatmıştı. 1979 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisine girdikten sonra kendi ifadesine göre “Adnan Hoca Grubu” isimli yapılanmasını da burada oluşturmaya başladı. O dönemde Yasin Gürlek, Ahmet Uçan ve 2-3 kişi daha onun yanındaydı. Daha sonra akademi öğrencileri arasından 20-25 kişilik bir grup oluşturdu. Said-i Nursi öğretileri ile hareket ettiğini belirtiyordu.
İstanbul Fındıklı’daki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi o zamanki adıyla Güzel Sanatlar Akademisiydi. Kendisi “Neden orası?” sorusunu “Orayı gözüme kestirdim, orası çok iyiydi. Hem Marksistlerin çok yoğun olduğu bir yer, yani tamamen onların hâkimiyetindeydi. Hem de sanatın kalesi. Üstat Said-i Nursi Hazretleri de sanat, marifet ve ittifakla karşı mücadele vereceğiz diyor, ateizme karşı. Ben tam yerine gidiyorum o zaman dedim. Üçüncü olarak kazandım. Okul benim için çok uygundu. Atölye çalışması vardı, devam mecburiyeti yani o kadar kontrollü değildi. Sabahtan akşama kadardı okul. Açıktı atölye de, yani inanılmaz kolay faaliyet yaptım Allah’a şükür.” demişti.
“ADNAN OKTAR CANLI YAYINDA MASON LOCASINA KABUL EDİLDİ”
Adnan Oktar kendisini mehdi olarak gören, zaman zaman Atatürkçü kimliğine bürünen, İslam’a farklı boyut getirdiğini iddia eden, masonluk gibi birçok konu üzerinde varsayımlarda bulunan örgütün lideri. 80’lerden günümüze örgüt yapısı nasıl değişim gösterdi?
Kendisine ve müritlerine 24 ayrı suçlama yöneltilen Oktar, son 25 yılda farklı soruşturmalar, suçlamalar ve açıklamalarla gündeme gelmiş bir kişi. Son yıllarda ise özellikle “kedicikler” olarak bilinen ve yapılanması içinde “kadın bacılar” olarak anılan kişilerle yaptığı televizyon programlarıyla öne çıkıyordu.
Örgüte katılım yapacaklarda, “Hüsn-ü Cemal” yani güzel veya yakışıklı olması, “İlm-i Kemal” yani eğitimli ve kültürlü olması, “Mal-i Enval” yani zengin, maddi durumunun iyi olması şartlarını arıyordu. Ama yine de söz konusu şartları sağlayanların örgüte katılım sağlaması için de yine özen gösterdi. Oktar, aranan kıstaslara uygun kişilerin, sözde tebliğ adı altında propaganda faaliyetlerini daha etkin yapabileceklerini söyleyegeldi.
Adnan Oktar’ın örgütlenmeye başladığı dönemlerde Ortaköy’deki evinde sohbetlerine katılıp kayıt altına aldınız. Sohbetlerde en çok hangi konular üzerinde duruyorlardı? Bir gazeteci olarak hangi noktalar dikkatinizi çekti?
Referansı Nurcuların lideri Said-i Nursi idi. Ona yaptığı atıfla, “Sanat, marifet ve ittifakla karşı mücadele vereceğiz, ateizme karşı” diyordu. Sürekli Atatürk’ü aşağılayan konuşmalar yapıyordu. Aşağılayıcı, kötüleyici, örneğin Şaşı Kemal, Beton Mustafa, Deccal gibi ifadeler kullanıyordu. Atatürkçülüğe ve laikliğe aykırı sohbetler yapardı.
Adnan Oktar “Yahudilik, Masonluk, Mehdilik, Mesihlik, Darwinizm, Evrim Teorisi” gibi herkesin bilmediği ve fakat insanlık tarihi boyunca hep üzerine düşünülüp tartışılan konular üzerinde varsayımlar üretiyordu. Çok ateşli bir Yahudi düşmanıydı. Sonra bu konuda çeşitli kitaplar yayınlamaya başladı. Antimasonik, antisemitik kitaplar ve antimateryalist broşürler hazırlatıp, bunlarla da gençliği ağına düşürdü. Kendisini mehdi olarak tasvir ediyor ama kamuoyu önüne çıktığı her platformda “Ben Mehdi değilim” diyordu.
Darwinizm ile ilgili kitaplar dağıtıyorlardı ben aralarına girdiğimde. Bize bol bol bu temelde tebliğ yapmamızı ama kimseyi ürkütmemizi tembihliyordu. Masonların iç yüzüne dair anlatımlar vardı yoğun olarak. Her mürit güvenilir bulduğu, mutlaka zengin aile çocuğu ve de yakışıklı diye tanımlanan bir başka arkadaşını gruba getirmekle yükümlüydü. Zengin delikanlılar da güzel ve zengin sınıftan kızları ayartmakla sorumluydu.
“FETÖ İDEOLOJİSİNE BENZER PROGRAMLAR YAPTILAR”
26 Şubat 1987 tarihli Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi raporuna göre Oktar’a “Paranoid Şizofren” teşhisi koyulmuştu. Bununla birlikte NPD (Narcissistic Personality Disorder) Narsisistik Kişilik Bozukluğu hastası olduğunu söyleyen örgüt itirafçıları da var. 2011 yılında örgüt propaganda kanalları olan konferanslar, kitaplar ve stand açmalara ek olarak bir de televizyon kanalı kurdu. A9 TV olarak yayın hayatına başlayan söz konusu TV kanalında örgüt, kime sorarsanız sorun dini tahrif etmiştir.
Söz konusu TV programlarında yurt dışından getirilen Yahudi ve Hristiyan kişiler ağırlandı. FETÖ ideolojisi benzeri dinler arası diyalog/barış ekseninde programlar yapıldı. Yahudilik ve Masonluk karşıtı kitaplar yayımlayan ve propaganda yapan örgüt, gelinen noktada İsrail’in bütünlüğü, Filistin davasının yanlışlığı konularını işlemeye başlamıştı. Örgüt lideri Adnan Oktar, A9 kanalındaki canlı yayında Mason locasına kabul edildi, Masonluk beratı aldı.
“MASONLARA İYİ GÖRÜNMEK İÇİN 2. ABDÜLHAMİD’İ HAİN İLAN ETTİ”
Yaptığı konuşmalarda “İslami yaratılış” adını verdiği teoriyi savunarak Darwin’in evrim teorisini çürüttüğünü öne sürdü. 1999’da Oktar birden anti-Darwincilikten “Atatürkçülüğe” evrildi. Ateşli bir Atatürkçü haline dönüşen Adnan Oktar, Bilim ve Araştırma Vakfı’nı kurdu. Zamanın ruhu oydu, çünkü 28 Şubat Postmodern Darbesi olmuş, sözde Atatürkçü askerler irticaya karşı savaşıyordu. Adnan Oktar da tıpkı Nurcu kökeni olan Fetullah Gülen gibi kılık değiştirmişti. Her ikisi de diğer tarikat ve cemaatlerin karşısında “Atatürkçü” rolü oynuyordu.
Adnan Oktar yayınlarından birinde de Mason ve Yahudilere iyi görünmek amacıyla, Osmanlı Sultanı 2. Abdulhamit’i hain ilan edip, bu doğrultuda “yaptığı tek iyi iş İsrail Devleti’nin kurulmasını sağlamasıdır” gibi sözler sarf etti. İddianamede örgüte yönelik casusluk suçlamasının altını dolduracak faaliyetler gözler önüne seriliyor ve bunun delilleri sıralanıyor. Bu faaliyetlerden biri FETÖ’nün yargı darbesi olan 17-25 Aralık’ta etkin biçimde yer alan ABD’li düşünce kuruluşu Foundation For Defence of Democracies’in (FDD) Türkiye masası sorumlusu Jonathan Schanzer ile kurulan irtibat.
Peki, örgütün karanlık yüzü hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bu yapı 1956 doğumlu babasız büyümüş, üvey baba tarafından dayaktan aşağılanmaya her türden tacizle dolu çocukluk yaşamış Adnan Oktar’ın tek başına liderlik ettiği bir yapı. Koşulsuz itaat üzerine kurulmuş, 10 kişilik imam bacılar, 10 kişilik imam kardeşler, 60 kişilik bacılar, 80 kişilik kız kardeşler ve 100 kişilik erkek kardeşler üzerine kurulu bir yapıdan söz ediyoruz.
Adnan Oktar’ın “kasası” diyebileceğim uluslararası finans ağını koordine eden, yani başında bulunan isim olan Özkan Memati bu sapkın örgütü çökerten baş aktördür. Onun emniyet ile iş birliği yapması ve korkusuzca teknik takibe alınmasından örgütten kimi üyeleri ikna ederek operasyon sürecinde görev almalarını sağlayan kişi olduğunu vurgulamak gerekir.
“ÖRGÜT ELEMANLARI SİLAHLANDIRILDI”
Yurt dışında farklı ülkelerde de farklı kişiler adına açılmış olan hesaplarda da para bulunduğu belirlendi. Mal varlığı imam bacılar olan 10 kişinin üzerine ev, araba, arsa olarak çok hisseli şekilde kayıtlı. Lider Adnan Oktar sürekli olarak suikasta uğrayacağı korkusuyla ve örgüte ait bacıların ve evlerin korunması için 50 erkek kardeş ve 15 bacıyı 2007-2017 arası silahlandırmış.
Belirli üyeler tarafından gayriahlaki görüntülerin kaydedilmesiyle, örgütten ayrılma potansiyeli gösteren kişilere farklı örgüt evlerinde hapis ve özel görüntüleri kaydederek bunları şantaj ve tehdit olarak kullanmış bir örgütten söz ediyorum. Dinlediğim eski örgüt üyeleri hıçkırıklara boğularak anlattılar. İddianamede de tüm iğrençlikler çok dramatik bir biçimde uzun uzun yer alıyor. Söz konusu yöntemi örgütten ayrılmaları önlenmek için kullanmışlar.
Son olarak kapsamlı ve derin araştırmaya dayanan “Kod Adı: Sapkın” kitabında okurları neler bekliyor?
Kitapta yer verdiğim tüm bilgiler somut olay, olgu ve gerçeklere dayanıyor. Belgesel nitelikteki içeriğinde kendi takip, analiz ve gözlemlerimin yanı sıra Türk yargı makamlarının kabul ettiği, onayladığı belgeler yer alıyor. Adnan Oktar yapılanmasının tüm çıplaklığı ile ortaya koyulduğu bir kitaptır, Kod Adı: SAPKIN.
