Türkiye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Kongre Merkezi’nde 35. İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK) Toplantısı Açılış Töreni’nde konuştu. Erdoğan, konuşmasında “İslam dünyası dahil tüm insanlığın kaderi, Konsey üyesi 5 ülkenin insafına terk edilmiştir. İslam aleminin kendi geleceği, kendi istikbali üzerinde, özgürce karar alma ve uygulama hakkı yoktur” dedi. Erdoğan İslam dünyasına da çağrıda bulunarak “İslam İşbirliği Teşkilatı olarak gücümüzü görelim tavrımızı ona göre belirleyelim” diye konuştu. Erdoğan konuşmasında 6.4’lük depremle sarsılan Arnavutluk’a geçmiş olsun dileklerini ileterek AFAD ve Kızılay ekiplerinin ve acil malzemelerinin Arnavutluk’a ulaştığını söyledi. Yardım tırlarının da gün içinde ulaşacağı bilgisini veren Erdoğan tüm İslam dünyasını Arnavutluk’a destek olmaya çağırdı. Erdoğan şunları kaydetti:
İslam Âlemi olarak, terörden iç çatışmalara, mezhep taassubundan Peygamber Efendimizin “ayaklarımın altına aldım” buyurduğu asabiyete, cehalete kadar pek çok tehditle yüzleşiyoruz. Bunlara, Batıda yükselen İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı gibi yenileri ekleniyor.
Özellikle azınlık olarak başka ülkelerde yaşayan kardeşlerimiz için inançlarına uygun bir hayat sürmek giderek zorlaşıyor.
Neye ve kime hizmet ettiği aşikar olan terör örgütleri camilerimizi, okullarımızı, pazar yerlerimizi kan gölüne çeviriyor.
Açlık, fakirlik, kuraklık ve gelir adaletsizliğinin en yoğun hissedildiği ülkeler, ne yazık ki yine İslam ülkeleridir.
İslam ülkeleri olarak dünya nüfusunun yüzde 24’üne sahipken, küresel ticaretin sadece yüzde 9,7‘lik kısmını temsil ediyoruz.
Yüksek teknoloji ürünlerinin ihracatımızdaki payı yüzde 4’ü bile bulmuyor. Müslümanlar olarak üzerimize serilen ölü toprağından hala kurtulabilmiş değiliz.
Doğal kaynaklarımız, halklarımızı değil Batı ülkelerini zenginleştiriyor. İslam Âlemi vahdet olamadığı, bir duvarın tuğlaları gibi yekdiğerine kenetlenemediği için kolayca manipüle ediliyor.
Sahip olduğumuz ekonomik güce, nüfusa, imkânlara rağmen, aynı ortak paydada buluşamadığımız için, uluslararası arenada sözümüz yeterince dinlenmiyor.
Coğrafyamıza baktığınızda göreceğiniz çoğunlukla dramdır, acıdır, kavgadır; suni gündemlerle enerjisini heba eden 1,7 milyarlık muazzam bir kitledir.
Batılı silah tüccarlarının sattığı silahların akıttığı kanların çoğu Müslüman kanıdır. Adında “İslam” olan taşeron terör örgütlerinin katlettiği insanlar yine ekseriyetle Müslümanlardır.
Günümüz dünyasında maalesef Müslüman kanı, Müslümanların canı, hayatı kadar ucuz bir meta yoktur.
Gazze sahilinde top oynarken pervasızca öldürülen o sabi yavruların feryatları, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi dahil hiçbir örgüt tarafından duyulmuyor.
Söz konusu Müslümanlar olunca ölenler, zulüm ve acı çekenler birer can olarak değil, maalesef sadece birer fotoğraf karesi olarak görülüyor.
Elbette bu çifte standartta Güvenlik Konseyi gibi görevi küresel barış ve istikrarı korumakla mükellef kurumların acziyetinin çok büyük payı vardır.
Bu yapılar, adaleti ve hakkaniyeti ayakta tutmak yerine, 5 daimi üyenin çıkarına ve keyfine göre kararlar almaktadır.
İslam dünyası dahil tüm insanlığın kaderi, Konsey üyesi 5 ülkenin insafına terk edilmiştir.
İslam aleminin kendi geleceği, kendi istikbali üzerinde, özgürce karar alma ve uygulama hakkı yoktur.
Dikkat edilirse BMGK’nın daimi üyelerinin içinde bir tane Müslüman ülke yoktur. İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından inşa edilen bu adaletsiz sistemin, ilanihaye devam etmesi mümkün değildir.
Uluslararası güvenlik mimarisinin günümüzün şartlarına göre yeni baştan düzenlenmesi, bir tercih olmaktan çıkmış, zorunluluk halini almıştır.
Haklının yerine güçlüyü, gücü elinde bulunduranı gözeten bir düzen, hiçbir şartta refah, barış ve huzur üretemez.
Türkiye olarak her fırsatta ve zeminde dillendirdiğimiz “dünya beş’ten büyüktür” çağrımızın gerisinde işte bu gerçekler vardır. Uluslararası toplumun artık bu hakikatlerle yüzleşmesi elzemdir.
BMGK’da 5 daimi üye, 15 geçici üye var. Bu 15 geçici üye içinde bir, iki Müslüman üye yer alıyor diye kendimizi aldatmayalım. İslam İşbirliği Teşkilatı olarak gücümüzü görelim, tavrımızı ona göre belirleyelim.
Yakın geçmişte Bosna’da, Ruanda’da, Irak’ta, bugün komşumuz Suriye’de, Filistin’de, Myanmar’da yaşanan acılara çare bulamayan bir Birleşmiş Milletler, insanlığın sorunlarına çözüm getiremez.
Buradan bir kez daha, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yapısının, dünya nüfusunun coğrafi ve dini dağılımı göz önünde bulundurularak yeniden belirlenmesi çağrımı tekrarlamak istiyorum. Siz kardeşlerimizi de bu çağrımıza destek vermeye davet ediyorum.
Mağduru olduğumuz bu vahim tablo sizin, bizim, hepimizin yükünü daha da ağırlaştırmaktadır.
Müslümanlar her türlü şart altında adaleti, hakkaniyeti ve barışı savunmak zorundadır.
Bu noktadan hareketle etrafımızı kuşatan zulümler karşısında hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. Şahit olduğumuz bir hukuksuzluğu başkaları gibi uzaktan seyredemeyiz.
İşte bizler Müslümanlar olarak “21’inci yüzyılın adalet savunucuları” olmak durumundayız.
Bizler İslam ülkeleri olarak ne kadar birbirimize düşersek, umudunu bizlere bağlamış olan masumlar da, o kadar çok sıkıntıya maruz kalacaklardır.
Kardeşliği, sadece sözde bırakmamalı; teknik, ticari, ekonomik, kültürel, sosyal tüm boyutlarıyla hakiki manada hayata geçirmeliyiz.
Bunun için elimizdeki imkânları, kurum, kuruluş, örgütleri en iyi ve en efektif şekilde kullanmanın yollarını aramalıyız. Gücümüzün, kapasitemizin, potansiyelimizin farkına varmalıyız.
İslam dünyasını temsil eden İslam İşbirliği Teşkilatı elimizdeki imkanlardan birisidir. Teşkilat, bugün 56 üyesi ve 5 gözlemci üyesiyle Birleşmiş Milletler’den sonraki en büyük ikinci uluslararası örgüttür.
İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı bilhassa batı toplumlarında adeta bir veba gibi yayılıyor. Hemen her gün Müslümanlara ait ibadethaneleri, işyerlerini, sokakta yürüyen Müslüman kadınları hedef alan nefret suçlarına şahit oluyoruz.
Lafa gelince demokrasiyi ve insan haklarını kimseye bırakmayanlar, kendi topraklarında Müslümanların ve göçmenlerin taciz edilmesi karşısında üç maymunu oynuyor.
Bu saldırılara karşı ortak bir tavır sergilemezsek, korkarım ki, Müslüman Diasporayı çok daha karanlık bir gelecek beklemektedir.
İstanbul İİT Tahkim Merkezi oluyor
Başkan Erdoğan’ın başkanı bulunduğu İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi’nin (İSEDAK) 35. Toplantısı açılış oturumunun ardından aile fotoğrafı çektirildi. Erdoğan, bakanlar toplantısının açılış konuşmasını yaptı ve oturumunun bir bölümünü yönetti. Erdoğan’ın 13. İslam Zirvesi’nde ifade ettiği İİT Tahkim Merkezi kurulması önerisi de hayata geçirildi. Oturumun sonunda İstanbul’da kurulacak İİT Tahkim Merkezi’ne ilişkin “Ev Sahibi Ülke Anlaşması” Erdoğan’ın himayesinde, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, TOBB Başkanı ve ICCIA Başkan Yardımcısı Rifat Hisarcıklıoğlu ile ICCIA Genel Sekreteri Yusuf Hassan Khalawi tarafından imzalandı. Erdoğan, imza töreninde, 150 metrekarelik merkezin küçük olduğunu ifade ederek, “Tahkim Merkezi’nin bütün faaliyetle ilgili harcamalarını üstleniyoruz. TOBB da 1500 metrekarelik alanı Tahkim Merkezi olarak İslam İşbirliği Teşkilatına tahsis ediyor” dedi. Oturumun tamamlanmasının ardından Başkan Erdoğan, Başkan Yardımcısı Fuat Oktay, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, İİT Genel Sekreteri Yusuf el-Useymin ve üye ülke temsilcilerinin katılımıyla aile fotoğrafı çekildi.Erdoğan, fotoğraf çekimi öncesi katılımcılarla selamlaşarak sohbet etti.
SARAJ’I KABUL ETTİ
Erdoğan, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Al Sarraj’ı kabul etti. Dolmabahçe Ofisi’nde basına kapalı gerçekleşen kabul, 2 saat 15 dakika sürdü.