İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu'nda düzenlenen "Gazze Mahkemesi Nihai Oturumu" geçtiğimiz pazar günü gerçekleştirildi. Gazze Vicdan Mahkemesi, Gazze soykırımını,100 yılı aşkın süredir devam eden Filistin işgaliyle olan güçlü bağlarıyla ele alarak işgal ve soykırımın 7 Ekim'de başlamadığını vurguladı. Mahkemeyi hem medyadan hem de salondan izlemeye çalıştım. Londra ve Saraybosna'dan sonra karar mahkemesinin İstanbul'da, İstanbul Üniversitesi'nde yapılmış olması da oldukça manidardı.
Yahudiler tarih boyunca Türkiye'de rahat yaşamış, hatta zulümden kaçıp sığınmışlardır. Keza İstanbul Üniversitesi de zamanında pek çok Yahudi profesöre görev yapma imkânı vermiştir.
Mahkeme Başkanı olarak görev yapan Eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk, bugün gündemde olan sözde ateşkes ve çözüm planlarının Filistin'i İsrail'in insafına bırakacak yeni bir oyun olmaması adına çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Falk, "İsrailli faillerin ve onların Batılı destekçilerinin adaletten kaçmasına izin verilirse, hayatta kalan Filistinliler, anlamlı bir tazminat almadan ve nihayetinde Siyonizm ile sömürgeciliğin insanlık dışı zincirlerinden tamamen kurtulmadan bırakılırsa, dünya tarihinin en kötü zulümlerinden birini onaylamış olacaktır." dedi.
Ne yazık ki Falk'ın tespit ve uyarılarını haklı çıkaracak şekilde gelişiyor süreç. "İsrail'in güvenliği" üzerine inşa edilmiş bir çözüm ne gerçek bir çözümdür ne de adaletin tesisine imkân sağlar.
SİYONİZM VE SOYKIRIM ARASINDAKİ KÖK BAĞLAR
Mahkemenin tespit ettiği suçlar: Aç bırakma, gıda ve suyu silahlaştırma, doğrudan yaşam alanlarını ve evleri vurma, çevre katliamı, sağlık altyapısına saldırı, üreme sağlığına yönelik sistematik hedefleme, akademik/entelektüel yok etme, gazetecilere saldırılar, cinsiyete dayalı şiddet ve siyasi katliam... Bunların her biriyle ilgili sayısız delil mevcut.
Ve bu deliller Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) elinde. Zaten her şey gözlerimizin önünde gerçekleşti. Bu saldırı ve öldürmeler; sistematik, planlı ve nesiller boyu aktarılacak fiziksel-psikolojik travmalara yol açacak, toplumun çöküşünü hedefleyecek şekilde gerçekleştirildi.
Mahkemenin bir diğer önemli tespiti, İsrail'in bu soykırımı tek başına gerçekleştirmediğidir. Başta ABD olmak üzere doğrudan destek olan ve yaptırım uygulamayan her devlet bu soykırıma suç ortağı olmuştur. Silah, istihbarat, ekonomik bağ ve teknolojik altyapı sağlayan tüm şirketler ve aktörler, soykırımı fiilen mümkün kılan imkânları sağlayarak bu suça ortak olmuştur.
İsrail'in 7 Ekim'den sonra yoğunlaştırdığı soykırım sistematiği, Birleşmiş Milletlerle temellenmiş "kurallara dayalı dünya düzenini" de hedef almıştır. Dolayısıyla UCM ve UAD gibi cezalandırıcı mekanizmalar da etkili olamamıştır.
SESSİZ KALAN DA SUÇ ORTAĞI
Bu tespitlerin ardından Vicdan Mahkemesi karar metninde uluslararası topluma yönelik çağrıları içeren eylem maddelerine yer verilmiştir:
· Suç işleyen, destekleyen, kolaylaştıran tüm kişi ve kurumların yasaların izin verdiği en geniş ölçüde hesap vermesi.
· UCM ve UAD süreçlerinin desteklenmesi; tutuklama emirleri ve mahkeme kararlarının uygulanması.
· BM organlarında İsrail'in varlığının askıya alınması ve BM Genel Kurulu'nun 377(A)(V) mekanizmasının (kolektif korunma/eylem yetkileri) devreye sokulması.
· Silah, teknoloji, ekonomi ve stratejik işbirlikleri bağlamında etkili yaptırımlar ve ambargolar uygulanması.
· Gazze'de insani erişim ve korunma sağlamak adına BM öncülüğünde veya uluslararası meşru mekanizmalarla koruma gücü oluşturulması.
· Akademik, kültürel, ekonomik ve teknolojik düzeyde işbirliklerinin gözden geçirilmesi ve etkili kampanyalarla sorumluların izole edilmesi.
· Gazetecilerin korunması, soykırım belgelerinin muhafazası ve araştırılması için uluslararası destek sağlanması.
· Zorla yerinden edilmenin sonlandırılması, insani yardımların, sağlık ve beslenme erişiminin derhal sağlanması.
· Sessizlik veya pasifliğin de suç ortaklığı olduğu; bu nedenle hükümetlerin ve diğer aktörlerin eylemsizliklerinin de sorumluluk doğuracağı.
· Ve tabii en önemlisi, soykırım eylemi ile Siyonizm kaynaklı ırkçı işgal arasındaki güçlü bağların altı çizilmiştir. İsrail'in varlığının, neo-sömürgeci bir uluslararası düzene hizmet ettiği ifade edilmiştir.
Tüm bu kapsamlı değerlendirmelerin ardından yapılan tespit ve çözüm özetle şu cümlede toplanıyor: "İsrail'in sürdürdüğü işgal ve soykırım politikalarının nihai olarak sona erdirilmesi ve Filistin'in bağımsızlığı üzerine kurulu siyasi bir çözümün inşa edilmesi."
Bu netlikte bir yol haritası çizilmediği müddetçe hiçbir çözüm süreci, ateşkes ve esir takasının ötesine geçemeyecektir.