Elime bir makale geçti. Başlığı, insanı ister istemez okumaya davet ediyordu.
Makaleyi satır satır dolaşırken her cümlenin altından kışkırtıcı bir iddia çıkıyordu.
Hitler, Mussolini ve Atatürk aynı satırda yan yana gelince, insanın iştahı kabarıyor.
Yıllar önce yaptığım okumalarla da örtüşünce, sizlerle paylaşmak kaçınılmaz oldu.
Düşünün, Mussolini, Hitler, Atatürk, Saddam, Baas, Esad, Hasan el-Benna, Şah, Habib Burgiba, Franco ve Naziler... Hepsi aynı tezgâhta anılıyor.
Okuduğum makale, Türkiye'de solun, sosyalizmin en canlı döneminde yayın hayatına başlayan Birikim Dergisi yazarlarından, "Türkiye tarihini sol perspektiften yorumlayan" cümlesiyle tanıtılan Turkey Analyst yayınının editörü Halil Karaveli'nin "Hitler'in Atatürk'e Olan Hayranlığı Yeniden Değerlendiriliyor" başlıklı yazısı (Türkiye Analisti, cilt 8/sayı 1).
Cümleleri iddialı.
Her birini iz sürdüm, kaynaklarına baktım.
Kemalist söylemin temel ezgilerinden biri hep, "Atatürk'ün başarısı Doğu'ya ilham verdi" cümlesiydi.
Bu kalıp onlarca yıl tekrarlandı.
Ama hakikat, başka türlüymüş.
Karaveli, "Kemalizm, Ortadoğu için bir "örnek" değil, bir fitne kıvılcımı oldu. İlham değil; kışkırtma oldu.
Bu kışkırtmanın en çarpıcı örneği 1924'te yaşandı. Atatürk hilafeti kaldırdı. Bu adım, batı işgali altındaki Hindistan ve Mısır'da İslâmî damarı harekete geçirdi. İngiliz gölgesinde boğulmuş toplumlar, bu defa Ankara'daki inkârcı hamlelere tepkiyle kıpırdadı.
Öyle ki, Hasan el-Benna, 1928'de Mısır'da Müslüman Kardeşler'i kurarken, zihninde "hilafetsiz Türkiye" fotoğrafı vardı. Yani Atatürk'ün devrimleri, İslâm dünyası için bir kurtuluş meşalesi değil; tam tersine, travmanın ilk kıvılcımıydı." cümleleriyle başlıyor makaleye!
Sizce de ilginç değil mi?
Hitler'in 1924 devrim girişimi, Mustafa Kemal'in 1920'de Ankara merkezli devrimi, 1922'de Mussoloni'nin devrimi. İran'da İngiliz kurgulu Rus destekli Cumhuriyet devriminin aynı yıllara denk gelişi ilginç değil mi?
Stefan Ihrig'in Harvard yayını çalışması, "kör noktayı" tarihin yüzüne çarpıyor. Hitler'in zihninde Atatürk, "karanlıkta parlayan yıldız"dı. "Tek parti", "Führer İlkesi" ve "Ulusal Homojenlik" kurgusu için canlı bir şablondu. (Harvard University Press' / Hitler's "Star in the Darkness": Nazi Admiration for Atatürk and His New Turkey)
1930'lar Almanya'sı Atatürk'e bir "hagiografi" (kutsanışın anlatıldığı edebiyat türü) üretir, gazete dizileri, biyografiler, okul metinleri... Völkischer Beobachter sayfalarında "Yeni Türkiye", "Tek Parti" ve "Ulusal Birlik" teziyle bir "örnek vaka" olarak resmedilir. (Volkischer Beobachter 1933-11-15: Cilt 46 Sayı 319)
Ihrig'in ifadesiyle, Naziler, Atatürk'le büyüdüler, hayranlıkları azalmadı, aksine kurumsallaştı. Naziler, Kemalist Türkiye'nin gerçekten "bizden biri" olduğuna inanıyorlardı. Onlara göre, "Türk projesinin muzaffer başarısı hem "Führer ilkesinin" hem de "Tek Partili" devlet anlayışının uygulanabilirliğinin kanıtıydı." (Stefan Ihrig Nazi hayalindeki Atatürk Belknap Harvard, Cambridge 2014, sayfa 311)
Üçüncü Reich, Atatürk üzerine bir kült inşa etti. Hiçbir ülkede, savaşlar arası Almanya'da olduğu kadar çok "Türk Führer" hakkında kitap yazılmadı. 1938'de Hitler, "Atatürk bir öğretmendi; ilk öğrencisi Mussolini, ikincisi bendim" der. (The Uncivil Servant: Atatürk and the Third Reich / Mitchell Abidor March 31, 2015)
Joseph Goebbels, günlüğüne Atatürk'ün ölümünün, "yerine konulamaz bir kayıp" olacağını yazmış.
Mussolini, 1931'de, "savaş sonrası diktatörlükler arasında en başarılı olan Mustafa Kemal'in rejimidir" hükmünü vermiş.
1942'de Hitler, Rumen diktatör Ion Antonescu'ya, "Atatürk'ün CHP üzerinden iktidarı garanti altına aldığını" örnek gösteriyor ve "kaybolmamak için Atatürk'ü izle" diyor.
Dikkat çekici olan nokta şu, Hitler her seferinde önce Atatürk'ten, sonra Mussolini'den bahsediyor.
Hitler, özellikle Atatürk'ün dinle mücadelesine hayranmış.
Ona göre İtalya ve Franco İspanya'sı da Türkiye modelini örnek almalıydı. Çünkü Hitler'e göre, "rahipler siyasetin kanseriydi."
Hitler'in alkışladığı, Mussolini'nin takdis ettiği, Goebbels'in yasını tuttuğu bir siyasal mühendislik, gerçekten özgürlüğün mü, yoksa disiplinli bir tahakküm mimarisinin mi nüvesidir?
Münih'teki darbeyi meşrulaştıran referans, Roma'daki tecrübeyle "sürekli diyalog" hâlindeki bir rejim... Bu, Doğu'nun kurtuluşu değil, Avrupa'nın karanlık defterine Doğu damgalı bir sayfa eklenmesidir. (Harvard University Press' / Hitler's "Star in the Darkness": Nazi Admiration for Atatürk and His New Turkey)
Kemalizm, hâlâ "aydınlanma" iddiasıyla pazarlanıyor. Ama gerçekte ne vardı?
Halkı sustur, dini hayattan kazı, sonra da "modernleşme" diye yuttur.
İşte Hitler ve Mussolini'nin iştahını kabartan da bu model.
Naziler için Yeni Türkiye, yalnızca bir askerî zafer değil, bir etnik temizlik laboratuvarıymış meğer.
Nazilerin gözünde Türk Führer olan Atatürk, batının da Doğu'nun da ortak paydası...