Bir Çin savaş gemisi Nikaragua kıyılarına sessizce demir attı. Haber ajanslarına düştü, başlıklar temkinliydi: "Askerî iş birliği ziyareti", "Barış gemisi limanda." Ama o demir, Latin Amerika'nın suya düşen eski dengelerine saplandı. Washington'un yüzyılı aşkın süredir kendine ait saydığı "arka bahçe", artık çok aktörlü bir oyun sahası. Bu hamleyle birlikte yalnızca deniz haritaları değil, küresel güç mantığı da değişiyor. Çünkü mesele artık hangi donanmanın nereye gittiği değil, hangi düzenin nereye çöktüğüdür.
Amerikalı düşünce kuruluşu Center for Strategic and International Studies'in (CSIS) Kasım 2025 raporunda ne diyor bakın...
"Çin'in Latin Amerika'daki askerî ilişkileri son beş yılda ciddi biçimde derinleşti. Çin'in askeri akademilerine Latin Amerika'dan giden subay adaylarının sayısı, ABD'ye gidenleri beşe katlamış durumda. Çin, bölgede yalnızca protokol ziyaretleri yapmıyor; aktif olarak askerî eğitim, donanım ve savunma altyapısı projelerine yatırım yapıyor."
Ya Rusya? Nikaragua, Moskova'nın bilgi savaşındaki başlıca üslerinden biri hâline gelmiş durumda. Fransız Sınır Tanımayan Gazeteciler'in (RSF) 2025 raporuna göre, Nikaragua devlet medyası artık doğrudan Rusya'nın yayın mantığına bağlanmış durumda. Kremlin destekli medya eğitmenleri içerik üretiminde bizzat görev alıyor. Bu sadece bir propaganda hattı değil; anlatının, bakış açısının ve gündemin sistemli biçimde ithal edilmesi anlamına geliyor.
Venezuela cephesinde de benzer bir tablo var. Rusya'nın bu ülkeyle askeri-teknik iş birliğini artırdığı biliniyor. Savunma sistemlerinin sevkiyatı ve askeri danışmanların varlığına dair çeşitli kaynaklardan bilgiler sızıyor. Bazı iddialarda Rus savaş gemilerinin bölgeye gönderildiği öne sürülse de bu henüz bağımsız kaynaklarca doğrulanmış değil. Ancak kesin olan şu: Moskova, Latin Amerika'daki varlığını yalnızca diplomatik düzeyde tutmuyor; sahaya yansıyan bir askeri ilgi ve hareketlilik içinde.
Peki ABD ne yapıyor? Cevap, Türkistan coğrafyasından geliyor. 6 Kasım'da Beyaz Saray'da düzenlenen zirvede Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan liderleri ağırlandı. Bu buluşmayı sadece diplomatik nezaket çerçevesinde değerlendirmek eksik olur. Washington, Latin Amerika'daki sarkmayı Türkistan'da dengelemek istiyor. Verilen mesaj açık: "Siz benim arka bahçeme giriyorsanız, ben de sizin yan cephelerinize yerleşirim."
Burada herkes savaşın Pasifik'te yaşanacağını varsayarken, Çin birden Karayip'te belirdi. Harita baştan çiziliyor. Washington Tayvan Boğazı'na, Güney Çin Denizi'ne odaklanmışken; Pekin, Nikaragua limanına savaş gemisi yolluyor. Bu, klasik denklemi bozan stratejik bir hamle: "Sen beni doğudan çevrelemeye çalışırsan, ben seni batıdan kuşatırım." Artık savaşın yalnızca Pasifik'te yaşanmayacağı, Çin'in küresel etki alanını denizaşırı noktalara genişlettiği açık.
Yaşananlar, büyük güçlerin artık sabit coğrafyalardan değil, esneyen eşiklerden hareket ettiğini gösteriyor. Çin'in askeri varlığıyla Karayip'e yönelmesi, Rusya'nın Venezuela gibi müttefiklerle bölgesel pozisyonlar takviye etmesi ve ABD'nin bu gelişmelere Türkistan'dan cevap vermesi, tek bir merkezin dayattığı düzenin çözülmekte olduğuna işaret ediyor. Güç, sadece bulunduğu yerde değil, hareket ettiği istikamette anlam kazanıyor. Ve bu istikametin yönü ne mutlak batıya ne mutlak doğuya işaret ediyor.