Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran'ın Genelkurmay Başkanı dahil üst düzey komutanlarının İsrail'in saldırıları başlar başlamaz yok edilmesi, stratejik hedeflerinin içeriden işbirlikçilerle vurulması gibi Mossad operasyonlarıyla savrulmasını örnek gösterip, Türkiye'nin yarım asırlık yarasını deşti: Darbeler, krizler, terör, kaos...
Tesadüf mü sanıyorsunuz? Asla!
Hepsi, dış güçlerin bu topraklarda kurguladığı kirli oyunların eseri. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 17-25 Aralık, 15 Temmuz... Bu karanlık zincirin her halkası aynı merkezden planlandı: Emperyalist ve Siyonist şebekeler ve onların içimizdeki maşaları.
Partisi'nin dünkü grup toplantısında Erdoğan bu gerçeği bir kez daha hatırlattı ve "hiçbir darbe vatanseverler tarafından yapılmadı" dedi.
Söz gelimi; FETÖ'nün MİT krizinde, 17-25 Aralık'ta, 15 Temmuz'da sahnelediği ihanet, sadece bir cemaatin değil, küresel efendilerin operasyonuydu ve tam da bu kirli stratejinin bir ürünüydü.
Ama Türk milleti, tankların önüne yattı, canını ortaya koydu, o oyunu bozdu.
15 Temmuz, FETÖ'ye ve onun iplerini tutanlara indirilmiş bir tokat oldu. Bu zafer, Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesinin, egemenliğinin mihenk taşı, emperyalizmin Truva atlarına karşı destansı bir direnişti. Hülasa bu millet emperyalizmin ve Siyonizm'in çanına ot tıkadı.
İran'ın hâli ortada: İşbirlikçiler stratejik hedefleri vuruyor, komutanlar hedef alınıyor, savunma çöküyor.
Türkiye bu tuzağı aştı. Neden?
Çünkü egemenliğine sahip çıkan bir milletin binlerce yıllık gelenekten tevarüs ettirdiği devleti, bağımlılık stratejilerinin hâkim olduğu dünyada müzakere masalarında sabırla mücadele etti ve otonomisini artırdı. Dolayısıyla bugün savaşın değil diplomasinin merkezi oldu Türkiye.
Dün, Cumhurbaşkanı'nın hatırlattığı "Hazır ol cenge, eğer istersen sulhu salah" düsturu, bağımsızlığın şartı olan milli ve yerli sanayiyle taçlandı; emperyalizmden kopuşun belkemiği savunma sanayinin yerlileştirilmesiyle yükseldi.
Türkiye artık kendi silahını, uçağını, gemisini üretiyor; "haddini bil" dayatmalarına rest çekiyor. İHA'lar, SİHA'lar, milli muharip uçak, yerli füzeler... Her biri milletin iradesinin kanıtı.
Peki geçmişte neden bunları yapamadık?
Emperyalist stratejilerin bir sonucu olarak, kompradorlar eliyle Türkiye'nin iradesi zincirlendi.
Kaynak mı eksikti? Hayır, vardı.
İnsan mı yoktu? O da vardı.
Eksik olan neydi? İrade, cesaret, basiret.
"Üretme" dediler, millet isyan etse de susturuldu.
"Çizgiyi aşma" dediler, birileri boyun eğdi.
Emperyalizmin dayattığı bu korkaklık ve teslimiyet, yıllarca bizi bağımlı kıldı, kendi yolumuzu çizmemizi engelledi.
Tarih ve gelenekle buluşan iktidar ve irade sayesinde, bu emperyalist zincirleri kırıldı ve Türkiye kendi rotasını belirledi.
Ama yetmez. Bu iradeyi korumak, emperyalist oyunlara karşı mücadele azmini daha da güçlendirmek şart. Çünkü bu coğrafyada ayakta kalmak, hep teyakkuzda olmayı gerektiriyor.
Erdoğan'ın mesajı berrak: Bağımsızlık olmadan ne huzur olur, ne refah, ne izzet.
Caydırıcı güç yoksa, iç cephe zayıfsa, bu coğrafyada yem olursunuz.
Türkiye, binlerce yıllık devlet geleneğiyle, küresel efendilerin oyunlarını bozarak destan yazıyor, evet.
Ateş denizinde istikrar adası olan bu irade, Siyonist terörü ve onun destekçilerini çıldırtsa da, bu millet şerefiyle, namusuyla, haysiyetiyle yaşamak için dimdik duracak.
Bu irade korunduğu sürece, hiçbir kirli senaryo Türkiye'yi yolundan çeviremez. Bu topraklar, cenge hazır olanların vatanıdır.