Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Cumartesi günü yaptığı o tarihi konuşmada, 15 Temmuz ve FETÖ ayrıntısı büyük önem taşıyordu.
Terörle mücadelede bugüne gelinmesinin en önemli ayaklarından birinin "15 Temmuz'un ardından FETÖ'nün tüm kurumlardan temizlenmesi" olduğunu vurgulayan Erdoğan, Fetullahçı Terör Örgütü'nün nasıl bir bela olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Devletin en tepesinde, terörle mücadele sürecine ilişkin böyle bir cümlenin kurulması, konunun ne kadar ciddi olduğunu ortaya koyuyor. Öncelikle, tüm terör örgütlerinin birer vekalet savaşı aparatı olduğunu hatırlatmakta fayda var. İdeolojik ve söylemsel farklılıklar, bu örgütlerin stratejik ortaklığını perdelemekten başka bir anlam taşımıyor.
Çabuk unutuyoruz maalesef... 15 Temmuz gecesi darbe girişimi yaşanırken, Suriye'nin kuzeyinde PKK ve DEAŞ'ın sınırımıza doğru hareketlendiğini biliyoruz. Bu olay bile, terör örgütleri arasındaki ortaklığın boyutlarını göstermeye yeter. Bu ortaklık net bir şekilde anlaşıldığında, 15 Temmuz'un sadece bir darbe girişimi değil, işgal girişimi olduğu daha doğru bir şekilde ifade edilebilir. FETÖ'cüler, o gün devlet imkanlarını kullanarak oluşturdukları kanlı anaforla, Türkiye'yi uzun süreli bir çatışmanın kucağına atarak işgalini sağlamayı amaçlıyordu.
Bu kirli örgütün "sızıntı" konusunda ne kadar becerikli olduğunu hepimiz biliyoruz. Sadece devlete mi sızdılar? Sivil toplum kuruluşlarına ve bazı cemaatlere de sızdıkları biliniyor. Hatta "Kemalist" kimliğe bürünerek en hızlı şekilde uyum sağladıkları da bir gerçek. Manipülasyon yetenekleri oldukça gelişkin olan bu örgüt, eldeki verileri kullanarak bölücü terör örgütlerini kendi amaçları doğrultusunda yönlendirdiği de bilinen bir gerçek.
Ancak bir kez daha altını çizelim: Tüm terör örgütlerinin aynı stratejinin parçaları olduğu gerçeği değişmiyor. 15 Temmuz, yalnızca bu noktada bile dünya sistemine atılmış bir düğümdür. Bazıları hâlâ o gece yazılan destanı "tiyatro" olarak nitelese de Türkiye o gece darbeye ve işgale geçit vermeyerek geniş çaplı bir emperyalist projenin önüne geçti.
Evet... Unutuyoruz ya da "mış" gibi yapıyoruz. ABD'nin Ukrayna üzerinden Rusya'yı kuşatma stratejisi, Suriye'deki iç savaşın derinleştirilmesi ve Türkiye'nin istikrarsızlaştırılma girişimleri, aynı stratejinin parçalarıdır. Türkiye'nin o günkü direnişi, bu sürecin akamete uğramasına neden oldu. Bu direniş, aynı zamanda Türkiye'nin dünya sistemi içindeki otonomisini güçlendirdi. Bugün daha bağımsız ve egemen politikalar geliştiriliyorsa, bunda 15 Temmuz direnişinin payı büyüktür.
Öte yandan, 15 Temmuz'un hemen ardından, tüm yaralara ve şüphelere rağmen ordumuzu sefere çıkararak, ABD'nin Suriye'de oluşturmak istediği "terör devleti" projesini bozduk. Ezbercilerin anlayacağı şekilde bir kez daha söyleyelim: Türkiye, bu operasyonu ABD'ye rağmen gerçekleştirdi.
"Terörsüz Türkiye" sürecinin anlaşılması açısından Türkiye'nin 15 Temmuz'dan itibaren yürüttüğü çok yönlü, çok kapsamlı terörle mücadelesinin doğru bir şekilde anlaşılması gerekiyor. Türkiye'nin son dokuz yıldır sürdürdüğü mücadelenin kıymetini, iyi niyetliler için söylüyorum, anlamak istiyorsanız, bölgemizde ve dünyada neler değiştiğini, ülke merkezli okumalarını tavsiye ediyorum.