Evet... İçinde bulunduğumuz coğrafya bir ateş denizi.
Biz de bu anaforda çırpınıp duruyoruz.
Bedeli ağır; canlarımızı yitiriyoruz bu uğurda.
İşte, C-130 kargo uçağının Azerbaycan dönüşü, Gürcistan sınırları içinde düşmesi sonucu yirmi yiğidimizi şehit verdik.
Rabbim onlardan razı olsun. Başta aileleri olmak üzere milletimizin başı sağ olsun demekten başka bir şey gelmiyor elimizden.
Elbette şüphelerimiz var. İnsanın aklına binbir soru geliyor.
Ama kimileri gibi acısını bırakıp tezvirat üretme, hele hele manipülasyon ateşine odun taşıma niyetinde değilim.
Böyle zamanlarda dikkatli olmak şart.
Akıl, gerçeklik yolunda en büyük azığımız, yoldaşımızdır.
Vicdan, o aklın mihmandarıdır.
Sabır ise deyim yerindeyse yolbaşçımız olmalı.
Kaldı ki sabrı ihmal eden ne bir davayı hedefe ulaştırabilir ne de bir strateji geliştirebilir.
"Dolaylı strateji" diye bir tutum var aslında.
Sabırla, uzun vadeli düşünmeyle ilgilidir bu kavram.
Bizim kökleşmiş aceleciliğimiz ve tezvirata evrilen duygularımız, çoğu zaman elimizi zayıflatıyor.
Şu, her şeyi politik malzemeye dönüştüren, ölü sevici ideolojilerin kirli analizleri yok mu...
Bu çirkefin içine düşenlerin yorumları gerçekten mide bulandırıcı.
Böyle bir günde "köpek taşlamaya" koşmanın da âlemi yok ama, insan bazen kendini tutamıyor.
Her neyse...
Şahsen kimle konuşursam konuşayım, ihtiyatı elden bırakmamak, sabırlı olmak gerektiğini söylüyorum.
Ama beynimi kemiren sorular beni de rahatsız ediyor.
Çünkü yaşadığımız zaman ve içinde bulunduğumuz coğrafya insanı zaten rahat bırakmıyor.
Karşımızda çok katmanlı bir denklem var.
Karabağ zaferi ve Güney Kafkasya'da oluşan yeni denge, bu denklemin ilk parametresi.
Kim ne derse desin, iki yüz yıldır süregelen jeopolitik denge, Karabağ zaferiyle ciddi şekilde sarsıldı.
Bu zafer, Afro-Avrasya ekseninde Türkistan, Kafkasya ve Anadolu arasında stratejik bir bütünleşme zemini oluşturdu.
Türk kuşağı dediğimiz hattın, artık sadece söylem değil, somut bir jeopolitik gerçeklik haline gelmesinin önünü açtı.
Türkiye'nin sabırla yürüttüğü strateji ve Azerbaycan'a verdiği destek, bu noktada belirleyici oldu.
Ve bu durum, pek çok çevreyi rahatsız etti.
İran'ın tavrını zaten biliyoruz.
Rusya, denklemin merkezinde.
Fransa ve benzeri eski emperyal güçler de sürecin dışında kalmak istemiyor.
Ve elbette, son dönemde Türkiye'nin düzen kurucu hamlelerinden rahatsız olan İsrail'i de ciddi ciddi şüphenin nesnesi yapmak gerekiyor.
Dedim ya, benim de beynimi kemiren sorular çok.
Buraya gelmişken ihmal ettiğimiz bir gerçeği de hatırlatmış olayım.
Geçen yazılardan birinde de yazmıştım: Savaştayız.
Ve bu, sadece silahlı bir savaş değil; jeopolitik, ekonomik ve bilişsel düzlemde yürüyen çok boyutlu bir mücadele.
Dünya kabuk değiştiriyor.
Geçen yüzyılın hesap defteri kapanıyor.
Ve Türkiye'nin her hamlesi, bu kapanışa müdahil olma kararlılığını gösteriyor.
Geçen yüzyılda Osmanlı'nın dağılmasıyla bölgede dış müdahalelerle kurulan bir denge vardı.
Türkiye, bu dengeyi dışardan eleştirmek yerine, masada kalarak içeriden dönüştürme yoluna gitti.
Bu süreç sahada da karşı hamleleri, engelleme çabalarını beraberinde getiriyor.
İşte bu yüzden, "içinde bulunduğumuz coğrafya" diyerek kestirme yorumlar yerine, sabırlı ve akılcı bir stratejiyle, her an teyakkuzda kalmamız gerekiyor.